KıbrısManşet

Erhürman: Ayrıştırıcı olmayacağım

CTP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman… Hem akademisyen hem siyasetçi… Ama bir özelliğini önemle vurguluyor

KAYMAKLI ÇOCUĞU… Erhürman, 1970’te Küçük Kaymaklı’da belediye evlerinde, doğdu, büyüdü… Kıbrıs’ın zor zamanlarının çocuğu ama “fakir edebiyatı yapacak” değilim diyor… Annesi eskilerin CTP’lisi bir ev hanımı…  Babası makinist… Köken olarak Baflılar… Babası Baf’ın Susuz köyünden, annesi ise Ayvarvara’dan… Sakin yapısını babasından almış…

“YA RALLİCİ YA FUTBOLCU OLURSUN”… “Keyifli ve mutlu bir çocukluğum oldu. Belediye evleri bölgesi, tam bir Kıbrıs mahallesiydi. Sokakta büyüdük diyebilirim. Herkes, herkesin çocuğu gibiydi. Samimiyet hep vardı. Diğer mahallelerde de olduğu gibi en çok sevilen uğraş futboldu. Bizim mahallede ralli merakı da vardı. O dönemin tanınmış rallicileri bizim mahallede kalıyordu. Annem hep, ‘Sen bu gidişle ya futbolcu olacaksın ya da rallici’ derdi.”

İYİ BİR FOLKLORCU… “Halk danslarıyla ilkokulda tanıştım. Biz halk danslarına başladığımız zaman henüz Kıbrıs Türk Halk Dansları yoktu. Türkiye’nin çeşitli yörelerinin halk danslarını oynadık ve daha sonra Kıbrıs Türk Halk Dansları ortaya çıktı ve öğrendik. Hatta 80’li yıllarda Federe Devleti döneminde, 23 Nisan’da Türkiye’ye giden ilk halk dansları ekibinde ben de yer alıyordum.”

“MARİFET SERT OLMAK DEĞİL, İŞ YAPMAK…” Cumhurbaşkanlığı makamının birleştirici olması gerektiğini savunuyorum. Ayrıştırıcı ve bölücü bir tavır Cumhurbaşkanlığı makamı için doğru değil. Yurtdışıyla ilişkilerde ise benim inandığım tek şey diplomasidir. Herkesle anlaşmak zorunda da değiliz ama Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını korumak için herkesle en iyi şekilde diyaloğu kurmak zorundayız. Bizim için vazgeçilmez olan tek şey Kıbrıs Türk halkının iradesi ve çıkarlarıdır. Marifet sert olmak değil iş yapmaktır. Söz düzeyinde sert olup da iş düzeyinde hiçbir şey yapmayacaksanız bunun hiçbir getirisi olmaz.”

GİZEM ÖZGEÇ’İN RÖPORTAJI – GIYNIK ÖZEL

Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Tufan Erhürman’la keyifli ve samimi bir söyleşi yaptık. Çocukluk yıllarından mutlulukla bahseden Erhürman, gençlik yıllarının geçtiği Ankara’yı da özel bir yerde tutuyor. Siyasette gerginlik yerine diplomasi ve uzlaşıdan yana olduğunu vurgulayan Erhürman, Kıbrıs Türk Toplumu’nun özne olarak varlığını gösterebilmesi için çalışacağını, diplomasi ve diyalog yolunu zorlamaktan vazgeçmeyeceğini da vurguluyor…

SORU: Tufan Erhürman özünde kimdir? Nerede, nasıl bir aile ortamında büyüdü?

“SAKİN YAPIMI BABAMDAN ALDIM”

Erhürman: Köken olarak Baflıyız diyebilirim. Babam, Baf’ın Susuz köyünden, annem de Ayvarvara köyünden. Ben Lefkoşa’da doğdum ve büyüdüm. Benim çocukluğum Küçükkaymaklı’daki Belediye evlerinde geçti. Anneannemle birlikte yaşıyorduk ve benden 7 yaş küçük kız kardeşim var. Maceram, Türk Maarif Koleji’nin ardından Ankara’da, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde devam etti.
Fiziksel ve karakteristik özelliklerim olarak, hem anneme hem de babama benziyorum. Saçlarımın kıvırcıklığı babama, yüz hatlarım ise daha çok anneme benziyor.  Karakteristik özelliklerim de yine ikisini de barındırıyor. Sakin yapımı babamdan aldım. Annem daha sosyal bir yapıya sahiptir. Karakterimden ya da özelliklerimden şikâyetçi olduğum söylenemez.

“YA FUTBOLCU YA DA RALLİCİ OLACAKSIN”

“Keyifli ve mutlu bir çocukluğum oldu. Belediye evleri bölgesi, tam bir Kıbrıs mahallesiydi. Sokakta büyüdük diyebilirim. Yani herkes herkesin çocuğu gibiydi. O samimiyet hep vardı. Diğer mahallelerde de olduğu gibi en çok sevilen uğraş futboldu. Bir de bizim mahallede ralli merakı da vardı. O dönemin tanınmış rallicileri bizim mahallede kalıyordu. Benim babam da makinist olduğu için o dünyanın da içinde büyüdüm ama benim futbola olan ilgim her zaman arabalara olan ilgimden fazla oldu. Annem hep, ‘sen bu gidişle ya futbolcu olacaksın ya da rallici’ derdi. 12 yaşında o mahalleden ayrıldık ve Öğretmen evlerine yerleştik. O dönemde hiçbir zaman kendimizi yoksul hissetmedik. Tatlılar, dondurmalar yoktu. Üzerine şeker serpilmiş ıslak ekmek bizim tatlımızdı ama bundan hiçbir zaman yerinmedik. Bu nedenle çocukluğumu yoksulluk edebiyatıyla değil keyifle anıyorum.”

SORU: Halk danslarına olan ilginiz nereden geliyor?

“10 YAŞINDAN 25 YAŞINA KADAR HALK DANSLARINDA AKTİFTİM”

ERHÜRMAN: Halk danslarıyla ilkokulda tanıştım. Biz halk danslarına başladığımız zaman henüz Kıbrıs Türk Halk Dansları yoktu. Türkiye’nin çeşitli yörelerinin halk danslarını oynadık ve daha sonra Kıbrıs Türk Halk Dansları ortaya çıktı ve öğrendik. Hatta Federe Devleti döneminde, 23 Nisan’da Türkiye’ye giden ilk halk dansları ekibinde ben de yer alıyordum. Daha sonra Gençlik Merkezi’nde ve Ankara’da ÜTK olarak bilinen Kıbrıslı Türk öğrencilerinin oluşturduğu Üniversite Temsilciler Konseyi’nin halk dansları ekibini eğitmen olarak çalıştırdım. Yani 10 yaşından 25 yaşına kadar yoğun bir şekilde halk dansları maceram sürdü ama daha sonra vakit ayıramadım.

SORU: Hobileriniz var mı? Nelerdir?

“MÜZİK KONUSUNDA YETENEKLİ OLMAK İSTERDİM”

ERHÜRMAN: Müzik konusunda yetenekli olmayı, bir müzik aletini çalabilmeyi isterdim. Bir ara bir saz denemem oldu ama pek de başarılı olduğum söylenemez. Hobi olarak değerlendirecek olursak ki ben kitap okumayı bir hobi olarak görmüyorum çünkü benim hayatımın çok önemli bir parçası. Kitap okumak boş zaman doldurmak değildir. Son dönemlerde fırsat buldukça vaktimi en çok kitaplara ayırıyorum.

SORU: Gençlik yıllarınız nasıl geçti?

“ANKARA BENİM İÇİN ÖZELDİR”

ERHÜRMAN: Gençlik dönemim Ankara’da geçti. Ankara’da 13 yıl geçirdim. Ankara benim için özeldir, Yani bir yerde 13 yıl geçirirseniz oranın özel olması kaçınılmazdır. Öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi olarak çalıştığım için Ankara’da çok özel dostluklarım da oldu. Ankara’da Kıbrıs’ta yapamadığım, göremediğim şeyleri de yapma şansım oldu. Baleye, operaya, resim sergisine, heykel sergisine ve müzeye gitme fırsatlarım oldu. Bunlar benim karakterim şekillenirken, yani sanata ve tarihe ilgi duymamada büyük katkı sağladı. Türkiye’nin 1988 yılından 2001 yılına kadar geçen, ciddi bir dönüşümün yaşandığı dönemde o süreci yakından izlemek çok farklı bir deneyimdir. Öğretim görevlisi olarak, Türkiye’nin her bir köşesinden farklı insanlarla tanışma, iletişim kurma ve onları anlama imkânı da buldum.

