KıbrısManşetSiyaset

Keşke!

“Eğer Cenevre’den de bir şey çıkmazsa, Rumlar bir daha bizim tarafa doğru el uzatamayacak ve zaten biz de uzattıkları tarafta olmayacağız”…

Yani yazacak konu çok ama bu günlerde, çözüm adına “umutsuz” olsak da Cenevre herhalde birinci gündem maddemizdir…

Cenevre toplantıları dün başladı. Bu yazıyı, toplantıların ilkinin yapıldığı KKTC saati ile 16.00’dan önce yazdım…

Ve yazmadan önce, birkaç bakanlık veya daireden geçtim; bir de Lefkoşa hisarlarını gördüm!

-*-*-

Daireler mi?

Kıbrıslı deyişiyle “dringa!”.

Dringa ne midir?

Abi, ağzına kadar dolu!

Tıka basa insan dolu!

Biz de televizyon programımıza tek başına “konuk” almaya korkuyoruz!

Gala ve eylem ha bir de siyasi parti buluşmalarını eleştiriyoruz!

Devlet daireleri insan kalabalığı!

Ve çoğu, “boşuna” gidiyor!

-*-*-

Kimisi “bakanın ahbabı”, kimisi “kahve içmeye” gelmiş onlarca insan!

Yazık ve de günah!

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’ni, siyasi olmayan, kimseden talimat almadan, bu konuda görüş belirtmeye davet etmek gibi bir patavatsızlığa girmek istemem ama rahmetlik Gaziverenli Behattin dayının, ünlü bir lafını hatırlatmakta fayda görüyorum: “Hayırce boyle?”

Nedir bu gereksiz kalabalık!

Yasaklayın abi yahu!

Kimse, iş takip etmek veya ne olursa olsun, bakanlık içine girmesin.

Kapısında, açık havada, başvuru kabul edilsin.

Gerekirse, çok elzemse, bakan dahil, dışarı çıkılsın, vatandaşla yüz yüze ayakta, kısa süre görüşülsün, derid varsa dinlensin, başvurusu varsa alınsın!

-*-*-

Koronavirüs salgını bitti mi?

Daha dün iki kişi ölmedi mi?

-*-*-

Ve hisarlar…

Lefkoşa Hisarları…

Dökülüyor!

Özellikle Cumhurbaşkanlığı ile Çetinkaya arasında kalan bölge tam anlamıyla felaket!

-*-*-

Egemen eşit iki devlet diyoruz ya; öteki egemen tarafta bu hisarlara insanlar gözleri gibi bakıyor; hatırlatmak istedim!

Atmayla, tutmayla “egemen eşit” olunsaydı, yarın sabaha kadar sekiz tane aynısından devlet kurar, bozardım!

Devlet kurmak, “Lego” marka oyuncak gibi bir şey değildir!

Lokma değildir!

Lahmacun hiç değildir!

“Al tarifini, yak ocağı, ateşle fırını pişir” olsaydı, her aşçının bir devleti olmaz mıydı?

-*-*-

Neyse!

Aklıma ne geldi biliyor musunuz?

Annan Planı!

“Keşke” diye yakınmayı, yanmayı, ölmeyi pek sevmem ama “keşke Rum toplumu Annan Planı’na evet diyebilseydi”…

Ayrıca “Keşke” diyerek suçlamayı da sevmem. Ancak şu andaki halimize bakar mısınız?

Sadece Kıbrıslı Türklerin değil ki!

Kıbrıslı Rumların hali de bence “istedikleri” gibi değildir!

-*-*-

Rumlara hep demişimdir; “Keşke, zamanında Özker Özgür’ü dinleseydiniz…”

Hep söylerim; Özker hoca, Rumlara, “… Anlaşalım, bir an önce lütfen anlaşalım” demiş ve yıllar önce uyarmıştı:

“… Bugün anlaşmazsak, yarın geç olacak. Şu anda anlaşmak için bir el uzatırsanız, o eli sıcak bir şekilde tutacak içten bir şekilde tokalaşacak insan bulacaksınız da yarın? Evet yarın, uzattığınız eli yutacaklar!!!”…

Tam böyle değildi elbette Özker hocanın sözleri ama tam da bunu anlatıyordu!

-*-*-

Yani gidişat nedir bilir misiniz?

Gidişatın görüntüsü, en basit anlatımla şudur:

“Eğer Cenevre’den de bir şey çıkmazsa, Rumlar bir daha bizim tarafa doğru el uzatamayacak ve zaten biz de uzattıkları tarafta olmayacağız”…

-*-*-

Haaa elbette Annan Planı öncesi çok fazla “keşke”miz bulunmaktadır…

Yani “keşke Osmanlı Ada’yı İngiliz’e kiralamasaydı…”

Keşke Lozan’da “Kıbrıs”, Misak-ı Milli dışında bırakılmasaydı!

Keşke Rum halkı Enosis denen ahlaksız, ruhsuz ve alçakça ihanete baş vurmasaydı!

Keşke, EOKA kurulmasaydı…

Efendim, EOKA olmasaydı, İngiliz Ada’dan gitmeyecekti!

İngiliz istediği için gitti, EOKA başarılı olduğu için değil ki!

EOKA da İngiliz’e karşı kurulmadı ki; EOKA’yı İngilizler ve Amerikalılar kurmadıysa, Limasol Limanı’na beni iskele yapsınlar, üzerime balıkçı teknelerini bağlasınlar!

Üstelik İngiliz gitmedi ki bu da ayrı bir gerçek!

İngiliz, yeterince üs ve toprağı kendine tutup, işine yaramayanı terk etti sadece.

Ve terk ederken, keşke içine büyük abdestini yapmamış olsaydı!

Öyle bir yaptı ki; hala hepimizin üzeri “mokludur!”

-*-*-

Keşke Makarios 13 madde meselesine yatmasaydı.

Baş vurmasaydı!

Keşke EOKA B kurulmasaydı…

Keşke Grivas, 10 sene önce ölseydi!

Keşke 15 Temmuz 1974 yaşanmasaydı…

-*-*-

Ve 1974 sonrası…

Evet doğrudur, keşke TMT de kurulmasaydı ve keşke 1974 müdahalesi de olmasaydı ama bazen, sanki onlar zorunluluktu dediğim ya da öyle düşündüğüm olmuştur!

Yani suçun büyüğünü, daha büyük olan Rum toplumuna bırakıyorum!

Keşke, büyük olan, büyüklük yapsaydı anlamına da gelebilir ki o büyüklüğü hiç yapmadı!

Evet hiç yapmadı!

-*-*-

Haaa keşke KTFD veya KKTC olarak “tapu” dağıtmak gibi bir yola baş vurmasaydık!

Keşke, nüfus konusunda daha akılcıl davranabilseydik veya “suç işlemiş” pozisyona düşmeseydik!

Nedir be senin dediğin, Türkiyeli kardeşlerimize laf mı sokuyorsun?

Elbette hayır!

Derdim “insanlar” değildir!

Derdim, hatalı siyasetlerdir!

-*-*-

Keşke KKTC ilan edilmeseydi!

İlan edildiyse, keşke o yıldan itibaren tanıtılması için uğraşılsaydı!

Şimdi çok geç kalmadık mı?

1983’te neden bağımsız devlet ilan ettiniz ki?

Bağımsız olmaması için mi bağımsız devlet ilan edildi?

Bu nasıl bir ruh hali veya mantık pozisyonuydu?

-*-*-

Keşke, İTEM Yasası olmasaydı…

Keşke, Türkiye’ye AB yolunda bazı iyileştirmeler sağlanması adına, Kıbrıslı Rumların tek başlarına “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla AB üyesi yapılması yolu açılmasaydı!

-*-*-

Keşkelerle dolu bir geçmişimiz var…

Günlerce sıralayabiliriz…

Bu yolda, illa ki, Rauf Denktaş’ları, Tahsin Ertoğruloğulları’nı, Türkiye hükümetlerini suçlamanın anlamı yok…

CTP de önemli ortaktır “keşke”lerimize!!!

-*-*-

Umarım, dilerim, yalvarırım; “Keşke federal çözümden vazgeçmeseydik” demeyiz!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu