Biz Kıbrıslı Türkler için ‘Doğuya giden bir gemi içerisinde, batıya koşan bir grup insan’ tanımlamasını yaparsak yanlış olmaz hani. “Bir grup” dedik zira İstanbul 18 milyonluk bir şehir, semti Kadıköy 3-6 milyonluk bir semt bildik. E Kuzey Kıbrıs bunun neresinde? ‘Kuzey Kıbrıs için Kadıköy’ün onda biri nüfuslu bir mahalle’ desek yanlış olmaz mâlum. İşte, bu küçücük ada içerisinde bir ileri, iki geri pozisyonu yaşadık hep. Gerçi bu aralar hep geri vites içinde yol alıyoruz. Örneğin başka ülke insanı olsa bu pislikte salgın hastalıklar yüzünden ölür giderdi ama bizim bağışıklık sistemi maşallah mikroba alıştırılmış yurdumda. Adanın hem Kuzeyinde, hem de Güneyinde kültürel değişim mi? O da çoktan bitti. Dönüşüm mü? Daniskası yaşanıyor.
Bir yazımızda; “Ekonomi, sosyolojiyi doğurur” demiştik ya, işte durum da aynen bu yönde. Kıbrıslı Rumlar siesta yapa yapa tükendiler, bizse hazıra dağ dayanmaz misâli kurduğumuz çiftliklerle tükendik, bittik, iflas ettik. Hâl böyleyken birbirimizin iş tecrübesi, öğrenim durumu, ustalık ve diğer nitelikleri hiç mi hiç ilgilendirmiyor bizi. Varsa yoksa ‘yaftalama’ durumları.
‘Sağcı, solcu, liboş, topçu, popçu, demokrat, faşist, sosyalist, ülkücü, ülkülü, ülküsüz, komünist, ulusalcı, milliyetçi, Rumcu, Türkçü, Kıbrıs Türkçü’ gibi kavramlar karmaşası ile “Yengeç Sepeti Sendromu” dahilinde debelenip duruyoruz. Kaliteli üretimden zaten çoktan koptuk. Düşünceler değil, parti rozetleri ön planda. Hele hele bu aralar da ki “söz vermeler” yine uzun uzadıya gidiyor ya, aday arkadaşların büyük bir kısmı ha bire spor saha ve salonlarında volta atar oldu. Siyasilerin mutfağında yer alanlar bile bu hâllerden hiç mi hiç memnun değil. O holiganlar bile başkaldırı arifesinde. Arabalarının dikiz aynasındaki renkli mantinler çoktandır arabaların torpido gözlerinden çıkmış.
‘İlle de ben’ merkezli bir şekilde giden bu fâni dünyada adalet madalet hak getire. Dünya insanı artık nakit peşinde. Yaftada yazan tüm sanal kavramları bir tarafa bırakılmış. Tek sorduğu “İlerici misin yoksa gerici mi?”. İşte, dünya artık bu konulara odaklanmış durumda. Tabii odaklanma sonucunda da kaliteli yönetimler tesis edildi. “Kimisi hem hükümet eder, hem de iktidara sahiptir. Kimisi hükümet eder ama iktidar değildir. Kimisi ise hükümette değildir ama iktidardadır” derdi ‘sporda demokrasi’ dersi hocamız sevgili Rıza Sümer. Hocamızla hemfikiriz.
Kıbrıs Türk sporu maalesef özerk yapıdan uzak ve ‘siyasilerin arka bahçesi’ olmaktan bir türlü kurtulamadı. Bu durum uzun süre daha devam edeceğe benzer. Hayırlısı.