Hikayeyi, Türkiyeli Prof. Dr. Nurullah Genç’in bir videosunda dinlemiştim…
Şair, fotoğraf sanatçısı ve iktisatçı Nurullah Genç, çok güzel bir ses tonu ve aksanla anlatıyordu…
Dileyen dinleyebilir de ama isterseniz birlikte hikayeyi okuyalım…
“… Taşın altına elini koymak” hikayesi…
Nurullah Genç anlatıyor:
-*-*-
“… Sultan yolun ortasına bir Taş koyuyor büyük bir taş…
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye…
Vezir geliyor taşı görüyor…
Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmiyor bile…
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki;
‘Sultanımla konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ikdas edelim’…
Vezir gidiyor Asker geliyor..
Askerde taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak…
O da diyor ki; ‘Vezirle konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım’…
O cezadan anlıyor tabi..
Elinde kılıcı var, çekti mi tamam..
O geliyor, bu geliyor…
Menfaatperest geliyor…
Saray dalkavuğu, saray maskarası…
Eskiden padişahlar öyle akıllı adamlar ki, sarayda, özellikle dalkavuk, saray maskarası (Şarlatan) bulundururlardı. Sultana dalkavukluk etmeye çalışan olursa, ‘dur o senin işin değil, bizim kadrolu maskaramız, dalkavuğumuz var, sana ihtiyaç yok’ denirdi…
Dalkavuk taşın etrafında taklalar atıyor, maskaralıklar yapıyor…
Böyledir biliyor musunuz?
Menfaatperestler, iki yüzlüler..
Sürekli sorunların etrafında taklalar atarlar…
Asla düzeltmezler…
Düzelmesi içinde hiçbir şey yapmazlar…
Onlar sorunları çoğaltanı da överler…
O da yolun kenarında oturup sultana yalakalık için şiir yazayım deyip gidiyor…
Sonra oradan geçen bir köylü taşı görüyor ve diyor ki; yoldan taşı kaldırmak sadakadır..
Önce Taşa tebessüm ediyor…
Kaldırayım yolun ortasından da, kimsenin ayağına arabasına hayvanına takılmasın…
Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa ‘ya Allah Bismillâh deyip sarılarak, sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor…
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese altın…
Kesenin içinde bir not…
Sultan şöyle yazmış;
‘Bu kesedeki altınlar, taşın altına elini sokmayı becerebilenler içindir’…
Taşın altına elini sokmazsa bir insan, maalesef başarılı olamaz…
Maalesef bu ülke taşlarla dolu…
Bir hayali gerçekleştirmek isteyen kişi taşın altına elini sokacak…
Yoksa başarılı olması mümkün değildir…
-*-*-
Sevgili Hasan Hastürer, ‘taşın altına elini sokanlar’ demedi ama geçenlerde bir yazısında, bu ülke için gerçekten çok ciddi yatırım yapanlardan söz etti ki onlar, bence elini taşın altına koyanlarımızdır…
-*-*-
Ve Hasan hocam dedi ki; “… Şans oyunları, sermaye birikiminde ciddi bir potansiyele sahiptir. Ulusal sermayesini güçlendirmeyi düşünenler, gelir ve sermaye potansiyeli yüksek sektörlerde ulusal, yerli yatırımcı profilini korur. Tam tersi yaklaşımlar, niyet bakımından çok dikkatle takip edilmelidir. KKTC’yi yönetenler, uzun yıllardır, bu temel düşünceden yoksundur. Bu konuya rehber olacak, açık, anlaşılır bir politikanın olmayışının olumsuz etkileri her geçen gün daha da çok görünüyor…”
-*-*-
Şans oyunları…
Ulusal sermayenin güçlenmesi lazım…
Yerli yatırımcının korunması…
Ve KKTC’yi yönetenlerin bu düşünceden yoksun oluşu…
-*-*-
Lütfen çok dikkat edelim bu konuya…
Ulusal sermaye güçlenmeli mi?
Yerli yatırımcı korunmalı mı?
Ve KKTC’yi yönetenler ne yapıyor?
-*-*-
Hasan hocanın yazısına, Avukat Mustafa Asena nefis bir yanıt verdi…
Asena’nın yazısı, Hasan hocanın kendi köşesinde yayınlandı…
Her ikisinin müsaadeleriyle, Asena’nın yazısını aynen kullanmak istiyorum:
-*-*-
“… “ Kardeşim Hasan,
Küçük yaşlarımızdan beri tanışır ve Kıbrıs Türkünün bitmeyen çilesini ve çektiği acıları hem birlikte çeker, hem de derinden hisseden kişileriz.
Son günlerde yazdığın ‘Elektronik Şans Oyunları Yasa Tasarısı’ ile ilgili yazdıklarına bire bir katıldığımı ve teşhisinin de çok doğru ve yerinde olduğunu vurgulamak isterim.
Söz konusu yasa tasarısı KKTC’nin gelirlerini artırıcı veya ekonomiye fayda sağlayacak özellikten çok uzak başka niyetlerin gizlenmesine yönelik ısmarlama bir yasa olduğuna bende katılır ve aşağıdaki yazdıklarımla sana katkı koymak isterim.
-*-*-
Ben, takriben 1989’dan beri KKTC’de milli burjuvazinin yani milli sermayenin güçlendirilmesi gerektiğini ve milli sermayenin güçlenmemesi halinde KKTC’nin bir arpa boyu yol alamayacağını savunmaktayım. Hatta sol görüşlü arkadaşlardan da bu konuda çok ağır eleştiriler de aldım ve almaktayım.
Halka ister liberal, ister sosyal demokrat diye yutturulmaya çalışılsa bile, KKTC kapitalist bir devlettir. Yani kapitali olan milli burjuvaların devletidir. KKTC’nin ekonomik kalkınması bu aşamada ancak güçlü yerli sermayesinin, yani, milli burjuvazinin güçlenmesi ve devletin bu kapitalden yararlanmasından geçer.
Bir anlayış ise, hiçbir zaman KKTC’nin güçlü bir milli burjuvasının yani güçlü bir kapitalinin oluşmasına ve KKTC’nin ayakları üzerinde durmasını istemedi. Ne zaman KKTC’de her hangi bir sahada milli burjuvazi güçlenmeye ve kapital birikimi yapmaya başlasa aynı anlayış ‘Elektronik Şans Oyunları Yasa Tasarısı’ gibi amaçlı yasalar gönderilerek Milli Kapitalin oluşmasının önü tıkanmaya çalışıldı.
-*-*-
Çok örnek olmakla birlikte ‘Tüp Bebek’ sahasında KKTC’nin uluslararası bir duruma gelmesi üzerine yine aynı durum yaşandı. Sosyal medyada KKTC’de tüp bebek merkezlerinin kapatılacağı ve insanların ‘Girit’te’ açılmış olan tüp bebek merkezlerine gelmeleri çağrısı yapılmıştır.
Ne gariptir ki tüp bebek merkezlerini çalıştıranların tümü de Kıbrıslı Türklerdi.
Yine ne gariptir ki, şu anda spor yasası altında izinli ve yasal olarak Elektronik Şans Oyunları oynatan kişiler veya sahipleri Kıbrıslı Türklerdir.
Demek ki, bu sahada da milli kapital birikimi oluşmuş ve bunun önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Yeter ki KKTC ekonomik olarak güçlenmesin.”
-*-*-
Asena haksız mı?
Bence muhteşem bir saptama…
Elini taşın altına koyan Kıbrıslı Türk milli kapital birikiminin önüne geçilmeye çalışılıyor!
-*-*-
“Are you sleeping, are you sleeping brother Turkish Cypriot” diye şarkı söyleyesim var!
Bilmem anlatabildim mi?
Uyumayın!
Uyumayın!
Uyumayın!
Daha ne diyeyim?