KıbrısManşetSağlık

Bilim adı altında insanlık esir alındı ama hala daha uyuyoruz

Bir aydır Covid 19 ile ilgili yazı yazmayı bıraktım. Dedim ki kendi kendime şöyle bir ay bir gözlem yapayım neler oluyor bu sahte salgınla ilgili, çünkü aradan bir yıl geçmiş durumda

Bir aydır Covid 19 ile ilgili yazı yazmayı bıraktım. Dedim ki kendi kendime şöyle bir ay bir gözlem yapayım neler oluyor bu sahte salgınla ilgili, çünkü aradan bir yıl geçmiş durumda.  Yazımın başında söylemek isterim, annemin ve babamın da Covid 19 virüsüne bulaşıp iyileştiğini bir çoğunuz biliyorsunuz ama  düşüncelerimde de hiçbir değişiklik olmadığını da bilmenizi  isterim. Çok değerli arkadaşlarım farkında mısınız bilmem ama bizler yaşamın özünü unuttuk ve sağ kalmaya çalışıyoruz, bu isteğimizden dolayı da iyi bir yaşamı unuttuk ama aslında birileri tarafından unutturulduk da diyebiliriz.. Paranoyak bir dünya düzeni yaratılmış durumda, korku, anksiyete bozukluğu ve daha bir çok sorunlar yani kısaca insanlık hastalık hastası olmuş durumda..

Bir paniktir aldı başını gidiyor, mutasyonlu virüs varyantları ile ilgili hemen hemen her gün abartılı yayınlar yapılmaya devam ediliyor. Ben bu tür yayınları hayretler içinde okuyorum ve gerçekten şaşırıyorum,koskoca profesörler ,doktorlar çıkıyorlar ve diyorlar ki ‘’yeni bir mutasyonlar oluştu çok tehlikeli çok öldürücü mutasyonlar bunlar ,aman öldük bittik mahvolduk ‘’eeee bir de bakıyoruz ki durum hiç de dedikleri gibi değilmiş yeni mutasyonların hiç de dedikleri gibi  öldürücülüğü olmadığı artık herkes tarafından biliniyor .Bir yıldır yazıp söylüyorum bu virüsün mutasyonları olacak aynen diğer RNA virüsleri gibi sık mutasyon geçirme yeteneğine sahip ve oldukça hızlı mutasyon geçiren virüsler bunlar ve bundan dolayıdır ki kısa zamanda ve gerçek manada aşıları da çıkarılamıyor, uzun zaman alan ve uzun zaman çalışılması gereken bir mesele bu, yani öyle 3-5 ayda aşı falan geliştirilemez. Bu tür virüsler ne kadar çok mutasyon geçirirse öldürücülüğü o kadar çok azalır,bu onların doğasında olan bir durum ve aslında virüsün gerçek derdi de insanları öldürmek değildir böyle bir programları yok ,onların tek derdi hayatta kalmaya çalışmak ,konak canlıda hayatını idame ettirmek, bunun için hücre içerisine giriyor  genetik materyalini aktarıyor (dna veya rna virüsün tipine göre)ve canlılık fonksiyonu kazanıyor ve  kendine mutajenik alanlar yaratıyor ve oluşturuyor. Zaten bizim tüm hücrelerimizde bu mutajenik sahalar her zaman için vardır ve her zaman için olur.

Çok sevgili arkadaşlarım bu virüsün gerçek öldürücülüğünü MAYIS 2020 sonu itibarı ile geride bıraktık zaten. Bazı araştırmaların istatistiklerine baktığımız zaman aslında bu salgının ne kadar abartıldığını görüyoruz şöyle ki; mevsimsel grip ile ilgili 2019 yılı hastanelerin doluluk oranı %74-78 arasında iken ,2020 yılı ki salgının olduğu yıl, hastanelerin doluluk oranı bir tık yukarıda %82-85 civarında. Yani değişen bir şey olmadığı açıkça ortada.. Bir de nüfus artış hızı ile hayatını kaybeden insan sayısına bakacak olursak 2020 yılı ölümlerinin yani salgının olduğu yıldan bahsediyorum , 2019 yılının altında kaldığını görüyoruz ,o zaman ben de diyorum ki bu nasıl salgın, böyle salgın mı olur ,yapmayın artık yeter yani! Dünya nüfusunun üçte ikisini evlerine hapsettiniz, tüm ekonomileri yıktınız ve zenginliklerinize zenginlik kattınız. Tarihin en büyük zenginleşme oranına sahip oldunuz…Şimdi sizlere, bu salgına inanan doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarına diyorum ki;

1-Eğer gerçek ölümcül bir salgın olsaydı ,dünya nüfus artış hızında ve ölüm istatistiklerinde bunu görebilecektik, görebildik mi böyle bir fark HAYIR göremedik..

2-Eğer gerçek ölümcül bir salgın olsaydı ,vakaları ortaya çıkarmak için bir çok hataları olan PCR testine ihtiyaç duyulmazdı. Diğer tüm salgınlar gibi hastalık zaten kendini belli ederdi.Salgın yaratmak için test yaparak hasta aramaya gerek olmazdı..

3-Eğer gerçek ölümcül bir salgın olsaydı, sabah akşam TV’lerde bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir  o anlatılırdı. Ama ne yapıldı sabah akşam ölümler ve vakalar anlatıldı…

4-Eğer gerçek bir ölümcül salgın olsaydı bulaşan insanların en az yüzde 10 nun ölmesi gerekirdi ,öyle mi oldu ?HAYIR  öyle olmadı.

5-Eğer gerçek ölümcül bir salgın olsaydı ve çaresi bulunmayan bir virüs olsaydı ,farklı fikirleri dillendirenlerden bu kadar korkulmaz ve o bilim adamları ve doktorlar bu kadar sansüre maruz kalmazdı bu tür kişilere komplocu denmezdi …

Bakın insanları kontrol ve takip etmek için yapılmış bir proje bu! Bir sahte salgın bu! Hepimiz görüyoruz ki bir çok ülkelerde bir HES kodu uygulanıyor. Yani bu bir takip ve kontrol sistemi, güya amaç süper bulaştırıcı kişileri saptamak, kimlerle görüştüğünü nerelere gittiğini ve tüm vakaları kolayca bulmak için geliştirilmiş bir sistem .Ama DSÖ’nün 2019 yılı genelgesine baktığımız zaman, (sitesine girin bakın okuyun)bir salgında yapılmaması gerekenler ve önerilmeyenler listesinde öncelikle takip sistemleri gelir ve takip sistemlerinin bu tür salgınlarda, hiçbir şekilde etkinlikleri kanıtlanmış da değildir. Tüm bilim adamlarının ve DSÖ’nün son açıklamalarına göre ,2021 yılı sonu itibarı ile Covid 19 artık mevsimsel bir grip kabul edilecek denmesine rağmen, yani artık korkulacak bir şey yok ,salgın tehdidi olmayacak demek oluyor. O zaman soruyorum ben neden hala daha bu takip ve kontrol sistemlerinde ısrar ediliyor!? Çünkü bu olayın gerçek amacı İNSANLIĞI KONTROL ETME PROJESİYDİ ve bu takip sistemi bir SAĞLIK SİSTEMİ DE DEĞİLDİR ve sağlıkla da hiçbir alakası yoktur.

Hatırlayın Davos’da dünya ekonomik kurulu kurucusunun açıklamasını. “Büyük sıfırlama için bu pandemi bizim için büyük bir fırsattır” diyordu. Bunun için gerçek takip sistemlerine geçilmesi gerektiğine karar verdiler ,sürekli test edip takip etmeye başladılar.  Düşünün bizde bir test 250 tl ,ama başka ülkelerde çok daha pahalı bu testler ,işte size bu işin başka bir boyutu onlarca milyar dolar test vurgunu. .Ama  en büyük vurgun aşıda olacak. Ne yaptığını bilmeyen bir DSÖ var ,yan etkilerinden dolayı bir çok ülkede durdurulan Astra Zeneca aşısının , böyle bazı yan etkiler görülebilir diye bir açıklama yapıp tekrar kullanımına izin veriyor .Bakın sevgili arkadaşlarım aşı firmaları hiçbir sorumluluk kabul etmiyor ,yani aşıların yan etkilerinden dolayı ölümler olursa veya insan vücudunda kalıcı bazı hasarlar meydana getiriyorsa bundan dolayı aşı firmalarına dava açamazsınız..!!!Bu aşıların orta ve uzun vadedeki yan etkilerini bilmiyoruz ama aşılar güvenlidir deniyor ,bu durumun bilimle ve bilimsellikle  hiçbir alakası yok .Özellikle m RNA aşıları (Moderna ve Pfizer/Biontec)genç kişilerde kısırlık yapacağı söyleniyor, bu tür aşılarla insanların bağışıklık sistemleri hedef alınıyor ,  bunu da söyleyen ünlü virolog doktor, aşı uzmanı VANDEN BOSSCHE (youtube dan konuşmasını dinleyin).

Bakın insanları evlerine kapatarak ve aşılarla aslında virüsün gidebileceği yerleri kısıtladığınız zaman ,oluşacak mutasyonları daha tehlikeli bir hale getirildiğini göremiyor musunuz. Özellikle sağlıklı insanlarda virüsün yayılmasının önüne geçmeye çalıştığınızda bu sefer  virüs çok ciddi bir kaçış mekanizmasını yaratıyor kendisine ve daha zararlı bir hale gelebiliyor .Bir yıl içinde benim gördüğüm ve anladığım şey SOSYAL MESAFE ,MASKELER VE KAPANMALARIN KORUDUĞUNA DAİR HİÇBİR BİLİMSEL KANIT YOKTUR, bu yapılanlar sadece ve sadece bağışıklık sistemimizi zayıf hale getirmek içindir .Düşünün bizleri  evlere kapatarak gençlerin ve  özellikle   65 yaş üstünün hareketsiz kalmasına ,bununla birlikte Kalp ve diyabet hastalıklarının , Alzheimer, Parkinson  ve ciddi depresyonlara sebebiyet verdiğinizi göremiyor musunuz! n!Sadece bir noktaya odaklandınız ne var ne yoksa Covid-19 dediniz ,ama diğer tüm hastalıkları bir kenara ittiniz. İnsanlar artık hastaneye korkudan gidemez oldu ,gidince de tek şart PCR yapın öyle gelin deniliyor. Bakın önümüzdeki 10 yıl içerisinde yukarıda saydığım hastalıklar zirveye vuracaktır .

Maskelere ne demeli ,nerden yapıldığı bile belli olmayan ,hijyenden uzak üretilen milyonlarca maskelerin olduğunu biliyor musunuz ,sadece geçen ay ABD’de beş milyondan fazla N95 maskelerin sahte olduğu ortaya çıktı, ve bunlar sağlık kurumlarına gönderilmiş maskeler. Bu tür sahte maskeler daha çok bakteri üremesine sebebiyet verebiliyor, oksijenini kısıtlıyor, 10 saat maskeyi takan insanlar var, belki de ileride kansere bile yol açabilecek bir problem bile yaratabilecek!.

Sonuca gelecek olursak; Kullanılan antiseptik ürünler ,maskeler ve pcr testleri de dahil olmak üzere hepsinin de bilimsel olarak hiçbir geçerliliği yoktur, yüzde 95’inin sağlıkla hiçbir alakası bile yok.

SİZ BİR VİRÜSÜ BÜTÜN HERŞEYİN, HAYATIN ODAĞINA BİR YIL BOYUNCA KOYARAK DİĞER TÜM HASTALIKLARIN  İNSİDANSINI  ARTTIRDINIZ ,DÜNYADA BAŞKA HASTALIKLAR YOKMUŞ GİBİ YAPTINIZ AMA BUNUN BEDELİNİ 5-10 YIL İÇİNDE YİNE BİZ İNSANLAR HAYATLARIMIZLA ÖDEYECEĞİZ UYANIN ARTIK ÇÜNKÜ OYUN BİTTİ  İNSANLIK KAYBETMEDEN UYANIN….HER ZAMAN DEDİĞİM GİBİ SPOR YAPIN, İYİ BESLENİN ,D VİTAMİNİNİZİ YÜKSEK TUTUN Kİ BAĞIŞIKLIĞINIZ GÜÇLÜ OLSUN…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu