GenelKıbrıs

Ayşe Öztabay: İklim krizi devlet politikası olmalı; belediyeler küçük devlettir, güçlendirilmeleri şart

Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Girne İlçe Başkanı, avukat Ayşe Öztabay, Kıbrıs Genç TV’de Meltem Sonay’ın hazırlayıp sunduğu “Genç’te Sabah” programında iklim krizi, doğal afetler, belediyelerin rolü, nüfus ve veri eksikliği, hukuk devleti, eğitim–sağlık sistemi, yolsuzluk, liyakat ve TDP’nin hazırlıkları üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.

TDP Girne İlçe Başkanı Ayşe Öztabay, programda ilk olarak iklim krizine değinerek, Toplumcu Demokrasi Partisi’nin aylardır bu konuyu kendi içinde tartıştığını söyledi. Dünyada iklim kriziyle mücadele için geliştirilen modelleri incelediklerini belirten Öztabay, kimi ülkelerde iklim bakanlığı düzeyinde, kimi yerlerde ise devletin altyapısını güçlendiren özel yapılar kurulduğunu ifade etti.

“Doğal afetler, tarımsal sorunlar, çevre krizi artık ana konudur. Biz TDP olarak bunun üzerinde çalışıyoruz; nasıl bir yapı yaratabiliriz, bunu tartışıyoruz. İklim krizinin bu boyuta gelmesi beklenen bir şeydi.” dedi.

Öztabay, sadece tarımsal teşviklerle sınırlı, parçalı bir yaklaşımın yeterli olmadığını, değişen dünya koşullarında devletin ve yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguladı.

 

Barajlar, göletler ve Lapta örneği: Devlet politikası yok; uyarılar dikkate alınmıyor

 

Son yaşanan aşırı yağışların ardından barajlar ve göletler konusunda yıllardır bilinen sorunların tekrar ortaya çıktığını belirten Öztabay, uzmanların 2014’te yaşanan felaket, 2016 tarihli raporlar ve taşma riskleri konusunda uyardığını hatırlattı:

“Hangi noktalarda taşma yaşanabileceği, nerelere müdahale edilmesi gerektiği, yeni göletlerin yapılması gerektiği raporlarla ortada. Ne yazık ki bunlar yapılmadı; bugün yaşadıklarımız da bunun sonucudur.”

Öztabay, Lapta Huzurevi yanında dolgu yapılarak kurulan konteyner okul örneğini de hatırlatarak, zeminin analiz edilmeden, dolgu malzemesinin niteliği gözetilmeden yapılan bu tür yapılaşmaların riskli olduğunu söyledi. Çevre halkının aldığı ara emre işaret ederek, devletin kararları tek taraflı verdiğini, yerel yönetimlerin sürece katılmadığını vurguladı.

 

“Belediyeler küçük devletlerdir, hem yetki hem kaynak açısından güçlendirilmeleri gerekiyor”

 

Öztabay, son felakette belediyelerin ve emekçilerin gösterdiği çabayı özel olarak selamlayarak, belediyelerin kriz anlarında üstlendikleri role dikkat çekti:

“Belediyeler, yerel yerinden yönetim kuruluşları küçük devlettir. Bir beldede yaşayan insanların huzuru, güvenliği, yapılaşması… Hepsiyle yakından alakalı, çoğu zaman tek yetkili olan yerlerdir. Bu süreçte ne kadar önemli olduklarını yeniden gördük.”

Öztabay, belediye başkanlarının devletten alamadıkları hak edişler olduğuna da değinerek, merkezi yönetimin belediyelere aktarması gereken kaynakları eksik bıraktığını, buna rağmen belediyelerin öz kaynaklarını doğru kullanarak büyük bir açık vermeden süreci yürüttüklerini söyledi.

“Devlet belediyeye bütçeden hakkı olan rakamı vermezse, daha güçlü olması gereken yapı zayıf kalır. Buna rağmen belediyelerin emeğini takdir ediyorum.” dedi.

 

Nüfus bilinmiyorsa planlama da yoktur: Devletin elinde veri yok ya da bizimle paylaşmıyor

 

Öztabay, nüfus verisinin hemen her tartışmanın temelinde bulunduğunu vurgulayarak, devletin elinde sağlıklı veri olmamasının veya bunları toplumla paylaşmamasının ciddi bir yönetim zaafı olduğunu söyledi:

“Biz bu devlette kaç kişi yaşadığımızı bilmiyoruz. Nüfusu bilmeden, belediyelerin kimlere, kaç kişiye yardım edebileceğini de bilemezsiniz. En küçük organizasyonda bile kaç kişi için hazırlık yapacağınızı bilmeniz gerek; devlet bunu yapmıyor.”

Başbakan Ünal Üstel’in “Her soruya da cevap verilmez” diyerek nüfusa ilişkin net bilgi vermemesini eleştiren Öztabay, “Bugün konuştuğumuz her şeyin temelinde nüfus var” diyerek, veri temelli bir yönetim anlayışının zorunlu olduğunun altını çizdi.

 

İyi İdare Yasası ve hesap sorulması: Karar verenler mal varlıklarıyla sorumludur

 

Öztabay, İyi İdare Yasası’na atıf yaparak, devlet makamlarında görev yapanların, aldıkları kararların sonuçlarından bireysel olarak sorumlu olduklarını hatırlattı:

“Yasaya göre, devlet makamlarını yönetirken öz kaynaklara ve fırsat eşitliğine uygun davranmazsanız, keyfi veya menfaat amaçlı kararlar alırsanız ve bu kararlar insanlara zarar verirse, mal varlığınızla sorumlusunuz ve yargılanacaksınız.”

