GenelKıbrısManşetTürkiye

Geçmiş olsun Türkiye: Yangın ve tedbir!

Son bir ay içinde Limasol bölgesinde ve hafta içi Türkiye’de tanık olduğumuz manzara, ülkemizde konuşlanacak bir tek helikopterle bu işin çözülemeyeceğini göstermektedir

Yunanistan’ın 38, Fransa’nın 26, İtalya’nın 19, İspanya’nın 17 yangın söndürme uçağı var…

Türkiye’nin ise 3 adet…

Büyük bir eksiklik…

Otur, sabaha kadar eleştir…

Sosyal medyada yağdır…

Yanan ormanları, canları geri getirir mi?

Getirmez!

Bundan önce bu konuda tedbir almamış olmak, “geri” bir tavır…

-*-*-

Geçmiş olsun Türkiye…

-*-*-

KKTC’ye hamaset maksatlı sekiz uçakla gelmek de “şov içeren” ve eleştirilmesi gereken bir durum…

Önemli olan mı?

Önemli olan, Türkiye’nin bu konuda acil adım atması…

Ama ondan da önemlisi; olası bir acil durumda, KKTC’ye havadan müdahale konusunda bizim bir planımızın bulunması…

Var mı bu plan?

Yoktur…

Olmalıdır!

Nasıl mı?

Yukarıda ismi geçen AB üyesi ülkelerle daha şimdiden temas kurarak, girişim başlatarak!

Kim mi yapacak?

Annem yapsın isterseniz!

-*-*-

Egemen – eşit bağımsız devlet iddiasının bu temas veya girişimin önünde engel olduğunu herhalde biliyorsunuz!

Ama bu iş, Maraş’ta park yapıp, plaj açmaya benzemez!

Son bir ay içinde Limasol bölgesinde ve hafta içi Türkiye’de tanık olduğumuz manzara, ülkemizde konuşlanacak bir tek helikopterle bu işin çözülemeyeceğini göstermektedir.

Bilmeliyiz ki; “Çıt” derse, kalan ormanımızı canımızı kaybedeceğiz!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

İnançlara saygım sonsuzdur…

Türkiye’de yangınlara karşı yağmur duasına çıkılacak olmasına şaşırdığımı söyleyemem…

Hatta KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın bu duaya katılmak için Antalya’ya gitmeleri de beni şaşırtmaz!

Evet, şaşırmam, gülümser geçerim!

-*-*-

Ancak, KKTC’de olası bir yangın tehlikesine karşı havadan müdahale konusunda adım atılmamasını şiddetle kınarım.

Cumhurbaşkanımız, başbakanımız, dışişleri bakanımız “iman gücüyle yangın söndürme” konusunda “inançlı” olabilir, hatta eve kapanıp, yağmur duasını Arapça ezberleyebilir ama “iman gücüyle yangın söndürmek” pek kolay olmasa gerek!

-*-*-

Askerdeyken üç büyük bir de küçük yangında aktif olarak görev yaptım.

Erenköy bölgesinde bir yangınla ilgili iman gücünü de kullandığımı rahatlıkla söyleyebilirim ama inanın, alevleri dua ederek söndüremezsiniz!

Haaaa iman gücünü nasıl mı kullandım?

Erenköy’den ayrılıp, Yedidalga’daki bölüğe geldiğim dönemde, Erenköy’ün Batı komşusu, Kıbrıs Cumhuriyeti köylerinden Paşiambo’da büyük bir yangın çıkmıştı.

Dumanları görüyorduk.

Eğer yangın Erenköy’e doğru ilerlerse, biz de yardıma gidecektik.

Ve rüzgar, Batı’dan esiyordu, yangın kesin Erenköy’e gelecekti.

Duyumlar o yöndeydi.

Ayıptır söylemesi “hem gitmemek” hem de Erenköy’deki asker arkadaşlarımın tehlikeye düşmemesi adına ciddi anlamda dua etmiştim.

-*-*-

Bilemem, belki de dualarım kabul edilmişti…

Rüzgar dönmüştü; tüm ara bölge neredeyse yanmıştı…

Alevga köyü ve dönümlerce orman ağaçsız kalmıştı…

Ama Erenköy’e yangın girmemişti…

-*-*-

Duayla yangına müdahale mi?

Tam da bu günlerdi!

Sene 1974!

Gaziveren’de esiriz.

Hatırladığım, Türk uçaklarının, Yunan Bayrağı gördüğü yerleri bombalıyor olmasıydı…

Gaziveren’de, Hacı Fahri amca ile Hacı Sabriyanım teyzenin evlerine sığınmıştık.

Allah ikisini de rahmet eylesin…

Çok kalabalık bir insan topluluğu vardı o evde…

O evin, bizim evin bulunduğu mahalleye bakan bölümünde kuru otlar yanıyordu…

Hacı Fahri amca sürekli dua ediyordu ve o anda, gerçekten çok şiddetli yağmur yağıyordu…

Hacı amca, “Şeyh efendinin duaları bizi korudu” diye açıklamıştı o anı…

Aklımda hep öyle kaldı…

Korkudan, tuvalete dahi gidemiyor, üzerimize işiyorduk ve bir doktor arkadaşıma göre belki de hayal ya da halüsinasyon görmüştüm çünkü aynı dönemde o köyde olan bir çok arkadaşım ya da büyüğüm, böyle bir yağmur olayını hatırlamıyor…

Ama hayatım boyunca Fahri amcayı zaten çok seviyordum, Şeyh Nazım’a da bu yüzden hep saygı duydum.

-*-*-

Duayla yangına iki adet müdahalenin canlı tanığıyım anlayacağınız!

Ama sakın ve de gerçekten sakın; tedbiri elden bırakmayalım!

-*-*-

Tamam, egemen ve de eşitsiniz, Maraş’ı insanlık için açıyorsunuz, BM’yi de AB’yi de kınadınız – adamlar ve de kadınlar sizin kınamalardan perişan halde; anladık ancak ne olur, olası bir yangına müdahale adına, “hamasi saçmalıktan” bir nebze uzaklaşıp, korkuyu ve felaketi yaşamadan, “uçak” müdahalesini ayarlayacak anlaşmalar yapmanın yolunu bulun!

-*-*-

Bu arada noktayı koymadan, gazetecilik mesleğinin önemine de değinmek isterim…

Gerçek gazetecilik ve “sahte gazetecilik” arasındaki en ciddi farkı, son günlerde Türkiye’deki yangın felaketlerinde bir kez daha gördük.

Yangınların çıkma sebebi nedir?

Doğal mı?

PKK mı çıkardı?

Yoksa rant kapısı aralamak için AKP mi yaktı?

-*-*-

Konya’da yedi kişilik aile katledildi.

Sebebi ırkçılık mı?

Yoksa alelade bir kavga mı?

-*-*-

“Ormanları PKK yaktı” haberleri, araştırılmadan verilmiş, sahte haberlerdir, kanıt yoktur, o halde “Konya’daki saldırıya sebep oldu” diyebilir miyiz?

-*-*-

Yangınların sebebi rant kapısı ise – ki ciddi araştırma yapılmadan bu yargıya varmak hatadır; ilk seçimde hatta öncesinde, AKP ciddi şekilde kayıp yaşar hatta iktidardan gider mi?

-*-*-

Doğruları, belgeleriyle, tanıklarıyla, fotoğraflarıyla, kanıtlarıyla öğrenip yazmak gerçek gazeteciliktir…

Gerisi, şaklabanlık!

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu