Hazıra alıştık…
Ne zaman?
1974’ten sonra tabii ki!
Bu yüzden, 1974 öncesini yaşayanlar, “ahhh o günler, ne güzeldik” falan diyor.
Çünkü o günlerde zorluk vardı ve zorluklar paylaşılıyordu.
Korku vardı veya korkutulma ama o korkuya ya da korkutulmaya karşı da birlikte direnmek vardı.
-*-*-
Bu söylediğimi “siyasi olarak almayın sakın” ama bizi 1974 sonrası çok bozdu!
Diyeceksiniz ki aynı süreçte Dünya da bozuldu!
Bir miktar doğrudur ama biz daha da çok bozulduk!
-*-*-
Veya diyeceksiniz ki, vahşi kapitalizmin özellikle 1990’lardan sonraki “muzafferiyeti” de Dünya’yı cidden bozarken, o bozulma rüzgarından biz de nasibimizi aldık!
Bu da doğrudur!
Ama bir gerçek var, 1974 sonrası hep hazıra alıştık!
Armut piş, ağzıma düş!
-*-*-
Önce ganimeti yedik!
Çocuk halimle, Rum çocukların oyuncuklarına saldırışımı bile bilirim yani!
Omorfo’da kooperatif ambarlarından aldığım oyuncakların bazılarını hala annem saklar.
-*-*-
Yoksul köylülerken çok büyük çoğunluğumuz, lüks ve beton evlere taşındık önce!
Evet, çok büyük bir zenginliğin üzerine oturduk!
Tek tük birkaç atölyemiz vardı, 250’den fazla fabrikanın sahibi olduk!
Otombiller, lüks eşyalar, piyanolar…
Evet, neredeyse Kıbrıslı Türk nüfusu kadar piyanonun ganimetlendiği iddia edilir!
-*-*-
Erken emeklilik, mücahit puanları derken, çalışmadan maaş almaya alıştık veya alıştırıldık.
Tam ganimet bitti bitiyor derken, Asil Nadir’in kükrediği yıllarla yeniden gofa geldik.
Ve hepsi birden şimdi çökünce, düzeni olmayan, devletten maaş çekip çalışmamayı maharet sayan, kültürünü, kimliğini koruyamayan, toplumsal sorunları umursamaz insanlar haline geldik!
-*-*-
CTP’ye güvendik, “değişeceğiz” dedik.
Olmadı.
Bir daha, bir daha denedik, hiç fark olmadığını gördük.
Hep aynıydı!
Aynı şekilde Mustafa Akıncı’ya da güvendik.
Beş yılın en iyi ihtimalle ikinci yarısını sadece panayır açılışları ile harcadık.
-*-*-
Ve şimdi pandemi diye adlandırdığımız çok kötü bir dönemdeyiz.
Ne yapacağız?
-*-*-
Bu soruya karar vermemiz gerekiyor.
Net karar.
Ne yapacağız?
Nereye doğru yürüyeceğiz?
-*-*-
Popülizmi geçin!
Gerçeklere gelin!
Hepimizin ortak hataları veya hepimizin sorumluluğuyla bu noktaya geldik.
-*-*-
Artık bazı şeyler değişmeli.
Şimdi çok zeki ve çok üretici olmalıyız!
Hem fikren hem de fiilen üretmek çok önemli.
-*-*-
Maraş’ı açmak mı?
Evet, bu da bir üretimdir!
Maraş’ın kesinlikle gelire dönüşmesi gerekiyor!
Nasıl mı?
İşte “zeka” dediğimiz olay, burada öne çıkıyor!
-*-*-
Öyle bir formül bulmamız gerekiyor ki, astarı yüzünden bela hale gelmesin!
Öyle bir şekil yaratmalıyız ki, Kuzey Kıbrıs coğrafyasına gelir gelsin.
-*-*-
Cezalandırarak, kavga ederek, hırlaşarak değil.
-*-*-
Nasıl mı?
-*-*-
Bir adamın köpeği, kasap dükkanına girmiş.
Sıçramış ve koskocaman bir et parçasını kaptığı gibi kaçmış.
Kasap köpeği takip etmiş.
Sahibini saptamış. Köpeği sahibi bir avukat.
Kasap derdini anlatmış. “Şimdi benim etin parasını isteme hakkım yok mu?” diye sormuş ve parasını istemiş.
Adam cebinden 150 TL çıkarmış, kasabı ödemiş, göndermiş.
Derken, bir hafta sonra kasaba bir mesaj atmış: Avukata danıştınız, 15 dakikalık danışma ücretimiz 500 TL”…
-*-*-
Evet eti çaldık, tazminatıdır veya ücretidir ya da başka ettir bilemem ama ödeyeceğiz.
Ancak önemli olan zekayı kullanıp, bu alış verişten kar elde edebilmektir.
-*-*-
Şu anda ihtiyacımız olan en acil şey, ürettiklerimizi paraya çevirebilmek; üniversitelerimize öğrencilerinin bir tamam gelmesini sağlamak; o öğrencileri gerekirse okullarının yurtlarında karantinaya alabilecek organizeyi başarabilmek; ilk ve orta dereceli okullarımızı bir miktar ertelemeli de olsa, fazla gecikmeden açabilmek ve pandemi sürecini atlatmak.