SORU: CTP’yle tanışmanız ve CTP’nin içinde yer almanız nasıl oldu?

“CTP’YLE ÇOCUKLUĞUMDA TANIŞTIM AMA CTP İÇERİSİNDE AKTİF OLARAK 2013 YILINDAN BERİDİR VARIM”

ERHÜRMAN: Annem CTP’liydi ve 6,7 yaşlarında bile beni elimden tutup da CTP mitinglerine götürdüğünü hatırlıyorum ama CTP’nin içerisinde aktif olarak yer almak 2013 yılından sonra oldu. 2013 yılında kontenjandan milletvekili adayı oldum CTP’de ve daha sonra CTP’ye üye oldum. DAÜ’de öğretim görevlisi olduğum için bir siyasi partiye üye olmam zaten mümkün değildi ve milletvekili olduktan sonra CTP’ye üye oldum. Ondan sonraki süreç çok hızlı gelişti. 7 yıl içerisinde önce genel sekreterlik, daha sonra genel başkanlık, Başbakanlık ve yine genel başkanlık ile devam ediyor.

SORU: Tufan Erhürman’ın sessiz kaldığı ve fazla sesini yükseltip sert mesajlar vermediği eleştirileri yapılıyor. Özellikle sol kesimin, ‘Sayın Akıncı gibi Türkiye’ye yönelik sert açıklamaları yok’ şikâyetleri yapılıyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

“BENİM İNANDIĞIM TEK ŞEY DİPLOMASİDİR”

ERHÜRMAN: Ben Cumhurbaşkanlığı makamının birleştirici olması gerektiğini savunuyorum. Benim parti adına Cumhurbaşkanı adayı olmam zaman zaman eleştiriliyor ama ne adına aday olduğunuz değil, Cumhurbaşkanı olduktan sonra Anayasa’nın size çizdiği çerçevenin içerisinde durup, durmadığınız önemlidir. Ülkede birleştirici olmak zorundasınız, ayrıştırıcı ve bölücü bir tavır Cumhurbaşkanlığı makamı için doğru değil. Yurtdışıyla ilişkilerde ise benim inandığım tek şey diplomasidir. Küçücük bir ülkeyiz, adamız da küçücük, nüfusumuz da az ve tankımız, tüfeğimiz de yok. Dış ilişkilerde bizim tek aracımız aklımız ve diplomasi yeteneğimizdir. Herkesle anlaşmak zorunda da değiliz ama Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını korumak için herkesle en iyi şekilde diyaloğu kurmak zorundayız. Bizim için vazgeçilmez olan tek şey Kıbrıs Türk halkının iradesi ve çıkarlarıdır. Bu zemin sağlam olduğu takdirde, diyalog kurduğunuz kişilerle zaman zaman fikir ayrılıklarına düşseniz dahi, dışardaki hiçbir noktayla ipleri koparma noktasına gelmemelisiniz.

“MARİFET SERT OLMAK DEĞİL İŞ YAPMAKTIR”

“Cumhurbaşkanlığı makamı, normal bir ülkede Dışişleri Bakanlığı’nın üstlendiği tüm yetkileri de üstlendiği için bizim yapmamız gereken akıl yoluyla diplomasiyi yürütmektir. Marifet sert olmak değil iş yapmaktır. Söz düzeyinde sert olup da, iş düzeyinde hiçbir şey yapmayacaksanız bunun size hiçbir getirisi olmaz. Kıbrıs Türk halkının çok ciddi sorunları var. Kıbrıs Türk halkı çok geç olmadan, insan onuruna yakışır şekilde yaşamak, kendi ayakları üzerinde durabilmek istiyor. Kıbrıs sorunu denilen sorunla, çok daha uzun yıllar birlikte yaşamak istemiyor. Bütün bunlar iş yapmayı gerektirir. Cumhurbaşkanlığı, görev ve sorumluluk makamıdır. Söz düzeyinde çok daha sert olmayı da bilirim ama bu bir marifet değildir. Karakter yapım da buna müsait değil ama siyasete bakışım da böyle olduğu için dilimi de bu yönde kurguluyorum. Sadece dışarıyla ilişkilerde değil, ülke içi siyasi ilişkilerde de saldırgan bir tutum sergileyeyim ya da bölücü olayım da prim toplayım gibi bir yaklaşım içerisinde asla olmadım, olmam da.”

SORU: Liderlik vurgusunu çok yapıyorsunuz. Kıbrıs Türk halkının bir lidere mi ihtiyacı var?

“TOPLUMUN MOTİVASYON KAYNAĞINA İHTİYACI VAR”

ERHÜRMAN: Benim sözünü ettiğim şey, lider ya da tek adam figürü değil, Cumhurbaşkanlığı makamı zaten toplum liderliği makamıdır. Toplumun içerde de, yürütmede bir öncülüğe ve motivasyon kaynağına ihtiyacı var, bunun da 5 yıllık istikrarlı bir görev süresi yürüten Cumhurbaşkanlığı makamı olduğunu düşünüyorum. Pek de istikrarlı ve uzun süreli olmayan hükümetlerin görev süreleri içerisinde toplumun ihtiyaç duyduğu şeyleri gerçekleştirmesi pek de mümkün olmuyor. Cumhurbaşkanlığı’nın bu liderliği yapması gerekiyor. Hiçbir zaman Cumhurbaşkanı demiyorum çünkü bunlar tek başına değil, alanında uzman geniş kadrolarla yapılabilecek işlerdir. Topluma liderlik edecek olan o makamda oturacak kişi değil, o makamdır.

“SADECE MÜZAKERECİLİK MAKAMI DEĞİL”

“Bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı makamı sadece müzakerecilik makamı olarak algılandı ama bana göre Cumhurbaşkanlığı müzakere olduğu zaman çalışan geriye kalan zamanlarda boş oturulan bir makamı değildir. Cumhurbaşkanlığı’nın müzakerenin olmadığı dönemde de Kıbrıs Türk halkını yurtdışına açmak için uğraşan ve içerde de yürütmede görevini yerine getiren bir makam olduğunu düşünüyorum.”

SORU: Sokağın nabzı nedir? Vatandaşlar ne duymak ya da ne görmek istiyor?

“TEK BİR NOKTAYA ODAKLANMAK DOĞRU OLMAZ”

ERHÜRMAN: İnsanların günlük yaşamlarının içerisindeki sıkıntılar, siyasi tavırlarını belirliyor. Tüm dünyada hem sağlık hem de ekonomik açısından bir sıkıntı yaşanıyor fakat sağlık açısından baktığımız zaman yapılması gerekenlerin yapılmadığını görmek endişeleri artıyor. Bizim ekonomimizin kırılgan bir yapıda olması nedeniyle ekonomik sıkıntıları da daha sert bir şekilde yaşıyoruz. İnsanlar sadece Kıbrıs sorunu üzerinde değil, günlük yaşamlarındaki sıkıntılar üzerinden de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakıyor. Kıbrıs Türk halkı biliyor ki, bu toplum kendi ayakları üzerinde duramazsa, çözüme ulaşmakta kolay olmaz, çözüm sonrasında da sürdürebilirlik kolay olmaz. İki toplum arasında ekonomik açıdan ciddi bir dengesizlik olursa sürdürülebilir bir yapı kurmak mümkün olmayacaktır. ‘Neden federasyon’ sorusuna uzun uzun da yanıt verilebilir ama bu Cumhurbaşkanlığı seçimidir diyerek; sağlık sorunlarını, ekonomik sorunları, işsizliği ve esnafın sorunlarını görmezden gelerek tek bir noktaya odaklanmak insani bir durum değildir.

“BEN, TUFAN HOCAYIM”

“Ben insanların arasında bir statüyle değil, Tufan hoca olarak bulunuyorum ve insanların da bu yaklaşımda olması beni mutlu ediyor. Hangi siyasi görüşte olursa olsun insanlarla diyalog kurabiliyorum. İnsanların beni dinlemeye açık olduğunu görüyorum. Her köye giriyorum, her kahveye oturuyorum. Kimin hangi siyasi görüşten olduğu benim için fark etmediği gibi onlar için de çok fark etmediğini görüyorum. Seçimin sonucundan bağımsız olarak halkın tüm kesimleriyle temas içerisinde olabilmek büyük bir zenginlik. Yaptırdığımız anketlerde de, sokaktan aldığımız reaksiyonlar da bizim ikinci turda olduğumuzu gösteriyor ama tabi ki önümüzde bir buçuk aylık bir süre var.”

