KıbrısManşetSiyasetSürmanşet

İrade savaşı

İkinci turu 18 Ekim Pazar günü yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ülkede patlayıcı bir gerginlik var. Toplum neredeyse ikiye bölündü

1990 SEÇİMLERİ GİBİ… Cumhurbaşkanlığı seçiminde son viraja girilirken, uzun yıllar sonra ilk kez politika sahnesinde ciddi bir eksen kaymasıyla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı ve Bağımsız aday Mustafa Akıncı’nın Türkiye yetkilileriyle geçmişte yaşadığı tartışmalar. Akıncı’nın federasyon yönündeki çabalarına karşılık Türkiye yetkililerinin “federasyon öldü” tezini savunan Başbakan ve UBP adayı Ersin Tatar ile destekçilerinin tırmandırdığı “Akıncı ve ona oy verenler Türkiye’ye karşıdır” söylemi, ülkeyi 1960, 1970’li yıllara döndürürken, toplum da 1990 seçimlerinde olduğu gibi neredeyse ikiye bölündü.

“TÜRKİYE KARŞITLARI”… “BİATÇILAR”….UBP adayı Tatar’a oy vermeyecek olan kişiler kestirmeden; “Türkiye karşıtı”, “Rumcu”, “KKTC’yi yok etmek isteyenler” ve hatta “vatan hainleri” gibi toplum hafızasında onarılamayacak yaralar açacak şekilde suçlanıyor. Bağımsız Aday Akıncı’ya oy vermeyecek olanlar da; “biatçı”, “çıkarcı”, “kısa vadeli şahsi çıkarlarını, evlatlarının geleceğinin önüne koyan”, “Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’ye ilhak etmek isteyenler”, “muhtariyet isteyenler” olarak lanse ediliyor.

GIYNIK ÖZEL

Cumhurbaşkanlığı seçiminde son viraja girilirken, uzun yıllar sonra ilk kez politika sahnesinde ciddi bir eksen kaymasıyla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı ve Bağımsız aday Mustafa Akıncı’nın Türkiye yetkilileriyle geçmişte yaşadığı tartışmalar. Akıncı’nın federasyon yönündeki çabalarına karşılık Türkiye yetkililerinin “federasyon öldü” tezini savunan Başbakan ve UBP adayı Ersin Tatar ile destekçilerinin tırmandırdığı “Akıncı ve ona oy verenler Türkiye’ye karşıdır” söylemi, ülkeyi 1960, 1970’li yıllara döndürürken, toplum da 1990 seçimlerinde olduğu gibi neredeyse ikiye bölündü.

1960’lı 1970’li yıllarda gerek o yıllarda gücü elinde bulunduran kesimin gerekse Türkiye’nin onaylamadığı adayların seçimlerden el çektirildiği gerçeği tarihteki yerini çoktan alırken, yine 1990 seçimlerinde Rauf Denktaş ve UBP hükümeti yanında zengin iş çevrelerinin toplumu karpuz gibi “vatanseverler ile vatan hainleri” olarak ikiye böldüğü de henüz unutulmadı. 1990 seçimlerinde DMP hareketine destek vereceğini açıklayanlara yaşatılan toplumsal travmanın benzeri bir hava ile karşı karşıyayız. 1990’da seçimin hemen ardından gelen “pardon, fazla ileri gitmişiz” özürleri unutulmasına rağmen, yaşanan toplumsal travma hala tam olarak atlatılamadı.

Bugünlerde tam da aynı havayla karşı karşıyayız. Seçim öncesinde yaşananlar 1990’lardaki travmanın bir benzeri. Ancak, bu kez “karşı taraf” da benzer silahı eline aldı.

UBP adayı Tatar’a oy vermeyecek olan kişiler kestirmeden; “Türkiye karşıtı”, “Rumcu”, “KKTC’yi yok etmek isteyenler” ve hatta “vatan hainleri” gibi toplum hafızasında onarılamayacak yaralar açacak şekilde suçlanıyor.

Ancak, bu kez Bağımsız Aday Akıncı’ya oy vermeyecek olanlar da; “biatçı”, “çıkarcı”, “kısa vadeli şahsi çıkarlarını, evlatlarının geleceğinin önüne koyan”, “Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’ye ilhak etmek isteyenler”, “muhtariyet isteyenler” olarak lanse ediliyor.

Bu toz duman içinde Meclis’te temsil edilen ve kendi adayları ikinci tura kalmayan siyasi partiler de seçimin ikinci turuyla ilgili tavırlarını belirledi. Bu partilerden CTP ve TDP (TDP ilk turda desteklediği adayla devam edecek), “vatan hainleri, Rumcular, Türkiye karşıtları” olarak suçlanan tarafa destek belirtirken, geleneksel sağ partilerden DP ve YDP de “biatçılar, çıkarcılar, ilhakçılar” olarak suçlanan tarafa meyil etti. HP ise seçmenini rağmen herhangi bir adaya yönlendirmeme kararı aldı.

Siyasi arenada yaşanan bu patlayıcı gerginlik aslında birçok sivil toplum örgütünün de taraf tutma noktasına getirdi. Bazı STÖ’ler Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yanında saf tutarken, bazı STÖ’ler de Başbakan Tatar’ın peşinden gitme kararı aldı.

Ancak, bunlar içinde özellikle “patronlar” kulübünün önemli üyeleri olan turizmciler ve casinocular açıkça Tatar’ı destekleyeceklerini açıklarken, topluma vermeye çalıştıkları mesajda “Anavatancılar ile Anavatana karşı çıkanların” seçiminde Anavatancıların yanında yer alacakları vurgulayarak, toplumu ikiye bölmekten kaçınmadı. Tabi, bu mesajı çalışanlarına da “nazikçe” yaymayı unutmadıkları da dikkati çekti.

12 Ekim Pazar günü yapılan seçimin ilk turunda Ersin Tatar 35 bin 872 oy ve %32.34 oy oranıyla birinci, Mustafa Akıncı ise 33 bin 058 oy ve % 29.80 ikinci sırada çıkmıştı. CTP adayı Tufan Erhürman 24 bin 075 oy ve %21.71 oy oranıyla seçimden üçüncü çıkarken, “federalist” kanadı oluşturan “sol-sosyal demokrat” oylar ülke tarihinde ilk kez %50 sınırının üzerine taşındı. Tabi ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CTP’li Mehmet Ali Talat ile bağımsız Mustafa Akıncı’nın ikinci turlarda seçim kazandıran oy oranları hariç.

18 Pazar günkü bilmece, CTP’ye oy verenlerin sandığa gidip neredeyse Kıbrıs sorununun çözümünde aynı düşünceye sahip oldukları Akıncı’ya destek çıkıp çıkmayacakları üzerine kurulu. CTP seçmeni propaganda döneminde Akıncı taraftarlarının yarattığı propaganda kaosuna çok kızgın, bu nedenle kimin sandığa gidip oy kullanacağı kimin gitmeyeceği pek kestirilemiyor. Akıncı bu kez 2015’teki gibi güçlü bir CTP desteğini son iki günde sağlama peşinde.

Sağ tarafta ise propaganda döneminde UBP, DP ve YDP arasındaki sert hava, iki gün içerisinde yerini bahara bıraktı. Her ne kadar da DP eski Genel Başkanı, milletvekili ve geçen haftanın adayı Serdar Denktaş, Tatar’ı desteleme kararına kızıp partisinden istifa ettiğini açıklasa da bu kamuoyu önünde pek de inandırıcı olmadı. Bir seçimde daha sağ partiler “ortak çıkarlar” çerçevesinde birleşirken, siyasetin solunda yer alanların ele geçen tarihi fırsatı, gündelik kızgınlıklarla heba edip-etmeyeceği merak ediliyor.

19 Ekim Pazartesi günü yeni bir cumhurbaşkanına uyanıp uyanmayacağımız henüz belli değil ama “HP’nin çekildiğini açıklamasıyla topallamaya başlayan hükümetin yerine yeni hükümet senaryolarıyla karşı karşıya olduğumuz da bir gerçek.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu