Rum tarafının Cenevre’de yeni açılım yapmadığını kaydeden Hasipoğlu, İngiltere’nin ise “sadece adadaki üslerinin umurunda olduğu” izlenimini edindiğini belirtti.
“KALICI VE YAŞAYABİLİR BİR ÇÖZÜM İÇİN TEMELİ SAĞLAM BİR MASA ZEMİNİ OLUŞTURDUK”
“Bu görüşmeler tüm tarafların kafasındaki gerçek niyetini, gelecekte adamızda nasıl bir yönetim şekli veya işbirliği modeli geliştirilmesi gerektiği noktasında düşüncelerini ortaya koyma fırsatı verdi” diyen Hasipoğlu, “iki taraf arasında ortak bir vizyon var mı yok mu?” sorusuna yanıt bulmak için aynı gün içerisinde hem 5 taraf ve BM toplanıp konunun tartışıldığını, ayrıca ikili görüşmeler gerçekleştirildiğini belirtti.
44 yıldır başarısızlıkla sonuçlanan iki bölgeli, iki toplumlu federasyon görüşmelerinden bir sonuç çıkmadığını söyleyen Hasipoğlu, “Yarım asıra yakın bir zamandır görüşülen ama sonuç alınamayan yönetim modelini yeniden masaya getirmiş olsaydık, mevcut statükonun devamına onay vermiş olacaktık” dedi.
UBP Genel Sekreteri ve müzakere heyeti üyesi Oğuzhan Hasipoğlu, “Yıllar süren bu sürecin en büyük yükünü biz taşıdık, uluslararası olarak tecrit edilmiş ve temel haklarımızdan mahrum bırakılmış durumda olan bizleriz. Rum tarafının bizimle bu adanın yönetimini ve etrafındaki zenginliği paylaşma noktasındaki sıkıntısı devam ediyor. Hala daha mevcut Kıbrıs Cumhuriyerti’nin devamından bahsediyorlar. Mülkiyet ve Garanti konusundaki görüş farklılıklarımız hala daha masada dururken, Siyasal eşitliğimizi kabullenmekte bile sıkıntıları var. Kendi yönetimlerinin altına girmeyi kabullenseydik, ortak bir zemin olmuş olacaktı. Bizi masayı devirmekle suçluyorlar, halbuki masa devrilmedi, bilakis ortaya koymuş olduğumuz anlayışla gerçekci, kalıcı ve yaşayabilir bir çözüm için temeli sağlam bir masa zemini oluşturduk” şeklinde konuştu.
“GENEL SEKRETER ORTAYA KOYDUĞUMUZ ÖNERİLERİ ÇOK DİKKATLİ DİNLEYİP KAYIT ALTINA ALDI”
Türk tarafının önerilerinin Cenevre’de nasıl karşılandığının sorulması üzerine Hasipoğlu, şu yanıtı verdi:
“Genel Sekreter Cumhurbaşkanı Sayın Tatar”a gönderdiği davet mektubunda “bu sefer farklı olmalı “ düşüncesini yazılı olarak iletmişti. Biz bu toplantıya gelmeden önce açıkca iki devletli çözüm modelini ortaya koyacağımız ifade etmiştik. Rum tarafının egemenliğe bakış açısı ise “Tek egemeliğe” dayalı ve mevcut Kıbrıs Cumhuriyetinin altında bir yapı öngörmekteydi.
BM bize Federasyon konusunda alınmış güvenlik konseyi kararları var, bu yüzden federasyon gçrüşmek zorundasınız demedi. Bizim ortaya koymuş olduğumuz önerileri çok dikkatli dinlediğini ve kayıt altına aldığını söyleyebilirm”
“BANA GÖRE İNGİLİZLER İÇİN ÖNEMLİ OLAN SADECE ADADAKİ ÜSLERİDİR”
Garantör ülkelerden İngiltere’nin Cenevre’deki tutumunu da değerlendren Hasipoğlu, ülkesini Cenevre’de temsil eden Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın her iki tarafın önerileri ile ilgili olarak öze ilişkin herhangi bir pozisyon ortaya koymadığını anlattı. Hasipoğlu, “Bana göre onlar için önemli olan sadece üsleridir.” Dedi.
İngiltere’nin garantör ülkelerden biri olduğuna, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi arasında yer aldığına, ayrıca adanın eski yöneticisi ve adada iki üssü bulunduğuna dikkat çeken Hasipoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zirve öncesi süreci yönlendirme ve orta yolu bulma adına adımlar atmaya çalıştılar, herhangi bir plan sunmasalar dahi, esasa ilişkin fikirlerini bizlere aktardılar. Ancak, Cenevre”de müzakere masasında böyle bir tavır içerisinde olmadılar. Tarafların yapıcı ve esnek olması gerektiğinden bahsettiler. Sonuçta İngiltere için önemli olan adadaki iki üssüdür. Bu iki üs egemenliğinin ifadesidir. İngiltere adadaki %2.5 toprağa tekabül eden bu iki üssünde egemen ise, %37 toprak üzerinde bizim egemenliğimizin sorgulanır hale gelmesini anlamak mümkün değildir.”
“RUM TARAFI CRANS MONTANA’DAKİ POZİSYONUNU TEKRARLADI, YENİ BİR AÇILIM YAPMADI”
Rum tarafının federasyonun en ideal çözüm olduğunu ifade ederek, 2017 yılında Crans Montana da ortaya koymuş olduğu açılış pozisyonunu tekrarlardığını aktaran Oğuzhan Hasipoğlu, “ yeni hiçbir konu gündeme getirmedikleri gibi herhangi bir açılım da yapmadılar” ifdelerini kullandı.
Rum tarafının Kıbrıs meselesine ve Kıbrıslı Türklere bakış açısında ciddi farklılıklar olduğunu, bunu son Cenevre görüşmesinde bizzat yaşadığını kaydeden Hasipoğlu, “siyasal eşitlik anlayışı farklı, bizimle yönetimi paylaşma noktasında, her konuda ve her seviyede karar almada, başkanlığın dönüşümünde noktasında sıkıntıları var. Bunları pazarlığını yaparken sanki de adanın tek sahibi kendisiymiş, bizim egemenliğimiz yokmuş gibi, tüm bu başlıkları sanki de bize verecekleri bir “lütuf” olarak görüyorlar. Halbuki bizim dediğimiz, Kıbrıslı Rumlar ne kadar egemen ise biz de o kadar egemeniz. Bu egemenliği biz Kıbrıs Rum tarafından almadık, doğuştan gelen kurucu gücümüz ve egemenlik hakkımız vardır.” Dedi.
Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’in nin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini 1963 yılında Kıbrıslı Türklerin terkettiğimizi söylediğini anlatan Oğuzhan Hasipoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bildiğiniz gibi Güney Kıbrıs tarafı, 1960 Cumhuriyeti anayasasında tek taraflı değişiklikler yaptı. Daha sonra bizi bu değişiklikleri kabul etmeye zorladılar. Cenevre’deki toplantıda, sanki biz 1960 Cumhuriyetinden atılmadık da, gönüllü olarak çıktık gibi bir intiba yaratmaya çalıştılar. Konunun detayına gidip, geçmiş kararlara baktığımız zaman, bu durumun Rum liderin izah ettiği gibi olmadığını görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 29 Temmuz 1965 tarihli raporunda, Kıbrıslı Türk Temsilciler Meclisi üyelerinin BM kanalıyla meclise dönme talepleri olduğunu ancak dönemin meclis başkanı Glafkos Klerides’in bu talebi reddettiği açıkça yazmaktadır. Ret gerekçesi ise, Rum tarafının anayasada tek taraflı yaptıkları değişiklikleri dönemin Kıbrıslı Türk vekillerinin kabul etmemesidir. Bu örnek bile aslında bizim önerilerimizin ne kadar haklı ve meşru olduğunu göstermektedir. Federasyon zemininde bir ortaklık hiç bir zaman fonksiyonel ve sürdürülebilir bir yapı oluşturamayacaktır.”
“MARAŞ, ERCAN VE GAZİMAĞUSA LİMANI KONUSUNDA YENİ ÖNERİ GETİRMEDİLER”
Rum Yönetiminin, Maraş, Ercan, Gazimağusa Limanı ve doğalgaz gelirleriyle ilgili yeni bir öneri getirmediğini söyleyen Oğuzhan Hasipoğlu, “ Türkiye’nin ve bizim Doğu Akdeniz’deki tüm arama ve sondaj faaliyetlerimizden vazgeçmemizi, Maraş, Ercan, Gazimağusa Limanının ise BM kontrolüne devredilmesini, limanların açılmasının ise ancak “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin izni ile açılabileceği konusundaki düşüncelerini ilettiler. Maraş ve Doğu Akdenizdeki faaliyetlerimizden rahatsız oldukları belliydi ve bu iki konuda daha ileri bir adım atmamamızı ve statükoyu korumamızı talep ettiler” şeklinde konuştu.
“CUMHURBAŞKANI TATAR’IN SORUSUNA YANIT VEREMEDİLER”
Hasipoğlu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın toplantının son sözü olarak “bir sonraki toplantıya kadar bizden statükoyu korumamızı istiyorsunuz (Doğu Akdeniz’deki arama faaliyetlerinden ve Maraş’ta daha ileri bir açılıma gitmememizden bahsediyorlar), peki sen bize uygulanan izalosyon ve ambargoları kaldırma ve Ercan’ın doğrudan uçuşlara başlaması konusunda bir adım atacak mısın?” sorusunu yönelttiğini ancak muhatabından herhangi bir yanıt alamadığını vurguladı.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Geçici Özel Temsilcisi Jane Holl Lute ve ekibinin bu görüşmeye çok iyi hazırlandığını ve ciddi emekleri olduğunu kaydeden Hasipoğlu, Kıbrıs meselesinin bir çok Genel Sekreterler ve özel temsilciler gördüğünü ve maalesef hiçbir Genel Sekreter’in Kıbrıs’ta bir uzlaşma sağlayamadığını belirtti.
Genel Sekreter’in kapanış açıklamasında ortak bir zemin olmasa bile, kendisinin bu arayıştan vazgeçmeyeceğini ifade ettiğine dikkat çeken Hasipoğlu, “Guterres ikinci kez BM Genel Sekreterliğe aday olacağını duyuyoruz, Kıbrıs meselesinde de geçmiş emeklerinin heba olmasını istemiyor” dedi.
Oğuzhan Hasipoğlu, “normalde, ortak vizyon olmadığı için bu sürecin çökmesi gerekirdi, Genel Sekreter bazı noktalar görmüş olacak ki, bu arayışı sürdürmek istedi, takdir ediyorum. Benim görüşmelerde kendisine ifade ettiğim husus, bizim hiçbir zaman görüşmeden kaçmayacağımızdır. Bununla birlike artık Kıbrıs meselesinin bir “Judgment Day”, bir karar gününe ihtiyacı olduğunu, bunu da yapacak olanın kendisi olduğunu ifade ettim. Ortak vizyon oluşursa, nasıl bir işbirliği yapacağımız konuşalım, eğer yok ise, herhangi bir ortaklığın olamayacağına dair BM’nin bir tespit yapması gerekmektedir. Ancak o zaman federasyona dayalı bir ortaklık modelenin son bulduğu tescil edilmiş olur.” şeklinde konuştu.
Günün sonunda, “oluşacak olan ortaklık tarafların anlaşmasıyla olabilir” şeklinde bir Güvenlik Konseyi kararı daha bulunduğunu belirten Hasipoğlu, “yıllardır federasyonu biz her iki taraf istediği için görüştük, şimdi bir taraf bunu görüşmek istemiyorsa, buna da saygı gösterilmesi gerekmektedir. Yeni bir 5+BM toplantısına kadar yine Lute’un diplomasi trafiğini sürdüreceğini düşünüyorum. Zaten kendisi tarafların pozisyonlarını çok iyi biliyor. En az iki veya üç kez adamıza gelip bizi ziyaret edeceğini düşünüyorum.” Dedi.
Muhalefetin Cenevre’de ortaya konulan önerilerle ilgili eleştirilerine de değinen Hasipoğlu, sözlerini şöyle noktaladı:
“Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs’ta doğuştan egemenlik haklarına sahiptirler. İktidarı da muhalefeti de bu ada üzerinde bizlerin Kıbrıslı Rumlar kadar egemen olduğumuzu kabul ettiğimize göre egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz uğruna masada mücadele verirken muhalefetten de destek beklerdik. Biz sadece bunca yıldır haksızlığa uğrayan Kıbrıs Türk halkının zaten var olan hakları ve bu hakların uluslararası zeminde mücadelesi için uğraşıyoruz. BM’nin geçmişte aldığı kararlar var deyip, sinip kalamayız, hele hele bu kararlar 1964 yılında alınan ve adanın tek kabul gören yöneticisini Kıbrıslı Rumları kabul eden bir karar üzerine inşaa edilmiş ise, bunu ortadan kaldırmamız gerekmektedir. BM kararları ve parametreleri değişmez değildir. Ancak bazı muhalefet partileri “federasyon dışında hiçbir alternatifimiz yoktur derler ise, işte o zaman Rum tarafının ekmeğine yağ ve bal sürersiniz. Rum tarafı bilir ki, Kıbrıs Türk tarafının kendileri ile federasyon dışında herhangi bir alternatifi yoktur, çaresizdirler, buna göre de uzlaşmaz tavırlarını sürdürüp federasyonu “tek egemenlikli” bir yapıya çevirmeye çalışırlar. Biz Cenevre”de ortaya koymuş olduğumuz bu pozisyonla artık bu çaresizlik sendromundan kurtulduk. Doğu Akdeniz ve Maraş konusunda çaresiz olmadığımızı, atacağımız adımların Rum tarafının iradesine tabi olmayacağımızı gösterdik. Oyunun kuralını değiştirdik bu toplantıda, Kıbrıs meselesi artık yeni bir boyut ve müzakere zemini kazanmıştır. Eşit şartlar sağlandığı zaman hepimizin görmeyi istediği ilerlemeyi elde edeceğimize eminim.”