KıbrısManşetSiyaset

İsrail neden güçlü? (2)

Bir ülkede aynı şekilde, aynı kontrol mekanizmasını kontrol ederseniz, o ülke sizindir…

İsrail’in gücü ile ilgili geçtiğimiz gün yazdığımız yazı vardı ya…

Bugün ikincisini yazalım, çünkü eklemem gereken gelişmeler söz konusu…

-*-*-

Ne oldu Amerika’da biliyor musunuz?

Filistin kökenli top model Bella Hadid’in neredeyse tüm sözleşmeleri iptal edildi ya da ediliyor!

Dünya’nın en ünlü modellerinden biri olarak kabul edilen Bella Hadid, geçtiğimiz hafta sonu New York’un Brooklyn semtinde Filistinlilere destek yürüyüşüne katılmıştı…

Ve bunu sosyal medyadan paylaşmıştı.

-*-*-

24 yaşındaki ünlü model, bu paylaşımı nedeniyle İsrail’in tepkisini çekti. İsrail devletinin resmi Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Bella

Hadid gibi ünlüler Yahudileri denize dökmeye destek verirken, aslında Yahudi devletini yok etmeye destek veriyorlar. Bu bir İsrail-Filistin sorunu olmamalı, bu bir insanlık sorunu olmalı. Yazıklar olsun” ifadesi kullanıldı.

-*-*-

Hürriyet gazetesinin haberine göre, Bella ve O’nun kadar ünlü olan ablası Gigi Hadid (26), Filistinli iş insanı Muhammed Hadid’in kızları. Bella Hadid daha önce paylaştığı bir mesajda, “Babam ve ailesi 1948’de Filistin’deki evlerinden çıkarıldı ve Suriye’de mülteci oldu, daha sonra Lübnan’da ve Tunus’ta. Ailemi ve mirasımı ve Filistin’i seviyorum” demişti…

Ne mi oldu?

Michael Kors firması, Bella Hadid’li afişlerini kaldırdı.

Dior firması, sözleşmesini feshetme yollarını aramaya başladı…

Bella Hadid de paylaşımlarını kaldırdı…

-*-*-

Başka ne oldu?

AP Haber Ajansı’nda görev yapan Yahudi asıllı bir gazeteci, “İsrail yönetimini eleştirdiği için”, işten çıkarıldı…

Gerekçe mi?

Bulurlar canım bir gerekçe!

“İş yerinde çok gaz çıkardın, kokusu öteki arkadaşları rahatsız etti” bile diyebilirler yani!

-*-*-

Bunu sadece İsrail yapmıyor elbette!

“Faşizm” genellemesi içerisinde, “demokrasi hazımsızlığı” özelinde, benzer baskı yöntemleri bir çok ülkede vardır. Hatta KKTC’de de çok yaygındır

-*-*-

Neyse, bir zamanlar, Amerika’da bir gazete, Filistinli çocukların İsrail askerlerine taşlarla saldırması olayını, yani o dönemdeki adıyla İntifada’yı öven bir makale yazmıştı.

Bir ay içerisinde, gazetenin reklam gelirleri neredeyse yüzde 75 düşmüştü…

İsrailli patronların veya Yahudilerin yönettiği şirketler değildi sadece reklamı kesen!

İsrailli şirketlerle iş yapan öteki şirketlerdi!

-*-*-

Londra’da uzun yıllar önce tekstil sektöründe ciddi anlamda Kıbrıslı Türk ağırlığı vardı…

O dönemlerin sonlarını ben de yetiştim…

Mesela düğme satan bir Yahudi iş insanı var…

Başka bir Yahudi iş insanı, düğme alacak.

Yahudi düğmeci, diyelim ki düğmenin tanesine 12 birim para istiyor. Başka yerde 10 birim paraya aynı düğmeden olsa bile, bir Yahudi, kesinlikle gidip o düğmeyi kendi “ırkından” satın alıyordu!

Benzer örneklerle çok karşılaştım.

-*-*-

Sene 2002…

İngiltere’de Başbakan Tony Blair…

Tony’nin eşi Cherie Blair, Filistinli intihar bombacılarının, geleceklerine dair umutsuzluklarından dolayı canlı bomba olduklarını söyledi…

Anında, özür dilemek zorunda kaldı.

Charie Blair, Ürdün Kraliçesi Rania ile görüşmüştü o günlerde… Ve gazetecilere özetle şunları söylemişti:

“Gençler umutları olmadığını düşündükleri için kendilerini havaya uçurmak zorunda kaldıkça asla ilerleme kaydedemeyeceksiniz.”

Özür dilemek zorunda bıraktılar!

-*-*-

Aradan seneler geçti…

Hayatını Filistinlilere desteğe adayan biri, İngiliz İşçi Partisi’nin lideri oldu…

Jeremy Corbyn…

Ne oldu Corbyn’e?

Medya adamı resmen linç etti…

Sonunda Corbyn’i sadece genel başkanlıktan değil, partiden kovdular…

Yeni lider Keir Starmer Yahudi halkına ne dedi?

“…Yahudi halkını üzdüğümüz için parti olarak utanıyoruz… Sebep olunan tüm acı ve keder için gerçekten üzgünüm… Bir daha asla antisemitizm yapmayacağız ve bir daha asla güveninizi kaybetmeyeceğiz.”

Yaaaaa!

-*-*-

Corbyn mi?

Corbyn bitti!

Gitti!

-*-*-

Para…

Ticaret…

Medya…

-*-*-

Bu üçünü kontrol ederseniz, hem de en üst seviyelerde kontrol ederseniz; kontrol ettiğiniz coğrafyanın büyüklüğüne göre de siyasi gücünüz yükselir…

Örneğin bir köyde parayı – para ilişkilerini – ticareti ve dedikoduyu kontrol ederseniz, köy sizindir…

Bir ülkede aynı şekilde, aynı kontrol mekanizmasını kontrol ederseniz, o ülke sizindir…

Yok eğer Yahudiler gibi dünya genelinde ticareti, parayı ve medyayı kontrol ediyorsanız, aksi söylense veya iddia edilse bile, o Dünya sizin kontrolünüzdedir.

-*-*-

İki ülke arasındaki ilişki de aynı felsefeye göre iyi olur ya da kötüleşir!

Daha önce de yazmıştım…

1994’te İngiltere’ye gittiğimde Muhafazakar Parti iktidardaydı…

Üç yıl sonra, İşçi Partisi iktidar oldu.

İşçi Partisi henüz iktidara gelmeden, gölge dışişleri bakanı Robin Cook ile “Kıbrıs” konulu bir toplantıda karşılaşmıştık.

Daha doğrusu toplantı sırasında tuvalette buluşmuştuk.

“N’olacak bu Kıbrıs meselesi?” cinsinden girmiştim konuya.

Türkiye’ye verip veriştiriyordu.

Ne “işgalci”liğini bırakmıştı, ne de “barbarlığını”…

-*-*-

Derken, 1997’de Cook, Dışişleri Bakanı oldu.

2000’li yılların başıydı.

Yine bir “Kıbrıs” toplantısı.

Cook konuşmacılar arasında.

Yine tuvalette karşılaşıyoruz.

Beni hatırlamıyor tabii ki ve ben yine “işerken”, aynı soruyu yineliyorum.

Bu kez, aynı Cook, Türkiye’nin dostluğu ve müttefikliğinin öneminden falan söz ediyordu…

-*-*-

Kısa keseyim.

Cook’tan sonra, Jack Straw aynı bakanlığa getirildi…

Rum lider Tassos Papadopulos, bir AB zirvesinde, Cook’a, “Ekselansları Türkiye Büyükelçisi” diyecekti.

Neden?

Çünkü Merhum Papadopulos’a göre, Straw, o kadar Türkiye yanlısıydı…

-*-*-

Peki, İngiliz siyasetindeki bu değişimin sebebi neydi?

Elbette ki ikili ilişkilerin seyriydi.

Ticaret kapasitesinin artmış olmasıydı…

İngiliz şirketlerinin Türkiye’de aldığı dev ihalelerin miktarının çoğalmasıydı…

Bilmem anlatabildim mi?

Diğer Haberler

Başa dön tuşu