KıbrısManşet

Evrodo Futbol ve evrodo siyaset!

Bazen güzel ülkemi düşündüğümde; ovasına, dağına, susuz toprağına, ağacına, kokusuna, denizine, incirine, şeftalisine, molehiyasına, gologasına, bullezine hastayım, hayranım ve 18 yaşımda oluveririm…

“Bizi başka ülkelerle kıyaslamayın” diyor Hasan Sertoğlu başkan…

Futbol Federasyonu Başkanı…

Neden?

“Onlar gibi test yaptıramıyoruz, sağlık altyapımız yetersiz…”

Haklı mı haksız mı?

Bu konuya yanıt vermesi gereken “sağlık sistemimizi yönetenlerdir”…

Başkan Sertoğlu da eminim onlarla konuşmuştur…

-*-*-

Bu ne demektir biliyor musunuz?

Bu demektir ki, BM’ydi, Guterres çağırdıydı, müzakereler başladıydı bir yana; “yeni yaşam”da veya “yeni normalde”; bu şekilde olmamalıyız!

Evrodo!

Evet, tam da Sertoğlu’nun daha önce de vurguladığı gibi “evrodo” olmayı aşmalıyız!

-*-*-

Hele hele de “eşit devletiz” iddiasında olduğumuz “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile ya gerçekten eşit olmalıyız ya da başımızın bir şekilde çaresine bakmalıyız!

Çünkü öyle veya böyle, şu anda eşit değiliz!

Onlar, “A sınıfı”nda iseler, bizler alfabe dışındayız!

Onlar “1’inci Sınıf” iseler, biz ilk yüzde değiliz!

-*-*-

Omonia, Şampiyonlar Ligi’nde geçtiğimiz Çarşamba akşamı tüm ülkeyi mutlu eden bir başarı elde etmiştir.

Omonia, önümüzdeki günlerde, Yunanistan temsilcisi Olimpiakos’u geçerse, Şampiyonlar Ligi’nde grup statüsüne yükselecektir!

Peki Mağusa Türk Gücü?

Mağusa Türk Gücü, “Evrodo Ligi Şampiyonu” mudur?

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Futbol…

Futbol çok önemli bir spordur…

Ve futbolda, seyirci vardır, sponsorlar çok önemlidir, sporcular dev bir piyasadır, yöneticiler değerlidir, teknik ekip hayatidir, sağlıkçılara ihtiyaç vardır falan…

Hatta saha kenarında “top toplayıcılar” bile bulunmaktadır…

Ne yazık ki, KKTC, bunların hiç biridir!

Veya cümleyi daha anlaşılır yaparsak, “… Futbol Dünyası’nda, KKTC, top toplayıcı bile değildir”…

Kısacası, KKTC’nn siyasetteki makamı, “Evrodo Makamı”ndan öteye değildir!

-*-*-

Bu arada belirtmekte fayda vardır, top toplayıcılar, zaman zaman oyunun sonucuna çok etki edebilen karakterlerdir…

-*-*-

Geçen sene Tottenham ile Olimpiakos arasındaki Şampiyonlar Ligi maçını hatırlayın…

Hatırlamayan, internete girip bir baksın…

Olimpiakos, maçta 2-1 önde…

Top taca çıkıyor…

Callum Hynes adlı top toplayıcı çocuk, neredeyse saniyenin onda biri kadar kısa sürede yani çar çabuk elindeki başka bir maç topunu sağ kanat oyuncusu Serge Aurier’e veriyor…

Aurier, hemen Lucas Moura’ya pas yapıyor ve Moura’nın verdiği topu, Harry Kane gole çeviriyor…

Tottenham maçı 4-2 kazanıyor…

Oyunu kim mi çevirdi?

Teknik Direktör Jose Morinho’ya göre, oyunu çeviren, o topu zekasıyla anında oyuncuya aktaran top toplayıcı çocuktur…

Ve Morinho, oyuncularına değil, çocuğa koşuyor, O’nu kucaklıyor…

-*-*-

Kıbrıs’ta ve çevresinde çeşitli oyunlar oynanıyor…

Ve bu oyunlarda, özellikle son üç yıldan beri, şu veya bu nedenle; o ya da bu şekilde; sebebi şuydu veya buydu hiç fark etmez; top toplayıcılık dahi yapamadık!

Değil sahada olmak; taca giden topları toplayıp oyuna geri dahi döndüremedik!

Bırakın seyirci olup, yaptığımız şiddetli tezahüratla oyunun kaderine etkili olmayı; bir köşede oturduk izledik!

Hatta belki de izlemedik bile!

Sahaya bile sokulmadık!

Kısacası, etrafımızda dönen oyunlara en kötü ihtimalle “zeki ve çevik bir top toplayıcı olarak” dahi müdahale edemedik.

-*-*-

Şimdi bunları yazarsam, söylersem, “Akıncı karşıtı ve Ersinci” mi oluyorum?

Yoksa Kudret ve Tufan hocalarımı mı desteklemiş oluyorum?

Algı mı yaratmaya çalışıyorum?

Sorry sevgili Refikler ve Refikalar ne isterseniz söyleyin ama Evrodo olmaktan çok daha iyidir…

-*-*-

Bu arada bir not; dün doğum günümdü…

53 oldum…

Sevgili kardeşim – abim Arif Özyaprak, “ben tersten okuyorum gardaş” dedi…

“İnsan, hissettiği yaştadır” diye ekledi…

“Yaş 35, yolun yarısı”ysa; kalan yarısının 18’ini aştık dün…

-*-*-

Bazen güzel ülkemi düşündüğümde; ovasına, dağına, susuz toprağına, ağacına, kokusuna, denizine, incirine, şeftalisine, molehiyasına, gologasına, bullezine hastayım, hayranım ve 18 yaşımda oluveririm…

Tek bir fişek atmam; ama elimde çifte gırma 1959 yapımı eniştemin eski tüfeği ile güneşin doğuşunu seyrettiğimde Kaleburnu tepelerinde; “buralarda 300 yaşıma kadar kesin yaşarım” dediğim de olmuştur…

Yeşilırmak’ta denize her girdiğimde, 20 olur çıkarım…

Lefke’de – Yemyeşil Aplıç vadisinde her yürüdüğümde, 25’ten gün alırım…

-*-*-

Ama sosyal medyadaki paylaşımlardan kendimi hiç kurtaramadım; kimisi “solcudur, komünisttir, Rumcudur” diye saldırıyor, ekmeğimizi kesmeye çalışıyor…

Kimisi “algı operasyonu yapıyorsun, satıldın” diyerek, en doğal ve en demokratik hakkıma – hakaretle küfürle saldırıyor…

“Lanet olsun seçimleriniz de örtülü ödenekleriniz de, evrodo tavırlarınız da” deyip, “kaçayım buralardan ve kurtulayım” dediğim de olmuyor değil hani!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu