KıbrısManşetSağlık

Hala anlaşılmadı galiba: salgın demek, “yıkım” demektir!

Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Doktorlar, Oxfam ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün de aralarında bulunduğu kuruluşlar, salgın sürecinde milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklediğini duyuruyorlar.

Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Doktorlar, Oxfam ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün de aralarında bulunduğu kuruluşlar, salgın sürecinde milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklediğini duyuruyorlar.

Bizde de öyledir… Binlerce insan yoksulluğun pençesine düşmüştür. Onbinlerce insana ekmek kapısı olan işletmeler artık can çekişmektedir. Esnafın pek çoğu dükkanını bir daha açamayacak. Salgın sonrasında bazı meslekler artık olmayacak. Yeni beceriler edinmek ve yeni işler yapmak zorunda kalacak binlerce insanımız olacak.

Ama biz hala daha görmüyoruz, duymuyoruz ve konuşmuyoruz. Hala daha, salgın bir gün sona erecek ve hayat Mart-2020’de kaldığı yerden devam edecek sanıyoruz.

SALGIN HERŞEYİ YIKACAK

Salgın süreci bir yıldan beri devam ediyor…

Bu sürecin ilk haftalarını KAPALI olarak geçirmek, korunmak ve düşmanı daha iyi tanımak için bir zorunluluktu. Sürekli olarak saklanamazsınız ama! Düşmanı yenmek için savaşmak zorundasınız. Kıbrıslı Türkler ise “biz sığınakta bekleylim, başkaları gelsin düşmanı yensin” arayışındadır.

Şimdi de aklımızı aşıya taktık: Türkiye yüzbinlerce doz aşı verecek, Covid-19 tehlikesi böylece sona erecek ve biz de eski günlerimize dönmüş olacağız.

Olmayacak! Herkes aynı şeyi söylüyor ama biz anlamamakta direniyoruz: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Dijitalleşme artacak: Bu demektir ki, yüzyüze gerçekleştirdiğimiz bazı işlerin potansiyeli düşecek. O işlerde daha az insan çalışacak.

KKTC’nin gelirlerinin esasını oluşturan turizm ve yükseköğretim şekil değiştirecek: Nasıl olacağını şimdiden keşfedip uygun önlemleri alamazsak sektörlerimiz batacak ve geriye sadece yıkıntıları kalacak.

Tarım ürünleri pahalılanacak ve tarımda teknoloji kullanmak yaygınlaşacak: Modern tekniklerle üretim yapamazsak hiçbir şey satamayacağız. Çiftçiye ve hayvancıya para yetiştirmek imkansız olacak.

Kamu görevlilerinin bugün yapmakta oldukları işler de olmayacak: Devlet gelirleri ister istemez azalacak; kamu görevlileri ödenemez hale gelecek. Devlet, yoksullaşan insanlara bakamaz, yeni iş yaratamaz durumda olacak.

Salgından sonra yeni bir düzene geçmiş olacağız… Aslında o düzeni, salgın süreci ilerlerken oluşturmak gerekiyor. Eğer erken ve etkili bir şekilde aşılanma olanağı bulursak, bu olanağı geçiş sürecini daha iyi yönetmek için değerlendirmek gerekiyor. Aşılanma, eskiye dönmemizi sağlamayacak.

YENİ DÜZENE GEÇİLMELİ

Kendinden öncekilerden etkilenmiş ve kendinden sonraki pek çok filozofu etkilemiş olan Joseph Schumpeter, bu gibi durumları “yaratıcı yıkıcılık” olarak tarif eder. Herşey yıkılacak; bu yıkıntılardan yeni şeyler doğacak!

Bu yeninin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Biraz deneme yanılma gibi olacak; muhakeme yeteneği gelişmiş olan, uzak görüşlü ve esnek olabilen toplumlar ve kişiler ayakta kalacak; diğerli yıkıntılar arasında kaybolup gidecek.

Gerek bugünkü Saner hükümeti, gerekse ondan sonra gelecek hükümetler işte bu süreci yönetecek. Yönetecek veya yönetemiyecek!

İşleri zordur ama cesaretsiz davranmak ve gerekli kararları alamamak işlerini kolaylaştırmayacak; çok daha zorlaştıracaktır.

Unutmayın; korkunun ecele faydası yoktur!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu