KıbrısManşetSiyaset

Biat ve itaat!

Kıbrıs Türk Mücadelesi olmasaydı; dedelerimiz, babalarımız, analarımız, nenelerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, eniştelerimiz, amcalarımız, dayılarımız, kayınbiraderlerimiz, görümcelerimiz, gaynatalarımız ve de gaynanalarımız yani biz olmasaydık; Ezan sesini; çok sessiz, zifiri karanlık, nemsiz, dalgasız akşamlarda, belki kulak kabartıp Anadolu’dan işitebilecektik...

“Maraş siyasetimizden geri adım atmayacağız”…

Bu söz kime ait?

Cumhurbaşkanı’na…

-*-*-

“Cumhurbaşkanı” kim?

KKTC’de bu soruyu çık sokakta 100 kişiye sor, en az 80’inin cevabı “Ersin Tatar” olmaz!

Ne olur?

Recep Tayyip Erdoğan!

-*-*-

“Ersin Tatar” yanıtını alabilmek için, mutlaka “KKTC Cumhurbaşkanı kim?” diye sormanız gerekiyor ki “egemen – eşit devlet” iddiası zaten burada balon gibi sönüyor!

Yani Anastasiadis’e “senin muhatabın Tatar’dır” demeden önce, “rüştünüzü” kendi kontrolünüzdeki coğrafyada ispat etmiş olmanız gerekiyor!

-*-*-

Efendim, Ersin Tatar, “Maraş siyasetimizden geri adım atmayacağız” diyor…

En doğal hakkı.

Siyaseti budur, buna inanıyordur ve söylüyordur.

Ancak, “acı olan”, yarın bu siyasetteki her türlü değişiklik karşısında tükürdüğünü yalamak zorunda kalma olasılığının çok yüksek olmasıdır… Ki bunu geçtim; bu siyasetin kendisine veya “egemen – eşit” devletinin ilgili kurumlarına ait olmamasıdır.

Bu siyaset, Türkiye’nin siyasetidir!

-*-*-

Efendim, 1958’den beri zaten böyle değil miydi?

Kesinlikle böyleydi!

Yani Türkiye’nin “talimat” veya “ortak kararları”; geçmişte de bize iletiliyor ve aynen açıklanıyordu.

Yani Denktaş, Talat, Eroğlu hatta Akıncı dönemlerinde de Kıbrıs meselesi ile ilgili siyaseti “biz” belirlemiyorduk…

-*-*-

“Biz” derken, Kıbrıs Türk siyasetçisinden bahsediyorum!

Evet, biz belirlemiyorduk ama, o siyasetin belirlenmesinde etkimiz daha fazlaydı!

Şu andaki görüntü; “en üst seviyede biat veya maksimum düzeyde itaat” görüntüsüdür ve kesinlikle “koltuk maksatlı yalakalık” içerir noktadadır.

-*-*-

Şöyle bir yorum – saptama yapayım; Kıbrıs meselesinde siyasetin belirlenmesi konusunda, Denktaş döneminde yüzde 55 biz, yüzde 45 Türkiye etkiliydi.

Talat döneminde, yüzde 45 biz, yüzde 55 Türkiye oldu diye düşünüyorum.

Eroğlu döneminde yüzde 30 biz, yüzde 70 Türkiye’ydi değerlendirmesini yapabilirim.

Akıncı döneminde de hadi diyelim ki 48 bizdik ama 52 yine Türkiye’ydi!

-*-*-

Çoğunluk hisse Denktaş dönemi hariç, hiç bizde olmadı!

Son bir kaç yıl içinde yaşanan kavganın sebebi de hisseyle alakalıydı.

Yüzde 52 hisseyi elinde tutan Türkiye’deki iktidar, “nedir be bizim yüzde 48’den çektiğimiz?” diyerek, durumu “yüzde 100’e” çekmek istedi ve mutlak anlamda başarılı oldu!

-*-*-

O kadar başarılı oldu ki; yüzde yüz hisseye sahip Türkiye’ye karşı, en küçük bir hata yapmak istemeyen Ersin Tatar veya Ersan Saner, günde en az 5’er adet gereksiz demeç veriyor; namaz kılıyor; “okuyun” diye talimat gelse, “yağmur duasına çıkacak” seviyede son derece utanç verici bir duruş sergiliyor…

-*-*-

Çok basit iki örnek vereyim:

1 – Ersin Tatar: Bu ülkede ezan sesi susmayacak, bayraklar da inmeyecek…

2 – Ersan Saner: 1974’ten önce nesne bile değildik…

-*-*-

Yani ezan sesinin bazen çok yüksek olduğuyla alakalı şikayetler olabilir da; Kıbrıs genelinde kuş beyinli – hatta beyinsiz bir kaç faşist Rum dışında, kimsenin dini ibadet özgürlüğü ile ilgili sıkıntısı yoktur. Olamaz. Olmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı da “anayasal” bir haktır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu hakkın kullanılması konusunda bir itirazı olabileceğini düşünmüyorum.

-*-*-

Peki Tatar’ın durduk oturduk yerde, bu türden bir açıklama yapma sebebi sizce nedir?

Kime verilmiş bir mesajdır?

Evet, bu soruların yanıtları gayet nettir… Tatar’ın bu açıklamayı yapmasının sebebi, “yalama olmuş TC – KKTC ilişkilerinin en üst düzey yalakalık mertebesi”dir.

Tamamen Türkiye’deki siyasi iktidara yönelik bir açıklamadır…

-*-*-

Ve gelelim Ersan Saner’in “nesne” açıklamasına…

O bayrak var ya…

Ve o ezan sesi de var ya…

“Biz” olmasaydık; o ses çoktan susmuştu ve o bayrak hiç yoktu!

Kıbrıs Türk Mücadelesi olmasaydı; dedelerimiz, babalarımız, analarımız, nenelerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, eniştelerimiz, amcalarımız, dayılarımız, kayınbiraderlerimiz, görümcelerimiz, gaynatalarımız ve de gaynanalarımız yani biz olmasaydık; Ezan sesini; çok sessiz, zifiri karanlık, nemsiz, dalgasız akşamlarda, belki kulak kabartıp Anadolu’dan işitebilecektik…

Türk Bayrağı’nı da televizyonda görecektik…

-*-*-

Ersan Saner mi?

“Türkiye’ye biat veya yalakalığı o kadar üst seviyeye taşımış ki”; çekinmese, TMT’ye de girişecek…

Bu yüzden, mesela TMT Mücahitler Derneği’nin siyah çelenkli bir kınamasını beklerdim ama “yalakalık” zirvede!

Ne diyeyim!

-*-*-

Kısacası, evet 1958’den beri Kıbrıs Türk toplumu adına hayata geçirilen veya geçirilmek istenen her siyasette kesinlikle Türkiye’nin etkisi vardır… Ama ilişki seviyesi, “Kıbrıs Türk toplumu” adına, 1958’den beri hiç bu kadar yerlerde sürünmemiştir…

1958’den beri biat ve de itaat vardı ve şartlar da bunu gerektiriyordu…

Ama şu andaki seviye, en basit anlamıyla “egemen – eşit devlet” iddiasının otomatik iptalidir!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu