İşbirliğine dayalı iki eşit ayrı egemen devlet.
Peki nasıl olacak bu?
Rumları ikna edeceğiz, garantörleri ikna edeceğiz, BMGK ikna edeceğiz, uluslararası toplumdan destek bekleyeceğiz.
Peki bugüne kadar bu konuda ikna olan oldu mu?
Ya da bu yönde uluslararası camiadan destek geldi mi?
Hayır.
Ne ikna olan oldu,ne de bu anlamda uluslararası camiadan bir destek geldi.
Hiç mi?
Hiç..
Peki işbirliği derken tam olarak kastedilen nedir?
Yani bu konuda Türk tarafı bunun içeriği hakkında bir açılıma gitti mi?
Hayır.
Bu işbirliğinin içeriği ortaya konamadı.
Peki Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliğinin Cenevre sonrası öyle başarı sağladık, böyle egemenliğimizi kayda geçirdik söylemleri nedir?
İçe dönük bir politikadır.
Yani ortada bu anlamda sağlanan bir başarı yoktur.
Neden yoktur?
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e şart olarak sunulan iki egemen devlet önerisi kabul görmedi.
Zaten Genel Sekreter de böyle bir talebi konuya müdahil olan Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği dışında diğer tarafların kabul etmeyeceğini ve bunu BMGK’nin önüne getirmeyeceğini çok anlaşılır bir dille ifade etti. Bunun anlaşılmayan bir tarafının olduğunu sanmıyorum.
Dolayısıyla Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler adada bir çözümü hak ediyorlar bu nedenle çabalarım devam edecek derken Genel Sekreter Guterres, 3 ay içinde tarafların yeniden bir araya getirileceğine vurgu yapıyor..
Bunu yaparken Garantör Türkiye’nin ortaya attığı, Kıbrıs Türk liderliğinin koşul olarak masaya koyduğu iki ayrı egemen devlet önerisini değerlendirmeye alarak bu yeni denemeyi yapmayacak.
Bu çok net!
O halde Türk tarafının böyle bir beklenti yaratması ve haliyle bu yönde söylemler geliştirerek bunu kullanması sadece halkı kandırmaktır.
Çünkü yapılan bu öneri destek bulmamıştır.
Destek bulmayan bir önerinin BM nezdinde görüşülmeyeceği de açıktır.. Hal böyleyken hala birilerinin “Şöyle destek bulduk, böyle destek bulduk, şu bizi anladı, bu bizi dinledi not aldı” gibi tamamen diplomasiden ve uluslararası ilişkiler mantığından uzak, duygusal yaklaşımlarla konuyu saptırmaya çalışılmasının esas nedenleri nedir, bunu anlamaya çalışmakta fayda vardır.
Zira bu altı boş güvenin söyleme dayalı hayali öngörülerinin maksadı sadece insanları kandırmaya yönelik olamaz.
Belli ki ajandalarında murat ettikleri farklı bir gündemleri var.
Fakat burada zarar gören ve kaybedenin Kıbrıslı Türkler olduğu gerçeğini de ortaya koymak durumundayız.
Kıbrıslı Rumların her zaman olduğu gibi tuzu kuru.
Tanınmış bir devletin vatandaşları olarak devam ediyorlar yollarına günün sonunda.
Uluslararası hukuka dahildirler, söz sahibidirler.
AB üyesidirler.
Peki ya biz?
Türkiye’nin bile tanıdım deyip, gereğini yapmadığı ve hissedilir derecede tahakküm altında tuttuğu bir toprak parçasının üzerinde geleceği belli olmayan bir akıbete sürükleniyoruz. Ve maalesef 47 yıldır bize biçilen yalnızlık rolünü adeta bizleri kavanoza koyup sürdürebilecekleri yanılgısı içine girdiler..