Bugün yaşananların sadece iklim krizinin değil, yıllardır keyfi alınan kararların ve tedbirsizliğin de sonucu olduğunu söyleyen Öztabay, bu kararlara imza atanların yargılanması gerektiğini vurguladı.

 

Sosyal hukuk devleti, eğitim ve sağlık: Haklarımız kağıt üzerinde kalmamalı

 

Öztabay, anayasanın “sosyal hukuk devleti” ilkesini hatırlatarak, eğitim ve sağlık başlıklarının temel haklar olarak güvence altında olduğunu, ancak fiiliyatta bu hakların tam anlamıyla sağlanmadığını ifade etti.

Okullardaki kalabalık, “kutu kutu” sınıflar, çocuk hakları sözleşmesine aykırı koşullar, doğal afetlerde çocukların risk altında kalması, devletin eğitim alanındaki yetersizlikleri olarak örneklendirildi.

Devlet hastanesinde gözlemlediği olumlu hijyen koşullarını da aktararak, girişte yer alan Fasıl 154’e dair uyarı metninin yanına, aynı büyüklükte hasta hakları ile ilgili yasal düzenlemenin de asılması gerektiğini belirtti. Bunun, sağlık çalışanı–hasta ilişkisinde denge ve hukuk devletinin gerçekliğini yansıtacağını söyledi.

 

Trafik, yabancıların can kayıpları ve herkesi kapsayan yurttaşlık anlayışı

 

Son günlerde yaşanan ölümlü trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin yabancı uyruklu olmasına dikkat çeken Öztabay, konuşurken sadece KKTC kimliği taşıyanları değil, bu ülkede yaşayan herkesi kastettiğini vurguladı:

“Bu ülkede yaşayan, burayı yurt bilen, emeğini bu ülkeye veren herkesin hayatını korumak zorundayız. Yabancılar da birilerinin çocuğu, birilerinin ailesi. Kiralık araçlarla yapılan kazalarda ‘neden’ sorusunu sormadan geçemeyiz.”

Okul taşımacılığı ve araçların denetimiyle ilgili sorunların sürdüğünü belirterek, önleyici hukuk düzeni kurulmadığı için birçok olayın yaşandıktan sonra fark edildiğini söyledi.

 

Güven, aidiyet, yolsuzluk ve liyakat: Bu toplum bunları hak etmiyor

 

Öztabay, güven duygusunun aidiyetle birlikte yürüdüğünü, insanların kendilerini ait hissetmedikleri kurumlara güven duyamayacağını söyledi.

Yolsuzlukların, sahte diplomaların, insan ticareti ve rüşvet iddialarının normalleştirilmeye çalışıldığını, bunun bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyeceğini kaydetti.

Liyakat eksikliğinin birçok ahlaksızlığın önüne geçebileceğini vurgulayan Öztabay, ahlakı sadece görünüş veya üslup üzerinden değil, görevi doğru ve adil bir şekilde yerine getirme kültürü üzerinden tanımladı.

Ev İçi Şiddet Yasası’nın bir an önce pürüzlerinden arındırılarak yürürlüğe girmesi gerektiğini belirterek, kadına yönelik şiddetin ve aile içi huzursuzluğun toplumu temelden sarstığını söyledi.

 

“Her evden en az bir oyun TDP’ye geleceğine inanıyorum”

 

Öztabay, TDP’nin sadece “kuru bir muhalefet” yapmadığını, komiteler aracılığıyla somut çözüm önerileri ürettiklerini anlattı.

Eğitim Komitesi’nin, eğitim sisteminin yeniden inşası ve kamu eğitimine güvenin sağlanması için; Sağlık Komitesi’nin sağlık altyapısının güçlendirilmesi ve genel sağlık sigortası çerçevesinde çalışmalar yaptığını aktardı.

Tarım ve iklim–çevre başlıkları için çalışan komitede, TDP MYK üyesi ve çevre mühendisi Yasemin Çobanoğlu’nun katkılarına dikkat çeken Öztabay, TDP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Erman Yaylalı, Mine Atlı, Güner Ersen, Kemal Baykallı ve Redif Ekinci gibi toplumda güven duyulan isimlerle iki toplumun yakınlaşmasına ve federal çözüme yönelik çalışmalar yürütüldüğünü söyledi.

“Yarın ‘erken seçim’ dendiği anda, yapısı hazır bir TDP var. Adeta mecliste olan bir parti gibi çalışıyoruz; çünkü toplumun buna ihtiyacı var.” dedi.

Her evden en az bir oyun TDP’ye geleceğine inandığını söyleyen Öztabay, TDP’nin mecliste ve yeni hükümette güçlü bir şekilde yer almasının toplum için hayati önemde olduğunu dile getirdi.

 

“Doğruyu yansıtan basın, bu mücadelenin en önemli mecrası”

 

Öztabay, sürecin tamamında basına özel önem verdiğini vurguladı; Gerçek habercilik yapan gazetecilerin, toplumun doğru bilgiye ulaşmasında kritik rol oynadığını söyledi.

“Doğruyu yansıtan basın, bu mücadelenin en önemli mecralarından biridir. Biz de bu mecralarda mücadeleye devam ediyoruz; çok güzel sonuçlar alacağımıza inanıyorum.” dedi.

 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu