Az buz değil; 660 yıldır Kırkpınar Ağası, yağlı güreşler arifesindeki çayırdaki güreşçilere yönelik ha’bire çağrı yapar; “Hoş geldiniz, sefâ geldiniz erler meydanına! Şeref verdiniz, zümrüt Kırkpınar’a! Besmele ile, Kispetleri çektiniz ince bele. Okudunuz, üflediniz hazret-i Pîr’e. Söğüt dalından odun olmaz! Moskof kızından kadın olmaz! Her ananın doğurduğundan pehlivan olmaz! Hey! Hey! Allah Allah İllallah. Hayırlar gele İnşallâh. Pîrimiz Hamza Pehlivan. Aslımız, neslimiz, pehlivan. İki yiğit çıkmış meydane, İkisi de birbirinden merdâne. Alta geldim diye erinme, Üste çıktım diye sevinme. Alta gelirsen apış, Üste çıkarsan yapış. Vur sarmayı kündeden at. Gönder Muhammed’e salevat. Seğirttim gittim pınara, Allah ikinizin de işini onara!” diye diye ve de özellikle kazanma ve kaybetmeyi sindirebilme merkezli “Alta geldim diye erinme, Üste çıktım diye sevinme” söylemleri her daim spor alanlarında kullanılan söylemlerdir.
Basketbol koçu Pat Riley, New York Knicks’e transfer olduğu zaman ilk toplantıda, oyuncuların gözlerine bakarak; “Arkadaşlar, bu sezon toplamda 25 maç kaybetmemizde herhangi bir sakınca yok” demiş. O sezon NBA’de toplamda 84 maçla finale gelinecekmiş. E 84 maçın 25’inde kaybetme hakkı olan bir takımın kaybetme stresi tabiyatıyla azalacaktır. İşte bu stratejiyle bizim adam Pat, daha ilk toplantıda bu konuşmayı yapmış olmalı!
E başka murad edilen ne olabilir? Bir defa Pat Riley’in basketbol kariyeri birçok başarılarla dolu. Neden bu antrenör kazanmak yerine kaybetmeyi dillendirmiştir? E bunun altında yatan nedenlerden biri de stres yönetimidir.
Bir takım her zaman kazanmaz. E her zaman da kaybetmez. Şampiyon takımlar genellikle hiç yenilmeyen takımlar değil, az kaybedip çok kazananlardır. Dolayısıyla bu yolculukta kaybetnek de vardır ve bu olay da doğal bir sonuçtur. Antrenör arkadaşlar genellikle kazanma üzerine dayalı konuşmalar yaparlar. E bu da hâliyle kazanma stresli bir takıma yol açar. Mağlubiyet durumunda da al başına belayı. Yöneticisi, sporcusu, medyası ve de taraftarı ha’bire eleştiri oklarını bizim antrenörün beline beline çakar. Suç kimde? Tabiî ki de ha’bire çevresine umut pompalayan antrenörde.
Sürekli olarak ‘kazanmak’ merkezli algıyı canlandırmak, bir süre sonra kazanma stresini de beraberinde getirecektir. Tabiî buna karşılık kaybetmeyi de alışkanlık haline getirmeyelim. Sonuçta her ikisinin de ulaşacağı noktada yoğun stres vardır. E lig maratonu esnasında da bu baskıyla var olmak hiç de kolay değildir.
E rakibi küçümseme durumları? Zinhar! Bir defa takımınıza rakibe saygı duymalarını öğretin zira rakibiniz kadar büyüksünüz. Ondan daha büyük değilsiniz! Sonuç mu? Mağlubiyet yönetiminde biliniz ki ‘kaybedince değil, vazgeçince kaybedersiniz’.