KıbrısManşetSiyaset

Aklın yolundan uzaklaşıyoruz

Eğer gerçekçi olacaksak hem Türkiye’yi yönetenlerin hem de  Sayın Tatar’ın ısrarla sürdürdüğü bu tavır uluslararası toplum içinde karşılık bulmadı

Sayın Tatar’ın Türkiye destekli Kıbrıs  politikası uluslararası toplum nezdinde karşılık bulmamasının en büyük nedeni uluslararası antlaşmaların yok sayılması ve uluslararası hukukun dışına çıkmasıdır.

Sevgili , Mustafa Alkan’ın Er Meydanı programına konuk olan Tatar’ı hafta sonu tatilinden istifade gecikmeli olsa da izledim.

“egemen eşitliğin ve eşit uluslararası statünün tescil edilmesi” olan

Sayın Tatar “yeni siyaset”ini anlattı ve Rum Lider Anastasiades’in Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) önerilerini reddettiğini belirtti. Bu arada Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’da Rum tarafının GYÖ adı altında sunduğu teklifi “ZULÜM” olarak niteledi..

Tatar, “Ercan’ın kontrolünü BM’ye, Mağusa Limanı’nın kontrolünü de AB’ne bırakmakla KKTC’yi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine dahil edeceğimizi söyledi. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar “Kapalı Maraş’ın  KKTC sınırları içerisinde olduğunu  ve açıldığını da vurguladı.

Bu arada Mağusa’da yaşayan biri olarak kapalı Maraş’ta sadece belli bir güzergahın belli saatler içinde  polis kontrolünde ziyaret edilebildiğini çok net olarak belirteyim.

Yani kapalı Maraş’ın açıldığı falan yok..

Peki Sayın Anastasiadis başkanlığındaki  Rum Yönetiminin sunduğu GYÖ önerileri içinde neler vardı?

Ercan’ın BM yönetiminde uluslararası uçuşlara açılabileceği;

Mağusa limanından yapılan ticaretin de AB kontrolünde yapılabileceği yer almaktadır.

Dolayısıyla sizlerin de takdir edeceği gibi

söz konusu bu öneriler, hiçbir şekilde Ercan’ın BM bütünüyle devredilmesi ya da ve Mağusa Limanı’nın da AB’ne devredilmesi söz konusu değildir.

Başka ne vardı bu önerilerde?

1974’ten bu yana özel bir statüde olan kapalı Maraş’ın da, uluslararası hukukun parçası haline gelen 550 ve 789 no’lu BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak eski sakinlerine iade edilmesi önerilmiştir.

Velhasıl Rum Yönetiminin bu önerileri uluslararası hukuk çerçevesi içinde yapılmıştır. Dolayısıyla uluslararası toplum ve hukuk nezdinde bizi zora sokacak şekilde reddettim oldu bitti anlayışı yerine,

bu önerileri kaale alıp değerlendirmek ve  BM zemininde ele almak doğru olandır.. Yapılan önerileri müzakere etmek bize hiçbir şey kaybettirmeyeceği gibi, bu yönde ilerlemek kapsamlı çözüm müzakerelerinin devamını kolaylaştırmak açısından da strateji olarak olumlu bir yaklaşım olacaktır.

Dolayısıyla yapılan bu önerileri müzakereye açık tutarak kapsam genişliği yaratılabilir.

Eğer gerçekçi olacaksak hem Türkiye’yi yönetenlerin hem de  Sayın Tatar’ın ısrarla sürdürdüğü bu tavır uluslararası toplum içinde karşılık bulmadı. Dolayısıyla “yeni siyaset” diye adlandırılan bu siyasetin Kıbrıslı Türkler olarak bizi doğru bir kulvara sokacağını açıkçası düşünmüyorum. Sürece baktığım zaman da bu düşünceyi destekler kötü emsalleri ve bire bir yaşanmışlıkları görüyorum.

Dolayısıyla bu anlayış Kıbrıslı Türkler olarak bizi siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm müzakerelerinin devam etmesini önleyen taraf konumuna getiriyor. Ki bu da Kıbrıslı  Türkler olarak hepimizi  federal çözüm iradesinden uzaklaştırıyor.

Kaldı ki bugüne gelinceye dek süren siyasi sorunun esas sorumlusu olan Rum Yönetimi de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Yönetiminin bu yaklaşımı sonrasında büyük bir rahatlama sağlamış olacaktır.

Nitekim de gidişat o yönde ivme kazanıyor..

Diğer Haberler

Başa dön tuşu