KıbrısManşet

“Deprem sonuçları açısından en ağır sonuçlarını hissettiğimiz bir doğal afettir”

Klinik Psikolog Büşra Kara, depremin psikolojik sonuçlarını aktardı

Klinik Psikolog Büşra Kara, depremin psikolojik sonuçlarını aktardı;

“Depremin psikolojik sonuçlarına baktığımızda  hem doğal afet olması hem de yanlış yapılan uygunsuz binalar sonucunda olan yıkımlarda olduğu için insan eliyle de oluşmuş sonuçları olmaktadır. Travmaların sonuçlarına baktığımızda insan eliyle oluşturulan travmaların daha yıkıcı olduğu verisi vardır ancak deprem hem doğal afet olması hem de insan eliyle de oluşturulmuş olması sonucunda psikolojik olarak da ağır sonuçları olan bir doğal afettir.

Deprem olduğu an da ve sonrasında bir çok stresli yaşam olayı yaşanmaktadır. Deprem olduğu anda yaşanılan sarsıntı daha sonra göçük altında kalma ihtimalimiz veya binadan dışarı çıksak bile sevdiklerimizin enkaz altında kalma ihtimali veya yıkılan binalara şahit olmak hepsi birer stres faktörüdür. İnsanların şehirlerinin yıkıldığına şahit olmaları, sosyal çevrelerini komşularını kaybetmeleri yani aslında bir çok yaşam alanını kaybetmeleri de deprem anında olan stresörlerden biridir.

Gün geçtikçe barınma, beslenme, hijyen sorunları baş göstermektedir. İnsanlar alışık olmadığı bir düzene kayıplarıyla birlikte alışmaya çalışmaktadır. Devam eden artçı sarsıntılarda insanlarda korku ve panik duygusunu arttırmakta ve deprem bölgesindeki stresörler arasına girmektedir. Yani deprem olduğu andan sonrasına kadar bir çok stresli yaşam olayını birlikte içinde barındırmaktadır.

Depremden sonra tabi ilk yaşadığımız duygu korkudur. İnsanlar korku, dehşet gibi duyguları çok yoğun yaşamaktadır ve depremden sonra birde artçılardan dolayı beklenti korkusu ve kaygısı da olmaktadır. Ne zaman deprem olacak kaygısıyla da bu süreç devam etmektedir. Ve depremde yer ayağımızın altından kaydığı için ve beklenmedik bir anda olduğu için kontrol altımızda  oldukça bozulmaktadır.

Enkaz altında yakınlarını kurtarmaya çalışan kişilerde yoğun bir çaresizlik duygusu hakim olmaktadır. Aynı zamanda televizyonlardan izleyen depremde yaşananlara şahit olan ,arama kurtarma ekibinde çalışan kişilerde olaya şahit oldukları için ikincil travma yaşamaktadır ve ekrandan izleyenler bir şey yapamadıkları duygusuna kapıldıkları için de yoğun bir çaresizlik duygusu yaşamaktadırlar.

Bu çaresizlik duygusunu suçluluk duygusu izlemektedir. Ekran başında izleyenler için bir şey yapamamanın suçluluğu, sıcak evde oturmanın suçluluğu ,yemek yemenin suçluluğu görülmektedir. Enkaz altında yakınlarını kaybedenlerde onları kurtarmamanın ,evden çıkmalarına yardım edebilirdim gibi düşüncelerle bir şey yapamamış olmanın suçluluğu gibi bir çok suçluluk duygusu da baş göstermektedir. Kendimizi ve hatta yardıma gelen ekipleri de suçlama eğiliminde olabiliriz. Bu dönemde kişi kendisine ,yardım ekiplerine, devlete yoğun bir öfke besleyebilir.  Depremden sonra artık hayatlarının nasıl olacağı konusunda da belirsizlik olduğu düşünülürse ve belirsizlik her zaman yoğun kaygı uyandıran bir durumdur ve bu belirsizlikle yoğun bir kaygı da yaşamaktadırlar. Tüm bu yoğun duygular bir arada yaşanırken sevdiklerini, işlerini, yaşam alanlarını beklenmedik bir şekilde kaybeden insanlar büyük bir acı yaşamaktadır.

İnsanlar depremden sonrasında kısa ve uzun vadede korkuyla ilgili sorunlar yaşayabiliyorlar. Sonrasında da eve girmemek ,kapalı alanlardan kaçınmak ,yalnız kalamamakla ilgili korkular geliştirebiliyorlar. Yani aslında kendilerini güvene almaya çalışıyorlar. Çünkü güven sorunu depremle birlikte sarsılmaktadır . İnsanlar güvence ararlar. Bazı güvenlik işareti geliştirirler.

Ve insanlar bazı bizim kaçınma davranışı dediğimiz davranışlar geliştirir.  İnsanlar karanlıktan kaçabiliyorlar, depremle ilgili gazete, tv haberleri izlemekten kaçınabiliyorlar hatta bazı ses koku görüntülerden de kaçındıklarını görmek mümkündür. Bazı renkler, konuşmalar, sesler ,görüntüler onlar için tetikleyici olabilmektedir.
Bu durumda akut stres belirtileri gösterebilmektedirler. Ani irkilmeler, sürekli tetikte olma, uykusuzluk, iştahsızlık,  öz bakımda azalma, rüyadaymış gibi hissetmek, huzursuzluk, yoğun öfke , her an kötü bir şey olacakmış hissi, bedensel ağrılar ,alkol ,sigara, ilaç kullanımlarında artış yaşamaktadırlar. Kısa vadede tüm bu belirtiler aslında normal sayılmaktadır.  Tüm bunlar anormal duruma verilen normal tepkilerdir diyebiliriz. Zaman içerisinde bu belirtilerin azalması beklenmektedir. İnsanların travma ile baş etme kapasitesi zaten mevcuttur.
Ancak uzun vadede bu belirtiler devam ederse bir psikoterapi desteği alınabilir. Depremden sonra her 4 kişiden 1inde travma sonrası stres bozukluğu yaşandığı görülmektedir.

Kısa vadede insanların barınma, beslenme, uyuma ,sosyal destek alanları gibi fizyolojik ihtiyaçları karşılanmalıdır. Daha sonra kişilerin yas sürecini ve duygularını yaşamasına izin verilmelidir. Kısa sürede kişilere bir rutin oluşturulmalıdır. Rutinin önemi kişiye güven duygusu vermesinden gelmektedir.

Yakınını kaybeden kişilere ölenle ölünmez, hayat devam ediyor, güçlü olmalısın, her şey düzelir gibi cümleler söylemekten uzak durulmalıdır. Bu tarz söylemler kişiye anlaşılmadığı hissi vermekle birlikte öfke ve suçluluk uyandırabilir. Onun yerine konuşmak istersen seni her zaman dinlemeye hazırım, bir ihtiyacın var mı ? Senin için yapabileceğim bir şey var mı ? gibi sorular sorulmalıdır. Kişinin duygularını konuşmasına ve yaşamasına izin verilmelidir. Ayrıca kişiye acıma duygusuyla yaklaşmamaya özen gösterin ve sadece dinleyip yanında olduğunuzu hissettirin.

Uzun vadede ise bu belirtiler geçmediğinde travma sonrası stres bozukluğuna yol açmaktadır. Uykusuzluk, iştahsızlık, beden ağrıları, olayı yeniden yaşantılama, olayı hatırlatan kişi, durum, olaylardan kaçınma , kabus, öfke patlamaları, aşırı tetikte olma hali devam ederse psikoterapi desteği alınabilir . Bir yardım alınmadığında bu durumun kronikleştiği görülmektedir. Olaydan 1 ay ve sonrasında bu belirtileri yaşayan kişiler psikolojik yardım talebinde bulunabilirler.”

Diğer Haberler

Başa dön tuşu