Üst akıl dayatıyor.
Aciz yönetim derhal yerine getiriyor..
Burada ne varsa orada da o olacak yaklaşımı çerçevesinde icraatlar bir bir hayata geçiriliyor.
Muhalefet ise yapıcı rollerine devam ediyor..
Oysa artık yapıcı olmanın, ılımlı davranmanın, vicdan, utanma, arlanma, etik, hak, hukuk üzerinden tartışma zemini kalmadığını anlamanın zamanı gelip de geçti.
Fakat gel gelelim muhalefet bunu bir türlü anlamak istemiyor..
Entegrasyon adımlarına bir yenisi eklenerek maksat hasıl olurken hem de..
UBP–DP-YDP Azınlık Hükümeti aldığı kararlarla İkamet İzinleri ve Vizeler Tüzüğü’nde belli bir maksada yönelik akıl almaz değişiklikler yaptı. Yapılan değişiklere göre bir kişinin ülkeye girip girmeyeceğine tek bir kişi karar verecek, dini ziyaret yapmak için ülkeye gelenler ise bir yıla kadar oturma izni alabilecek.
yapılan değişiklikler ile bir kişinin ülkeye girmesine Baş Muhaceret Memuru karar verecek. Yani eti de bıçağı da Baş Muhaceret Memurunun eline verdiler! İstediğini al, istediğini alma yetkisi ile donattılar bir memuru.. mevcut tüzüğe eklenen yeni maddede, “Baş Muhaceret memurunun konu şahsın durumunu değerlendirip, uygun görmesi halinde ülkeye girişine izin verebilir.” ifadesi yer aldı. Tüzükte turist vizesinin hangi koşullarda uzatılabileceği de belirlendi. Yapılan değişiklikte, “Baş Muhaceret Memurunun uygun görmesi halinde elzem görülen hallerde konu şahsın vize süresi en fazla 90 güne tamamlanacak şekilde uzatılabilir” ibaresi yer aldı.
Azınlık Hükümeti’nin İkamet ve Vizeler Tüzüğü’nün 14’üncü maddesinin (2) fıkrasına “n” bendi eklenerek bir kişi inanç turizmi kapsamında KKTC’deki dini ibadet yerlerini ve dergahları ziyarete gelirse 1 yıla kadar ikamet izni alabilecek.
Peki neden bütün bunlar?
Neden böyle bir değişikliğe gitme ihtiyacı doğdu?
Elbette bunu anlamak için Alim olmaya gerek yok!
Maksat belli..
Tamamen organize bir şekilde hayata geçirilmeye çalışılan bu değişiklikle Kıbrıslı Türklerin laik yapısını bozmaya yönelik bir hamle olup, sistemli bir şekilde ülkeye taşınması kuvvetle muhtemel olan nüfusun tarikatlarla ilişkili olması ve burada örgütlenip siyasal islamın ağırlıklı olacağı bir düzeni kurgulamak için faaliyetlerini sürdürerek mürit toplamaya çalışacağı elbette şüphe kaldırmaz bir gerçektir..
Bir başka gerçekte yeni suç örgütlerinin ülkeye girişi bu yolla mümkün kılınmış olacağıdır. Düşünün ki Kıbrıs’ta hiçbir işi olmayan, çalışma şartı koyulmayan, öğrenim görmeyen ne idüğü belirsiz kişiler, ‘Dergâha geldim’ diyerek 1 yıl adada kalabilecek..
Böyle bir opsiyona sahiptirler artık..
Bu süre içinde, illegal girişimler dahil tarikat faaliyetleri yürütebilecek, buna irtica faaliyetleri de diyebiliriz. Dolayısıyla nasıl bir tehlikeyle karşı karşı kaldığımız ortada…
Velhasıl uzun bir zamandır sistemli bir politika ile devam eden demografik yapının değiştirilmesi, kültürel dayatmanın her alanda hissedilir olması, İslami kuşatmanın örgütlenmesi ve ekonomik yapının kontrolünün tamamen üst akıl sermayesinin güdümünde bağımlı hale getirilmesine yönelik adımların atılması bugün Kuzey Kıbrıs’ta yaratılmaya çalışılan düzenin birer parçasıdır.
Türkiye’nin siyasal İslam ağırlıklı AKP iktidarı güdümünde Kuzey Kıbrıs’taki hükümetler eliyle hayata geçirmeye çalıştığı dayatma yaşam tarzına yönelik atılan adımların ortaya çıkaracağı düzen önümüzdeki dönemlerde çok daha hissedilir boyutlara gelecektir.
Çok net ki bu da bir projedir.
Ve bu projenin içinde asırlardır bu topraklara can katan, kök salan Kıbrıslı Türklerin toplumsal mevcudiyetini devam ettirmesini sağlayan bütün değerleri ve dinamikleri yok edilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla Cenevre’de Türkiye’nin siyasi konjonktürünün belirlediği senaryoda Kıbrıs’ta 2 ayrı egemen eşit devlet talebi de sadece bir çözümsüzlüğün devamına dair engeli sağlamlaştırmak adına yapılan girişimdi!
Şimdi Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan diyor ki, “20 Temmuz’da Kıbrıs’ta olacağım, buradan dünyaya mesaj vereceğim”
Acaba nedir ? Nedir? Diye sormayacağım.
Bu mesaj her neyse bu ülkenin bir yurttaşı olarak,Kıbrıslı bir Türk olarak açıkçası beni hiç heyecanlandırmıyor.
Hatta inanın zerre kadar da umrumda değil!
Aynı teraneleri dinlemekten bıktık usandık.
Sıfır sıfır elde var sıfır sonucunu doğru kabul etmekten yorulduk!
Ha Sayın Erdoğan merak ediyorsa söyleyim..
Kıbrıslı Türkler, ne Ruma yama olmak istiyor,ne de Türkiye’nin bir alt yönetimi olarak kalmayı..
Kıbrıslı Türkler uluslararası hukuka dahil olup kendilerine Avrupa’da bir gelecek istiyor..
Hepsi bu kadar ve bu son derece anlaşılırdır.
Bir yalan,yine bir yalan ve bir yalan daha..
Sonu gelmeyen yalanlar..
Asla gerçek olmayacak vaatler..
Artık yeter…