“BAŞKALARINI KÖTÜLÜYEREK POLİTİKA YAPILMAZ”

“Sokağın nabzı da, yaptığımız çalışmalar da, ikinci tura kaldığımız takdirde, hangi adayla ikinci tura kaldığımızdan bağımsız şekilde, seçimi kazanma ihtimalimizin çok yüksek olduğunu gösteriyor. Keşke şu adayla ikinci tura kalsam gibi bir düşüncem yok. ‘Federasyon tezini savunanlar ve savunmayanlar’ gibi bir ayrım diğer arkadaşlarda nasıl oluştu anlamıyorum ve anlamak istiyorum. Federasyon tezini savunmuyorlar tamam da kendilerinin tezi nedir? Çözüm masası diye bir masa olsun mu? Bu masa BM şemsiyesi altında olsun mu? Peki, bu masaya neyi koymayı planlıyorlar?

Siz kendi yapmak istedikleriniz üzerinden politika yapın. Başkalarının düşüncelerini ya da planlarını kötüleyerek politika olmaz. Ben bu seçimde toplumun klasik sağ ve sol ayrımı üzerinden oy vereceğini düşünmüyorum. Bize düşen, halkımıza ‘ben bu makama gelirsem şunları, şunları yapmak istiyorum’ u anlatabilmektir ki halkımız da bu düşünceler üzerinden tercihini yapabilsin.  Bizim siyasetimizde rakipler üzerinden siyaset geliştirilmeye çalışılıyor ama bu tavır samimi değil.  Halkın çok ciddi sorunlarla ve eksikliklerle boğuştuğu, Doğu Akdeniz’in fokur fokur kaynadığı bir dönemde toplum liderliği makamına aday oluyorsanız ve kendi yapmak istediklerinizi anlatmak yerine rakipleriniz üzerinden politika üretiyorsanız bu ciddi bir yaklaşım değildir.”

SORU: CTP içerisinde sorunlar var mı? CTP bir bütün olarak sizi destekliyor mu?

“SEÇİMDEN SONRA, SEÇİM DÖNEMİNDE YAPTIKLARINIZLA ANILIRSINIZ”

ERHÜRMAN: CTP üzerinden çeşitli algılar yaratılmaya çalışılıyor. Bizim de algı operasyonu yapacak siyasi zekâmız yok zannedilmesin ama bunları yapmayı tercih etmiyoruz. Bir şeyleri yapmıyorsak beceremediğimizden değil, yapmayı tercih etmediğimizdendir. Siyasetin içerisine bunları karıştırmak istemiyoruz. Kendi aklımı kimsenin aklından üstün görmem ama kimseye de kendi aklını benimkinden üstün görmesine müsaade etmem. CTP’nin içerisinde bir kavga yok. Seçim sürecinde bunları yaşayacağız ama bu seçim bittikten sonra ‘şu partinin içerisinde oyunlar oynayan’, ‘şu adayın üzerine oynayan’ aday olarak anılmak istemem. Seçim sürecinde siz toplumun bir kesimini kırar dökerseniz, Cumhurbaşkanı olduktan sonra ‘ben toplumun tamamını kucaklarım’ demek pek de kolay olmaz.

SORU: Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizi nasıl etkileyecek bu gelişmeler?

“ÖZNE OLDUĞUMUZU GÖSTERMELİYİZ”

ERHÜRMAN: Bazen ‘bu doğal zenginlikler ülkenizin çevresinde hiç olmasa’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Çünkü bu doğal zenginlikler nerede çıkarsa orada sorunlar eksik olmaz ama ben daha realist bakmak gerektiğini düşünüyorum. Mademki çevremizde bu doğal zenginlikler var ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi, münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi konusunda da coğrafi olarak söz sahibi olmayanların bile hak iddia etmeye başladığı bir ortamda sıcak çatışma riski hiç arzu ettiğimiz bir durum değildir ama bir diğer taraftan da Kıbrıs Türk halkı bir öznedir ve özne olma potansiyelini kullanması açısından da iyi bir olanaktır. Bu olanağı zorlamamız lazım çünkü bizim kurucu ortak statümüz var ve en az Kıbrıslı Rumlar kadar biz de burada özneyiz. Bu ada bizim de adamızdır ve bu adanın etrafında her ne varsa onlar üzerinde adil paylaşım çerçevesinde hak ve söz sahibiyiz.

“BENİM KAYBEDECEK BİR NESLİM DAHA YOKTUR”

“Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri seyirci olarak seyretmekle yetinemeyiz. Biz sadece seyirci değiliz, burada bir özneyiz. Kıbrıs Türk halkı oyun kurucu değil belki ama yok hükmünde de sayılamayız. Barışı savunan insanlar olarak sıcak çatışma ihtimali bizim için gerginlik ve endişe meselesidir ama diğer yandan da halkımızın yıllardır süren varoluş mücadelesini sergileyeceğimiz bir alan yaratmaktadır ve o alanın içerisinde de yer alacağız. Diyalog mekanizmalarını ve diplomasiyi çok daha etkin bir şekilde kullanmalıyız ve ben de bu yolu daha etkin bir şekilde kullanacağımı taahhüt ediyorum. Kıbrıs Türk halkının en temel sorunlarından birisi dışarıya açılmaktır. Sanatta, sporda, ticarette, ekonomide dışarıya açılmakla ilgili sorunlarımız var. Kapsamlı bir çözüm bu sorunlarımızı çözer fakat kapsamlı bir çözüme arzu ettiğimiz kadar erken ulaşamazsak oturup bekleyecek miyiz? Benim kaybedecek bir neslim daha yoktur! Nesiller kendi etkili çalışmalarını süreçler içinden tamamlar ama bizim insanlarımız istediklerini gerçekleştiremeden, dünyaya açılmadan yıllardır yaşamlarının etkili sürelerini tamamladılar. Çok büyük sporcular çıktı bu ülkeden ama o dönemlerde dünyaya açılabilselerdi çok başarılı olabilirlerdi. 10 tane girişim yaparsanız belki 3 tanesi gerçekleşir ama hiç girişim yapmazsanız, hiç şansınız olmaz.”

SORU: Çözüme ve barışa olan inancınızı kaybettiğiniz bir dönem oldu mu?

“BU SÜREÇ ELBET BİRGÜN SONA ERECEK”

ERHÜRMAN: Çözüme ve barışa dair inancımı hiçbir zaman kaybetmedim çünkü bu yapının sürdürülebilir olmadığını biliyorum. Emin olun insanlar içinde yaşadıkları sürecin hep ilelebet öyle süreceğini zanneder ama tarihe baktığımız zaman ne dönemler açılıp ne dönemlerin kapandığını görebilirsiniz. Onlarca yıldır böyle gidiyor diye bu sürdürülebilir olmayan yapının tarih boyunca böyle devam edeceği anlamına gelmez. Eninde sonunda bu durum sona erecek ama önemli olan bu süreç sona erdiğinde sizin kendi ayaklarınız üzerinde durabilmenizdir. Bu süreç bir şekilde sona erecek ama oturup bekleyerek değil.

Soru: Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tavrı nedir? Türkiye çözümden uzaklaştı mı?

“TÜRKİYE, SİYASİ EŞİTLİK TEMELİNE DAYALI BİR ÇÖZÜMÜ ARZULUYOR”

ERHÜRMAN: Bazı arkadaşlarımızın neden Türkiye adına konuştuğunu anlamıyorum. Ben Türkiye’nin tavrını yapılan resmi açıklamalardan okumaya çalışıyorum. En son Kıbrıs sorunun çözümüne ilişkin açıklamayı, Sayın Fuat Oktay’ın 20 Temmuz’da yaptığı konuşmada işittim. Söylediği şey şuydu: ‘Biz siyasi eşitlik temelinde, o olmazsa egemen eşitlik temelinde bir çözümden yanayız.’ Eğer ki Türkiye çözümden yanaysa ve öncelikli olarak siyasi eşitlik temelinde bir çözümden yanaysa, zaten siyasi eşitlik federasyonun içerisinde olan bir ilkedir. Böyle ifade edilmesine rağmen Türkiye’nin görüşü farklıysa ben bunu bilemem. Cumhurbaşkanı olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti ile kuracağım diyalogda Türkiye Cumhuriyeti’nin görüşünü daha net bir biçimde görme şansım olur ama şu an için yapılan açıklamalardan ben buradan söylenenlerden o sonuca varmıyorum. Türkiye, ipleri koparma gibi bir tutumda değil. Türkiye, zaten sürekli, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak uluslararası hukuk çerçevesinde diyalog çağrısında bulunuyor. Bu nedenle ben Türkiye’nin tavrını farklı okuyorum ve benim düşüncem başka arkadaşlar gibi değil.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu