Güney KıbrısKıbrısManşetToplum

Hristodulidis: “Kıbrıs’ta ikinci bir devletin tanınması gibi bir ihtimal yok”

Rum Lider Nikos Hristodulidis, Kıbrıs sorununa dair müzakerelerin çerçevesinin BM parametresi olduğunu söyledi. İki devletli çözüm önerisi hakkında da konuşan Hristodulidis, “Kıbrıs’ta ikinci bir devletin tanınması gibi bir ihtimal yok” dedi

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis, Kıbrıs Genç Tv programcılarından Mustafa Alkan’ın konuğu oldu.

Güney Kıbrıs Başkanlık Sarayında gerçekleşen çekimde Rum Lider, bir çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulunurken, Kıbrıs’ta ikinci bir devletin tanınması gibi bir ihtimalin olmadığını belirtti.

Hristodulidis, Newyork’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile de görüşmeyi arzuladığını kaydederek, birinci önceliğinin Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorununun çözülmesi olduğunu söyledi.

Rum Lider, Crans Montana’da masayı terketmediklerini, 7 Temmuz’da sona eren görüşmeler öncesi yenen yemekte dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun görüşmelerin kesilmesi yönünde ısrarı olduğunu iddia etti.

Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde olduğu gibi iki bölgeli iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı bir şekilde çözüleceğine inandığını dile getiren Hristodulidis, önemli olanın dönüşümlü başkanlık, bakanlık sayıları değil, anlaşmazlık durumlarında sorunların nasıl giderileceği olduğunu söyledi.

Hristodulidis, Ersin Tatar’ın Kıbrıs Türk toplumu tarafından seçilmiş bir lider olduğunu ve kendisine saygısının sonsuz olduğuna değinerek , Tatar’ın endişelerini gidermeye hazır olduğunu söyledi ve: “Kıbrıslı Türkler tarafından seçilmiş lider ile çalışmaya ve Kıbrıs sorununu çözmeye hazırım. Kendisi eğer argümanları ve fikirleriyle kendisine güveniyorsa, peki, oturup konuşalım. Eğer bunu yaparsak, belki de ben onun endişelerini giderecek çözümü bulabilirim” dedi.

1976 yılında ilk yapılan görüşmelerden bugüne ilk defa Crans Montana’da çözüme bu kadar yaklaşıldığını söyleyen Rum Lider, Türkiye’nin , Kıbrıs sorunun çözümünde en önemli role sahip olduğunu vurguladı ve: “Türkiye için, Kıbrıs sorununun çözümünün kazancı, çözümsüzlüğünün getirdiği kazançtan çok daha fazladır.” dedi.

Kıbrıs adasında geçmişte yaşananlarla ilgilenmek yerine, daha fazla gelecekle ilgilenmek gerektiğini ifade eden Hristodulidis, eğer Kıbrıs sorununun çözümüne inanmamış olsaydı bu konu için bu kadar çok zaman harcamayacağını kaydetti.

Rum Lider, Türk tarafı ve Türkiye istemese de, AB’nin müzakere masasında olacağını söyleyerek parlamentodan geçen yasaların nerdeyse %82’sinin Brüksel’den geldiğini belirtti.

Programda basında yer alan Kıbrıslı Türklere yönelik açılımlar ile ilgili soruları da yanıtlayan Rum Lider, bu açılımların önümüzdeki günlerde veya haftalarda açıklanacağını kaydetti ancak detay vermekten kaçındı.

Hristodulidis, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı hiç suçlamadığını ve suçlama oyununa girmediğine değinerek: “Ben oyun oynamak için burada değilim. Ben, Kıbrıs müzakerelerinin devamını sağlamak için buradayım. Müzakerelerin devamı ve Kıbrıs konusunun çözümü.” dedi.

Rum Lider, doğalgazın çıkarılıp dağıtılmasıyla ilgili çalışmalarda Türkiye’yi ‘yasadışı’ olarak Kıbrıs’ta bulunmasından dolayı konunun çözümü konusunda bir taraf olarak görmediklerini söyledi.

Programın sonunda Tatar’a çağrıda bulunan Hristodulidis, Kıbrıs sorununu gerçekten çözebileceklerine inandıklarını belirtti ve: “Herkes için, başta Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olmak üzere kazan-kazan modelinde bir çözüm olabileceğine inanıyorum.” dedi.

İşte programın tamamında konuşulanlar:

MUSTAFA ALKAN: Bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Kıbrıs sorunuyla başlamak istiyorum. Crans Montana’daki görüşmelerin çökmesinin ardından 6 yıldan fazla bir zaman geçti. iki tarafta da liderler değişti. Ancak kıbrıs sorununda herhangi bir ilerleme sağlanmadı. Kıbrıs sorunuyla alakalı bundan sonraki düşünce ve önerileriniz nelerdir?

NİKOS HRİSTODULİDİS: Öncelikle vermiş olduğunuz bu fırsat için çok teşekkür ediyorum. Bu benim Kıbrıslı Türk yurttaşlarıma ilk kez seslenme fırsatım olacak. Ayrıca bu röportaj zamanlama açısından da önemli. bildiğiniz gibi gelecek hafta BM Genel Kurulu gerçekleşecek ve ben de New York’a seyahat edeceğim. Orada başta BM Genel Sekreteri ile olmak üzere bazı önemli görüşmeler gerçekleştireceğim. Ayrıca umarım orada Sayın Tatar ile de ortak bir görüşmemiz olur ve bu görüşme bizi görüşmelerin yeniden başlamasına götürür. Bu sebeple sayın Genel Sekretere yazmış olduğum mektupta görüşmelerin yeniden başlaması ihtimalini değerlendirmesi için yeni bir temsilci atamasını rica ettim. Benim birinci önceliğim Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorununun çözülmesidir. Görüşmelerin 2017 Crans Montana’da kaldığı yerden başlatılması ve 2015’te başlayıp 2017’ye kadarki yakınlaşmaları temel olarak kullanarak çözüme en çok yaklaştığımız bu dönemden faydalanmak arzusundayım. Eğer görüşmeler başlamazsa veya başlar ve Kıbrıs sorunu yine çözülemezse biz, yani Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler bunun bedelini ödemeye devam edeceğiz. Kısacası ben imkanlar dahilinde ve gerekli olan ne varsa yapmaya, bugünkü bu röportaj fırsatıyla Kıbrıslı Türk yurttaşım Sayın Tatar’a çağrıda bulunmaya devam etmek istiyorum. Öncelikle görüşmelerin çerçevesi BM parametreleridir. Bu şüphe kaldırmaz bir durumdur. Ve herkes bu karara bağlı kalmalıdır. Aynı zamanda ısrarla AB’nin rolünün de artırılması görüşündeyim. Neden AB? çünkü AB elindeki araçları kullanarak her taraf için kazan-kazan yönünde bir çözüme yardımcı olabilir. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler, vatanımız Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve tüm bölge için…Bu yüzden AB’nin daha önemli roller üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca size şunu hatırlatmak isterim. Az önce yine bahsetmiştim ki son görüşmelerde ilk kez çözüme bu kadar çok yaklaşmıştık. Ve bu yakınlaşmalar sadece Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için bir avantaj değil, aynı zamanda AB için de bir avantajdı. Kıbrıs, AB üyesi bir devlettir. Ve bu, çözümden sonra da bu şekilde devam edecek. 2004’te AB’ne katıldığımızda, bütün ada Avrupa’nın bir parçası olmuş, ancak muktesabat, ‘işgal’ altındaki bölgede askıda kalmıştı. Bence AB, her zaman BM parametreleri içerisinde bizi kazan-kazan çözümüne götürebilir.

M.A: AB konusuna geri döneceğim ancak Crans Montana dönemi ile devam etmek istiyorum. Öncelikle 2017 Crans Montana’da masayı terk ettiğinizden dolayı pişman mısınız? Çünkü kişi olarak da bu konuda çok eleştirilip suçlandınız.

N.H: ilk olarak, biz masayı terk etmedik. Genel Sekreter ‘burada duruyoruz. bitti’ dedi. Ayrıca şunu da söylemek isterim, çünkü bu soruyla çok kez muhatap oldum, hem Kıbrıslı Rum hem Kıbrıslı Türk gazeteciler tarafından. 6 Temmuz gecesi başlayıp 7 Temmuz’da sona eren o meşhur yemekte ben yoktum. O yemekte Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis ve müzakarecimiz Mavroyannis vardı. Ben yoktum. Bu yüzden kimse beni sonuçtan ötürü suçlayamaz. Tabii ki yemekte olanlarla ilgili bilgilendiriliyordum ve gelen bilgiler ve açıklamalarda, görüşmelerin kesilmesinin sebebi sayın Mevlut Çavuşoğlu’nun ısrarlarıydı. Ancak ben şunu diyorum ve bu mesajım önemlidir: görüşmelere crans montana’da kaldığı yerden devam etmeliyiz. bunun avantajlarını ve yakınlaşmalarını değerlendirmeliyiz.

M.A: Bir sonraki sorum da tam da bıraktığınız bu nokta ile alakalı. Hepimizin bildiği gibi Crans Montana’daki Kıbrıs konferansı Genel Sekreter Guterres’in ‘Guterres çerçevesi” ile son buldu. 6 madde içeriyordu. Ve şu anda bu metin önümde duruyor. Israrla Kıbrıs görüşmelerinin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Sormak ve açıklığa kavuşturmak istediğim şu: ‘Guterres çerçevesi içerisindeki maddelere baktığımızda, toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet gibi başlıklar var. Ancak siyasi eşitlik, bildiğiniz gibi Kıbrıslı Türkler için son derece önemli. Ve burada 2’ye 1 dönüşümlü başkanlıktan bahsediyor. Bunu kabul ediyor musunuz?

N.H: Sayın Guterres 30 haziran günü Cenevre’ye gelmişti. Tüm taraflarla görüşmeler gerçekleştirmişti. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar ve Avrupa Birliği. Ve sayın Guterres, bu görüşmeler sonrasında, eğer bu altı maddede anlaşma sağlanırsa, o’nun kendi sözlerini kullanıyorum, geri dönülemez bir noktaya ulaşmış olacağız. Guterres çerçevesi’nde yer alan 6 maddede uzlaşırsak, bir anlaşmaya ulaşmış oluruz. Bazı geri kalmış meseleler olabilir, ancak bu meseleler, Kıbrıs sorunun çözümüne engel olamaz. Kısacası Guterres çerçevesi’ndeki altı madde, Kıbrıs sorununun özüdür. Aynı fikirde olduğum bazı noktalar var, farklı yaklaşımlar içerisinde olduğum maddeler de var. Ancak biz, Guterres çerçevesi’nde yer alan altı maddede uzlaşıya varmak için çalışmalıyız. Sayın Genel Sekreter bir teklifte bulunmamıştır. Durumu altı madde ile tarif etmiş ve sunmuştur. Bir talepte bulunmamıştır. Zaten biz seçim dönemindeydik. Sayın Genel Sekreter bu çerçeve ile ilgili hiçbir talepte bulunmamış ve kimsenin de bunu imzalamasını istememiştir. Ben Kıbrıs sorununun aynen BM parametrelerinde olduğu gibi iki bölgeli iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı bir şekilde çözüleceğine inanıyorum. Bu benim için son derece nettir. Önemli olan dönüşümlü başkanlık, bakanlık sayıları değil, ki biz Crans Montana’da bunlara da değindik, önemli olan anlaşmazlık durumlarında sorunları nasıl gidereceğimizdir. Önemli olan bir başka konu, ki siz az önce değindiniz, dönüşümlü başkanlık seromoniyal (simgesel) mi olacak yoksa yetkili mi olacak? Başbakanımız olacak mı? yani bütün bu meseleler Kıbrıs sorununun diğer meseleleri ile de alakalıdır.

M.A: Ancak biliyorsunuz ki durumlar değişti. Programın başında da söylediğim gibi, iki tarafta da liderler değişti ve Kıbrıs Türk tarafının strateji ve görüşü de federasyondan iki devletli çözüme dönüştü. Siz de biliyorsunuz ki, BM, AB ve Kıbrıs Rum tarafı ısrarla Kıbrıs’ta bir çözümün ancak federasyon temelinde olabileceğini savunuyor, iki devletli çözümle değil. 50 yıldan fazladır konuşulan ve tartışılan bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Nasıl bir federasyondan bahsediyoruz? Annan Planın’da olduğu gibi bir yeni doğum federasyondan mı bahsediyoruz, yoksa siz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak bir federasyon modelinden mi bahsediyorsunuz?

N.H: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, üniter devletten federal bir devlete evrilmesinden bahsediyoruz. BM’nin, AB’nin ve uluslararası toplumun desteklediği bir çözümden bahsediyoruz. Ve ben şuna inanıyorum: sayın Tatar ile birçok kez görüştük. Bu görüşmelerin çoğu sosyal içerikli görüşmelerdi. Her ne kadar kendisini ve eşini yemeğe davet edip henüz bir cevap alamasam da, sizin aracılığınızla bu daveti bir kez daha yenilemek istiyorum. Kendisiyle yeniden buluşup konuşmaktan memnuniyet duyarım. Yaptığımız görüşmeler ilgi çekiciydi. Kendisi iyi bir muhasebeci, iyi bir ekonomist, iyi bir ilişkimiz var. Telefonda konuşuyoruz, whatsaptan mesajlaşıyoruz. Kendisine saygı duyuyorum. Kendisi Türk toplumunun lideridir. Kendisi Kıbrıs Türk toplumu tarafından seçilmiş bir liderdir ve kendisine saygım sonsuzdur. Pozisyonunu gayet iyi biliyorum. Evet henüz müzakere etmedik ancak açıklamalarını okuyorum. Endişelerini biliyorum. Aklında olanları biliyorum. Ve ben müzakere masasına oturmaya hazırım. Kendisinin endişelerini gidermeye hazırım. Kendisine saygı duyuyorum ve kendisiyle çalışmaya, yurttaşım, Kıbrıslı Türkler tarafından seçilmiş lider ile çalışmaya ve Kıbrıs sorununu çözmeye hazırım. Kendisi eğer argümanları ve fikirleriyle kendisine güveniyorsa, peki, oturup konuşalım. Eğer bunu yaparsak, belki de ben onun endişelerini giderecek çözümü bulabilirim. Benim de endişelerim var. belki de konuşunca, o da benim endişelerimin giderilmesine bir yol bulabilir. Eğer konuşmazsak, bir çözüm bulamayız. ve ısrarla söylüyorum, eğer bir çözüm bulamazsak, biz, Kıbrıslılar, Kıbrıslı Rum ve Türkler, bunun bedelini ödeyeceğiz. Çünkü çözümsüzlüğün bir bedeli vardır.

M.A: Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün bedeline geleceğim ancak görüşmelerin yeniden başlaması konusuyla devam etmek istiyorum. Sayın Tatar’ı masaya davet ediyorsunuz. Kendisinin endişelerini anladığınızı söylüyorsunuz.

N.H: Kendisi Kıbrıslı Türklerin lideridir. Görüşmeye başlamazsak sorunu nasıl çözeceğiz? En azından deneyelim. Karşılıklı endişelerimizi anlayalım ve oturup konuşalım.

M.A: Ancak federasyon temelinde bir çözüm ile iki devletli bir çözüm arasında çok büyük bir fark var. Türk tarafı iki devletli çözümde ısrar etmektedir.,

N.H: Kıbrıs’ta ikinci bir devletin tanınması gibi bir ihtimal yoktur.

M.A: Peki size şu önemli soruyu sormak istiyorum. Crans Montana’dan ve Sayın Tatar göreve geldikten sonra, Türk tarafının görüşü federasyondan iki devletli çözüme yöneldi. Türkiye, federal çözümün bittiğini, federasyon görüşmelerinin bittiğini, eğer görüşmelere devam edilecekse, bunun iki devletli çözüm üzerinden devam etmesi gerektiğini ısrarla söyledi. Eğer, sadece eğer diyorum, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, tutumlarını esnetip, yeniden federasyon görüşmelerini tekrar değerlendirmeye alırsa, ve Sayın Tatar da aynı zamanda aynı fikirde olursa, bu sefer farklı ne olacak? Çünkü sizin de bildiğiniz gibi 50 yıldan fazla bir süreden federasyon görüşmeleri denenmiş ve başarısızlığa uğramış, özellikle son görüşmeler büyük bir şanstı, ancak o da kaçırılmış bir şans oldu. Bu sefer farklı olacak olan nedir?

N.H: Bilmiyorum biliyor musunuz, Kıbrıs Üniversitesi’nde, Kıbrıs görüşmeleri tarihi dersi veriyordum. Hem de 1948’den itibaren olan görüşmelerin. 1974’teki ‘Türk işgali’nden sonra ilk görüşmeler 1976 yılında yapıldı. İlk defa Crans Montana’da çözüme yaklaşıldı. Hiç kimse, ısrarla söylüyorum hiç kimse çözüme o kadar yaklaşmamıştı. Ve çözüme bu kadar çok yaklaşmamızın sebebi, AB’nin müzakere masasında olmasından dolayıydı. Ben oradaydım. Çok iyi hatırlıyorum Sayın Anastasiadis’in sayın Akıncı’dan, sayın Akıncı’nın da sayın Anastasiadis’ten çok farklı düşündüğü zamanları hatırlıyorum. Veya sayın Nami’nin sayının Mavroyannis’ten. AB’nin orada bulunması, bu fikir ayrılıklarına çözüm bulunmasında işe yarıyordu. Bazı konularda, hem de önemli bazı konularda, gerek sizin gerek ise bizimle alakalı, çözüm oradadır. Avrupa Birliği’ndedir. Görüyorsunuz, birçok ülke AB’ne katılmak istiyor. Neden? Çünkü AB hem ülkeler hem de vatandaşları için bir güvenlik aracıdır. Yasalarımızın %80’inden fazlasının Brüksel’den geldiğini biliyor musunuz?

M.A: Evet.

N.H: Ve siz AB’nin nasıl çalıştığını da gayet iyi biliyorsunuz. Çünkü siz Brüksel’deydiniz, Strazburg’daydınız ve tüm bunları gayet iyi biliyorsunuz. Değerlendirmeme gelince. Bu benim kendi değerlendirmemdir. Türkiye, Kıbrıs sorunun çözümünde en önemli role sahiptir. Türkiye sorunu şu şekilde çözebilir. Türkiye için, Kıbrıs sorununun çözümünün kazancı, çözümsüzlüğünün getirdiği kazançtan çok daha fazladır.

M.A: Ancak Türkiye çözüm için her şeyi denediğini ve yaptığını söylüyor.

N.H: Tamamlayım. AB – Türkiye ilişkileri Türkiye için önemli mi değil mi? Sanırım önemli olduğu fikrindeyiz. Biz, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile yakınlaşmasına hazırız. Coğrafyayı değiştiremeyiz.

M.A: Türkiye’nin tam üyeliğini destekliyor musunuz?

N.H: Tabii ki. Türkiye’nin AB’ne yaklaşmasını istiyoruz. Coğrafyayı değiştiremeyiz. Ben de tam üye bir ülkeyle yakın olmak isterdim. Ben bunu desteklemeye hazırım. Bir kez daha kazan-kazan yaklaşımımızı söylemek istiyorum. Önce Fransa’yı ziyaret ettim, sonra Almanya’yı ziyaret ettim ve Avusturya’yı ziyaret ettim. Neden bunu yaptım? Onlara şunu ilettim: ‘Türkiye’yi AB’ne yakınlaştırmak için ne yapmalıyız?’ Çünkü biliyorsunuz, üyelik için sadece Kıbrıs’ın onay vermesi yetmez, diğer üye 26 ülkenin de onay vermesi gerekir. Fransa’nın, Almanya’nın onay vermesi gerekir. Onlarla bunu konuştum. Sonra Avusturya’ya gittim. Neden Avusturya? Burada kimseyi eleştirmiyorum. Oraya gittim ve Macron ile Alman Şansölyesi ile yaptığım görüşmeleri ilettim ve sordum. Avusturya’nın yaklaşımı nedir? Ve bu konuyu tartıştık. Ve size şunu söylüyorum, Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması Türkiye için de çok daha iyi olacaktır. Elbette Kıbrıslı Türk yurttaşlarımız için de. Ki bunu daha da çok önemsiyorum.

M.A: Buna şüphe yok. Kıbrıs’ta biz çözüm herkesin faydasına olur.

N.H: Çözüme doğru gitmek bile fayda sağlar. Çünkü çözüme doğru gitmek Kıbrıslı Türklerin kendilerine daha rahat hissetmelerini sağlar. Daha güvenli olmalarını sağlar. Kıbrıslı Rumlar için de. Türkiye için de. Yunanistan için de. Kısacası çözüm müzakereleri yolu da çok önemlidir.

M.A: AB konularıyla alakalı birkaç soru soracağım ama öncelikle sizin bahsettiklerinizle ilgili bazı noktalara değineceğim. Az önce müzakerelerin 1974’ten sonra 1976’da başladığını söylediniz ancak 1974’ten önce olanları da unutmamalıyız. Mesela 1963’ü. Mesela liderlerin 1967’de görüşmeye başladığını. Bedel ödeme konusuna gelince, Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün bedeli konusna gelince. Evet, sizin endişelerinizi anlıyorum. Ve bölgedeki endişeleri de anlıyorum. Kıbrıs için de bölge için de Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün var olması bir sorundur. Fakat, eğer bir karşılaştırma yapmak gerekirse, ki bu doğru bir değerlendirme olur mu emin değilim, kimin çözümsüzlüğün daha fazla cefasını çektiğine bakarsak, bu kesinlikle Kıbrıslı Türklerdir. Hala izolasyonlar altındayız. Hala ambargolar altındayız. Kıbrıslı Türklerin yaşadığı zorluklarla ilgili uygulamalara geri döneceğim, ki umarım bugün bu konuda bazı açıklamalarda bulunursunuz. Dediğim gibi AB ile ilgili sorulara geleceğim ancak bu kez farklı ne olacak? Örneğin çözüm odaklı zaman tahditli müzakere sürecini masaya getirecek misiniz? Ve en önemli soru, eğer yine görüşmeler çözümsüzlükle sonuçlanırsa, sizin iyi niyetinizi görüyorum. Buna rağmen AB her şeyi yaparsa, Türkiye çözüm için elinden geleni yaparsa ve yine çözüm sağlanamazsa, Kıbrıslı Türkler için farklı çözüm önerileriniz var mı?

N.H: Ben 1973’te doğdum. ‘Türk işgali’ sırasında 6 aylıktım. Baf’ta doğdum. Babam Hulu Köyünden, annem Hiroşimu köyünden. Her ikisi de karışık (Türk/Rum) köylerdi. Benim Kıbrıslı Türklerle yaşama şansım olmadı. Ama ailemin bana anlattığı harika anıları vardı. Tabii ki 1974’ten önce hatalar yapıldı.
Bu şüphe kaldırmaz bir gerçektir. Ancak bir hedefe doğru bir araba sürüyorsanız ve her 5-10 dakikada bir arkaya bakarsanız, kesinlikle kaza yapar ve hedefinize ulaşamazsınız. Ben bunun için burada değilim. Benim dört kızım var ve ben bu ada için bir gelecek yaratmak için buradayım. Olumlu bir gelecek için. Kıbrıslı Rumlar için Kıbrıslı Türkler için Maronitler, Ermeniler için, bu adada yasal olarak yaşayan herkes için. Ve ben yapabileceğimize inanıyorum. Bizim jenerasyonumuzun yapabileceğine inanıyorum. Bu ülke için geçmişle çok ilgilenmek yerine, daha fazla gelecekle ilgilenmeliyiz. Eğer Kıbrıs sorununun çözümüne inanmasam, bu konu için bu kadar çok zaman harcamazdım. Biliyorsunuz bizim de kendi sorunlarımız var. Enflasyon, elektrik, yeni jenerasyon, barınma, bu ülkenin ve hükümetin başkanı olarak size daha bir çok zorluktan bahsedebilirim. Ülkeme ve insanlarımza karşı sorumluluğum var. İki büyük partinin desteği olmadan seçildim. Bu, Kıbrıs tarihinde bir ilktir. Bununla birlikte mesaimi Kıbrıs sorununun çözümüne harcamamın sebebi bu sorunu çözebileceğimize inanmamdır. Bizim jenerasyonumuz, ki sanırım siz benden çok daha gençsiniz.

M.A: O kadar değil

N.H: Sorumluluğumuz var. Kıbrıs sorununun çözümüyle alakalı sorumluluğumuz var. Bana Kıbrıs müzakerelerinin yeniden çözümsüzlüğe uğramasını soruyorsunuz.

M.A: Evet ve aynı zamanda bu sefer neyin farklı olacağını

N.H: Evlenirken eşinize evlilik teklif ettiğiniz zaman aynı zamanda boşanma kağıdı da imzalamazsınız. Çünkü bunu yaparsanız, zaten ayrılırsınız. Ben ayrılık için burada değilim. Ben burada Kıbrıslı Rumları ve Türkleri birleştirmek için buradayım.

M.A: Evet ama geçmişle ilgili tecrübelerimiz var.

N.H: Bu sefer farklı bir durumumuz var.

M.A: Fark nedir?

N.H: Biz Kıbrıslılar olarak kendimizi dünyanın merkezinde sanıyoruz. Zannediyoruz ki insanlar Washington’da Londra’da Moskova’da uyanıyor ve ‘Kıbrıs için ne yapıyoruz?’ diye düşünüyor. Maalasef dünyanın merkezi biz değiliz. Bu yüzden biz uluslararası seviyede neler olduğuna ve kendimize bakmalıyız. Ukrayna’da bir Rus işgali ile karşı karşıyayız. AB, elbette Amerika ile birlikte, öncü bir rol üstleniyor ve Rusya’ya birçok yaptırım uyguluyor. Ancak biz bunun bedelini ödüyoruz. Şu anda ciddi bir enerji krizi yaşamamızın sebebi Rus işgaline karşı çıkmamızdan dolayıdır. Biz bunu yaptık çünkü doğru olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden stratejimizi ve çözüme yönelik çabalarımızı dünyada yaşananlara da bakarak belirlemeliyiz.

M.A: Çözüm odaklı, zaman tahditli müzakere? Bununla ilgili ne diyorsunuz?

N:H: Ben hazırım. Elbette ben hazırım.

M.A: Şimdi ab ilgili konuşalım. AB üyesi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı’ olarak arka arkaya ve ısrarla AB’nin müzakere masasında olması gerektiğini söylüyorsunuz. Gerçekten AB’nin müzakere masasında hangi pozisyonda olacağını merak ediyorum.

N.H: Ne Kıbrıslı Rumların ne de Kıbrıslı Türklerin tarafında olacak.

M.A: Hayır hayır söylemek istediğim AB nasıl tarafsız olacak. Siz tam üyesiniz, Evet Kıbrıslı Türkler de AB vatandaşıdır ancak onu ayrı soracağım.

N.H: AB’nin finansal yardımı?

M.A: Onu da soracağım. Sorularımda var.

N.H: Yeşil hat tüzüğü?

M.A: Sizce biz hak ettiğimiz payı alabiliyor muyuz?

N.H: Sizin AB’ye katkınız ne kadar?

M.A: Siz ne kadar yardım alıyorsunuz?

N.H: Bizim AB’ne karşı ne kadar sorumluluğumuz ve kontrol mekanizmalarımız var?

M.A: Bunu sizden duymaktan memnun olurum. Ancak öncelikle bu konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Dediğim gibi ısrarla AB’nin müzakere masasında olmasını söylüyorsunuz. Ve ben bunun çok da olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bence AB müzakere masasının bir yerinde olmalı.

N.H: Geçmişte oldu

M.A: Evet ama siz AB’yi müzakere masasında nasıl konumlandırıyorsunuz? Çünkü biliyorsunuz bu konu daha önce tartışıldı çözümün ‘Kıbrıslı çözüm’ olması konusunda anlaşıldı. Yani dış müdahale ve baskıların olmayacağı müzakerelerle olacağı. Ve bir konuyu daha belirtmek istiyorum, çalışırken sayın Tatar’ın 2021 yılında Cenevre’de sunduğu Türk tarafının iki devletli çözüm pozisyonunu yazılı olarak sunduğu belgede, 4. maddede diyor ki: “Müzakereler Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık tarafından desteklenir, ilgili alanlarda AB gözlemcidir’. Siz AB’yi nasıl konumlandırıyorsunuz? Karar verici mi? Gözlemci mi? Ya da?

N.H: Avrupa Birliği, biz beğensek de, Sayın Tatar kabul etse de, Türkiye istemese de, müzakere masasında olacaktır. Neden biliyor musunuz? Parlamentomuzdan geçen neredeyse yasalarımızın %82’si Brüksel’den gelmektedir. Bugün bakanlar kurulu toplantımız vardı. Birçok meseleyi konuştuk. Neredeyse tüm konularda AB’yi rehber olarak kullandık. AB ne der? AB çerçevesinde ne var? AB’de neler oluyor? Karar veren üye ülkeler değildir. Kararlar Brüksel’den gelmektedir. Elbette üye ülkeler yasaların oluşmasında ve karar verici noktada yerlerini alır ama biz beğensek de beğenmesek de Kıbrıs konusunda önemli rol oynamaktadır.

M.A: Sizin yanıtınızdan anladığım burada bir sorun görünmüyor. Çünkü belgede de bu var.

N.H: Bu konuda Sayın Tatar ile anlaşabiliriz.

M.A: Sayın Tatar bunu yazıya döküp sundu.

N.H: Orada gözlemci dedi

M.A: Evet

N.H: Biz gözlemciden bahsetmiyoruz. Biz daha önce, 2015’ten 2017’ye olduğu gibi olmasını ve sayın Nami’ye sayın Akıncı’ya da soralım, ne zaman bir sorun olsa, AB’nin rolü ne kadar Türklerin faydasınaydı. Çünkü AB bir güvenlik ağıdır. Elbette sorun iki bölgeli iki toplumlu bir şekilde çözülecektir. Avrupa Birliği’nin öneminin daha iyi anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum. Gutteres çerçevesi 6 madde içeriyordu değil mi?

M.A: Evet

N.H: Sayın Gutteres ilgili tüm taraflarla görüşüp çerçeve belgesini sunduktan sonra, sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Sayın Genel Sekereter’den bir madde daha eklemesini istedi. Bu madde neydi biliyor musunuz? Kıbrıs sorununun çözümünün AB’nin birincil hukuku olarak kayda geçmesi.

M.A: Evet sayın Denktaş da bunu söylüyordu.

N.H: Peki sayın ve Gutteres ve AB ne dedi biliyor musunuz? Kıbrıs sorununun çözümünün birincil hukuk haline getirilmesinin imkansız olduğunu söylediler.

M.A: Avrupa Birliği ile devam edelim. AB yardımlarıyla ilgili, tam üye ülke olarak AB’den faydalar sağlıyorsunuz ve Kıbrıslı Türkler de A vatandaşları olarak bundan paylarını alıyor. Ancak bu adil bir pay mıdır? Rakamları verip vermemek size kalmış. Ancak kuzeyde şöyle bir inanış var, ‘Evet, AB’den bazı paylar alıyoruz’, örneğin dün haberlerde AB’nin Kıbrıs Türk toplumu için için 31 milyon Euroluk bir destek açıkladığını gördüm. Ancak adil bir paylaşım olup olmadığını size sormak istiyorum.

N.H: Az önce izolasyonlardan bahsettiniz. Şimdi bundan bahsediyorsunuz. Bunun neden böyle olduğunu biliyor musunuz? ‘Türk işgali’nden dolayı. Türkiye adayı terk etsin ve ertesi gün neler olacağını görün. Bu kadar basit. Neden Kıbrıslı Türkler her gün zorluklar yaşıyor? Kıbrıs’ta ‘Türk işgali’ olduğundan dolayı. Siz bu bedeli ‘Türk işgali’nden ötürü ödüyorsunuz. Kıbrıslı Rumlardan dolayı değil. Size bir örnek vereyim. 2003 yılında kapılar açıldı. ‘özgür bölgeler’ ve işgal’ bölgeleri arasında. Kısıtlamaları kim koyuyordu? Sayın Denktaş. Tüm bunların sebebi ‘Türk işgali’dir.

M.A: Bunun doğru bir cevap olduğuna inanmıyorum.

N.H: Size bir şey söyleyim. Hangi para birimini kullanıyorsunuz?

M.A: Türk Lirası

N.H: Yani Türkiye’deki ekonomik gidişatın bedelini ödüyorsunuz. Eğer kıbrıs sorunu çözülse para biriminiz Euro olacak.

M.A: Evet ama daha iki dakika önce siz de Euro kullanmanıza rağmen enflasyon sorunu yaşadığınızı söylediniz.,

N.H: Elbette.

M.A: Enflasyon bu uzun zamandır tartışılan bir konu diyorsunuz ki bunun sebebi ‘Türk işgali’, sorunların sebebi ‘Türk işgali’ ama uzun zamandır tartışılan başka bir işgal daha var, siz buna işgal der misiniz bilmem, ama Kıbrıs Cumhuriyeti’nden yeterli haklarımızı almadığımızdan dolayı bu sorunların olduğudur. Birazdan yeni açılımlar ve uygulamaları konuşacağız, ama nasıl olur da tüm sorunların sebebini ‘Türk işgali’ olarak nitelersiniz?

N.H: Çünkü siz Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terk etmeye karar vermiştiniz.

M.A: Biz mi terk etme kararı aldık?

N.H: Evet tabii

M.A: Biz bunu böyle öğrenmedik

N.H: Size nasıl öğrettiklerini bilmiyorum ama bana inanmıyorsanız BM kararlarına bakabilirsiniz

M.A: Az önce de dediğim gibi çok fazla geriye bakıp geçmişi değerlendirmek istemiyorum çünkü bu geleceğimiz için iyi bir şey değil.

N.H: Ben sorunuza cevap verdim. Ben geçmişi kullanmıyorum. Geçmişe inanmıyorum.

M.A: Bunun bize yardımcı olacağına inanmıyorum. Ancak 1960’tan sonra Kıbrıs’ta bazı şeyler yaşandı. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde haklarından fazlasını aldıkları ile ilgili ve yaşanan olaylardan sonra 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlandık. Ancak siz bunun böyle olmadığını söylüyorsunuz ve ben bunu konuşmak için burada değilim çünkü dediğim gibi bunun geleceğimize yardımcı olacağını düşünmüyorum. 1963’e ve 1974’e takılı kalmadan ileriye bakmalıyız. Şimdi gelelim yeni açılım ve uygulamalar konusuna. Bu konuyla alakalı şahsen çok ilgilendiğinizi biliyorum. Haziran ayında Strazburg’da görüştüğümüzde, Kıbrıslı Türklere yönelik açılımlarla ilgili çalıştığınızı, toplantılar düzenlediğinizi, bazı Kıbrıslı Türklerle müzakereler yaptığınızı konuşmuştuk. Geçen hafta basında bazı haberler okuduk. Bu haberler sizin ofisiniz tarafından resmen doğrulanmadı. Umarım şimdi buna hazırsınız ve bu açılımlarla ilgili bazı açıklamalarda bulunursunuz. Karma evliliklerden doğan çocukların vatandaşlık sorunundan başlayarak, yeni açılım ve uygulamalarla ilgili bize neler söyleyebilirsiniz?

N.H: Öncelikle şunu söylemeliyim ki Kıbrıslı Türk yurttaşlarımla ilgileniyorum ve bu konuda dürüstüm. Bu politik bir oyun değil ve ben de insanları kullanarak politik bir avantaj elde etme hedefinde değilim. Bir grup Kıbrıslı Türk dostum ile bazı görüşmelerde bulundum. Kendilerini buradaki ofisime davet ettim. Kendilerine günlük yaşamda yaşadıkları zorlukları sordum. Açıkçası ilginç bir sohbet oldu. Nasıl olduysa bu Türk basınında yer aldı. Nasıl olduysa diyorum çünkü benden çıkmamıştı. Basında yer aldıktan sonra birçok Kıbrıslı Türk organizasyondan ve bireylerden yeni açılım ve uygulamalarla ilgili görüşme talebi aldım. Tek taraflı açılımlarla ilgili. Altını çiziyorum, tek taraflı. Birçok kişi ve grupla görüştükten sonra, ekibimle birlikte bazı açılımlar hazırladık. Bu açılımlar Kıbrıslı Türklerin günlük hayatlarını etkileyecek açılımlardır. Bu açılımların Kıbrıslı Türk yurttaşlarımızın günlük hayatını kolaylaştıracağına inanıyoruz. Şu anda bunlardan herhangi birini açıklamayacağım.

M.A: Neden?

N.H: Çünkü bunları önemli zamanda açıklamanın doğru olduğuna inanıyorum. Ve aynı zamanda inanıyorum ki bu açılımlar önümüzdeki günlerde veya haftalarda açıklanacak. Bahsettiğiniz konuyu biliyorum. İyi biliyorum. Bu konuyla ilgili görüşmeler yaptık. Ben de bu konuyu İçişleri bakanımızla da görüştüm. Farklı kategoriler var bunun Kıbrıslı Türkler için ne kadar önemli olduğunu biliyorum.

M.A: Çok farklı konular da var, mesela sağlıkla ilgili, eğitimle ilgili, Kıbrıslı Türklerle görüştüğünüzü de söylediniz, ayrıca Avrupa Parlamentosu milletvekili Niyazi Kızılyürek ve partisinin önerileri de oldu.

N.H: Bana bazı önerilerde bulundular. Ancak bizim açıklayacaklarımız onlarınki ile aynı değil.

M.A: Açıkladığınızda göreceğiz.

N.H: Önerileri inceledim, ancak bizimki farklı.

M.A: Ancak bu konuyu biraz daha konuşmamız gerekir.

N.H: Birşey açıklamayacağım.

M.A: Hayır hayır, tabii ki yine bu konuyla ilgili karma evlilikten doğan çocuklarla ilgili. Önceden, bu Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı almak için tamamdı. Ancak sonradan durduruldu. Şu anda bu konu ile ilgili bir şeyler hazırladığınızı söylüyorsunuz.

N.H: Farklı kategorilerle ilgili.

M.A: Avet, farklı kategoriler ve nasıl olacağıyla ilgili. Sizi iyi tanıdığımı düşünüyorum. Avrupa Birliği’ne ve insan haklarına ne kadar bağlı olduğunuzu biliyorum. Ancak bu insanların vatandaşlık haklarını alamamalarının insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum.

N.H: Avrupa Birliği’nden bahsettiğiniz için çok memnun oldum. Çünkü bu benim daha önceki Avrupa Birliği argümanımı destekliyor. AB üye ülkesi olarak, Avrupa Birliği’ndeki kanunları takip etmeliyiz. Özellikle AB muktesabatı ve prensipleri ile ilgili olarak. Oyüzden bunu belirttiğinizden dolayı çok memnunum.

M.A: Peki ama fark ne?

N.H: Biraz daha beklemelisiniz. ancak bundan bahsetmenizden çok memnunum. çünkü hükümetimiz hangi kararı alırsa alsın, önce AB kanunlarına bakacak.

M.A: Evet ama hepimiz biliyoruz ki AB üye devletleri, kendi vatandaşlık kararlarını kendileri verir. Bu farklı bir durum.

N.H: Her ne kadar bahsettiğiniz doğru olsa da, Avrupa Birliği’nin burada üstlendiği bir rol var. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu, AB pasaportudur.

M.A: Peki o zaman diğer konularla ilgili, Türkçenin daha geniş alanlarda kullanılması , AB dili olarak kullanılması, tüm bunlarla ilgili bilgi sahibisiniz.

N.H: Türk dilinden bahsettiniz. Daha önce hükümet sözcüsü iken, Hollanda dönem başkanlığı zamanında, başkan Anastasiadis, Hollanda başbakanına mektup yazarak Türkçenin Avrupa Birliği’nin resmi dili olmasını talep etti. Ancak AB bunun imkansız olduğunu belirtti.

M.A: Neden? Türkçe, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi dilidir.

N.H: Avrupa Birliği mektuba verdiği cevapta bunun için doğru bir zaman olmadığını söyledi.

M.A: Pile ilgili bir soru soracağım ancak ondan önce size iletmek istediğim bir mesaj var. Arkadaşlarımla sizinle program yapacağımı paylaştığımda, herkes onu sor lütfen bunu sor gibi sorularla geldi. Ancak farklı olan bir mesaj vardı. Bunu size iletmek isterim. Vatandaşlıkla ilgili değil ama geçiş kapılarından geçmekle ilgili. Bana ekonomiden bahsetti ve bana şunu söyledi ‘Biz güneye geçemediğimiz zaman, güney ekonomik gelir kaybına uğruyor. Örneğin oğlum, Mc Donald’sa, Starbucks’a gitmek istiyor ama onlar bu şansı kaçırıyor. O yüzden lütfen bu mesajımı sayın Hristododulıs’e ilet’ .Sorunlardan haberdarız evet ama bundan dolayı büyük bir ekonomik kayıpları vardır.’

N.H: Ne tür problemler? Rakamsal olarak mı?

M.A: Kıbrıs’ta doğmamış birçok kişiden bahsediyorum.

N.H: Kapıdan geçemeyenlerden bahsediyorsunuz. Bu konuyla ilgili çalışmalarımızı açılım ve uygulamalarımızda göreceksiniz. Ayrıca buradan bu konuyla ilgili sayın Tatar’a iletmek istediğim budur.

M.A: Pile konusunda herhangi bir gelişme var mı? Sanırım biraz hızlanmamız gerekecek çünkü danışmanlarınız bize işaretlerde bulunuyor.

N.H: Şu ana kadar, şu an Çarşamba öğleden sonra, bir sonuç yok. Evet görüşmeler devam ediyor, bazı ilerlemeler var. İyi haberler bekliyoruz.

M.A: Bu konuyla alakalı belirtmek istediğiniz başka bazı noktalar yok mu?

N.H: Görüşmeler devam etmekte o yüzden bir şey açıklamam doğru olmaz.

M.A: Peki, Maraş… 46 yıl aradan sonra Türk tarafı Maraş’ı açma kararı aldı. O günü çok net hatırlıyorum. Sayın Erdoğan Kıbrıs’taydı. Yağmurlu bir gündü. Basının karşında açıklama yaparak ‘Maraş’taki yasal mülk sahiplerini mallarını geri almaya veya tazminatlarını almaya davet ediyoruz’ demişti. Sizin düşünceleriniz neler? Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun olumlu bir adım olduğuna inanıyor musunuz? yoksa bunun için bütünlüklü çözümü mü beklemeliyiz?

N.H: Öncelikle bunun çok olumsuz olacağını düşünüyorum. Sayın Erdoğan’ın yaptığı son derece olumsuzdur. Uluslararası toplum tarafından da eleştirilmiştir. Sadece Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından değil. AB, BM, herkes Erdoğan’ın yaptığını eleştirmiştir. Kıbrıslı Rumları gidip mülklerini almak için cesaretlendirmiştir. Kaç Kıbrıslı Rumun bunu yaptığını bilmiyorum.

M.A: Bu sizin için bir sorun mu? Kıbrıslı Rumların gidip mülklerini geri almak için başvurmaları sizin için sorun mu?

N.H: Kişisel mülk hakkı kişiseldir. Ben kimim ki bunu yapan herhangi birini eleştireyim. Evet biz insanlara sayın Erdoğan bu açıklamayı yapmazdan önce yardımcı oluyorduk. Fakat ben size bir soru sorabilir miyim? Kıbrıslı Türkler ve Türkiye arasında Maraş’taki mülklerin yasal sahiplerinin kim olduğu konusunda ortak bir yaklaşım var mı? Çünkü Kıbrıs Türk basınında mülklerin kime ait olduğu ile ilgili tartışmalar görüyorum. Efkafla alakalı. Nasıl olur da bir tarafta efkafla ilgili birşeyler söyleniyor, diğer taraftan Sayın Erdoğan Kıbrıslı Rumlara mallarını geri almaları çağrısında bulunuyor. İnsanların kaderi konusunda dikkatli olmalıyız. İnsanların mülkiyet haklarına saygılı olmalıyız. Özellikle Kıbrıs sorunu ile ilgili açıklama yaparken çok dikkatli olmalıyız. 1 Mart tarihinden itibaren, bu ofise geldim geleli, Sayın Tatar’ı hiç suçlamadım. Hiç suçlama oyununa girmedim. Ben oyun oynamak için burada değilim. Ben, Kıbrıs müzakerelerinin devamını sağlamak için buradayım. Gerçek amacım budur. Müzakerelerin devamı ve Kıbrıs konusunun çözümü.

M.A: Son sorum doğal gaz yatakları ile ilgili olacak. Bildiğimiz üzere geçtiğimiz hafta çok önemli görüşmeler gerçekleştirdiniz. Sayın Mitçotakis ve Sayın Netenyahu ile… Ancak açıklamalardan anladığımız kadarıyla doğal gazın çıkarılıp dağıtılmasıyla ilgili olarak kesin bir karara varılamadı. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz? Eğer bu bir meseleyse. Bir fırsat da olabilir. Hepimiz için ve tüm bölge için de. Doğal gazın çıkarılıp dağıtılması ile ilgili ne düşünüyorsunuz ve Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’nin buradaki dahli ve rolü ne olacak?

N.H: Şu anda yaptığımız görüşmelerde Türkiye bu konuya dahil değildir.

M.A: Neden?

N.H: Çünkü Türkiye şu anda ‘yasadışı’ olarak Kıbrıs’ta bulunmakta ve biz Türkiye’yi bu konunun çözümü konusunda bir taraf olarak görmüyoruz. Kıbrıslı Türkler, yapmış olduğum tüm görüşmelerde benim değerlendirmemdedir. Ve bu konu konuda gayet yapıcı önerilerim vardı, çünkü onlar da Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşıdır ve ben de bunu değerlendiriyorum. Size Türkiye ile ilgili şunu söylemek isterim. Çıkacak olan doğal gazdan nasıl faydalanacığımızı konuşuyoruz. Bu arada şu anda Avrupa’da yaşananları da göz ardı etmemeliyiz. Avrupa’da şu anda, Rusya konusundan dolayı enerji bağımsızlığı konusu konuşuluyor. Bölgedeki tüm komşu ülkeleri değerlendiriyoruz ve Türkiye’nin de buna dahil olmasını istiyoruz ancak bugünkü durumda bu mümkün değil. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayan ve Kıbrıs’ın %37’sini ‘yasadışı bir şekilde işgal etmiş’ bir ülkeden bahsediyoruz. Söylemek istediğim şu. Bizim Türkiye’ye karşı bir alerjimiz yok. Sadece mevcut durumu söylüyorum. İki yıl sonra altı ay sonra bir yıl sonra Kıbrıs sorunu çözülürse, o zaman elbette Türkiye de bu konuya dahil olur.

M.A: Türk diplomatlarla bir temasınız var mı?

N.H: Nikos olarak evet.

M.A: Nikos olarak evet. Peki. listeme baktım. Sanırım tüm sorularımı sordum. Bize bu fırsatı verdiğiniz için bir kez daha teşekkür ediyorum. Umarım Kıbrıs için, Kıbrıslılar için bir şeyler değişir. Ancak dürüst olmam gerekirse özellikle Kıbrıslı Türkler için bunu istiyorum. Çünkü Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’taki çözümsüzlükten dolayı herkesten daha fazla cefa çekmekte ve zorluk yaşamaktadır. Umarım sizin döneminizde bir şeyler değişir. New York için iyi seyahatler diliyorum. Umarım New York’ta bir şeyler başlar ve tüm vatandaşlar, tüm Avrupalılar ve tüm bölgedeki insanlar mutlu olur. Geçen defa görüştüğümüzde size yasemin vermiştim. Bu sefer size daha farklı bir hediye vermek istiyorum. Bu benim programlarımda uzun zamandır kullandığım tükenmez kalemim. Asla bu kalemi unutmam. Her yere götürürüm ve benim programlarımı izleyen herkes benim bu kalemi kullandığımı bilir. Bu tükenmez kalemi size vermek istiyorum. Çok fazla pahalı bir kalem değil ancak siz Kıbrısla ilgili bir anlaşma veya planı bu kalemle imza atarsanız çok değerli olabilir. Sonuç olarak bu kalemi bugün size hediye ediyorum. Umarım çok da uzun olmayan bir zamanda Kıbrıs’ta bir çözüm planına bu kalemle imza atarsınız.

N.H: İnşallah. Çok önceden tanışıyoruz. Ancak Strazburg’daki görüşmemizde bana bu tür bir röportajdan bahsettiğinde almış olduğun bu inisiyatiften dolayı çok memnun olmuştum. Konuşmak önemlidir. Tartışmak önemlidir.

M.A: Aynı fikirdeyim.

N.H: Buradan bir mesaj vermek istiyorum. Sayın Tatar’ın benim tüm isteklerimi karşılamasını beklemiyorum. Onun da bu benimle ilgili bu beklenti içerisinde olduğunu sanmıyorum. Ama konuşmalıyız, tartışmalıyız. Bunu yapmazsak ve müzakereleri başlatmazsak asla birbirimizi anlayamayız. sadece belli kesimlerle konuşarak bir yere varamayız. Şununla bitirmek istiyorum. Gerçekten bu sorunu çözebileceğimize inanıyorum. Herkes için, başta Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olmak üzere kazan-kazan modelinde bir çözüm olabileceğine inanıyorum. Bu yüzden sayın Tatar’a bir kez daha sesleniyorum. konuşmaya başlayalım. Hatta tartışmayla başlayalım. Daha sonra müzakere sürecine geçeriz. Eğer siyasi irade varsa, başarabiliriz. Teşekkür ediyorum.

M.A: Teşekkürler.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu