MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin akıldan yoksun Kıbrıs örneği, “Kıbrıslı Türklerin içişlerine karışmamak adayı Rumlara vermektir” şeklindeki haddini aşan açıklaması sonrasında, Türkiye’deki sosyalist akımın irademize saygılı tutumu, Türkiye halklarının yüz akı olmuştur ve bu yaklaşım halkımız için çok ama çok anlamlıdır. Dolayısıyla Türkiye’deki aydın düşüncenin Kıbrıslı Türklerin içişlerine karışılmaması gerektiğine dair söylemlerini takdir etmemek elde değil. Kıbrıslı Türkler olarak sosyalist akımın bu düşüncesine gerçekten inanmak istiyoruz. Zira Türkiye ile kurulan ilişkilerin düzeyi bu olmalıdır. Hatta gereken seviye yani kardeşlik düzeyine getirecek olan ilişki biçimi de budur.
Bunun aksi emir komuta yönetimi anlayışı içinde şekillenir ve elbette bu da kabul edilebilir bir ilişki biçimi olmaktan çıkmış olur, nitekim bugün Türkiye ile kurulan bağ bu şekilde yürütülmektedir..
Bir taraftan ayrı devlet hassasiyetini dış politika üzerinden talep ederken, bir taraftan da Kıbrıs’ın üç garantöründen biri olan Türkiye’nin etkin ve hissedilir tahakkümü altında bağımlılığı artırma çabaları beraberinde büyük bir tezatı getirmektedir.
Dolayısıyla Türkiye yetkililerinin bu konuda olması gerektiği gibi değil de, Türkiye’ye her alanda bağımlılığı artıran ilişki biçimini tercih etmesi sorunu derinleştirerek daha da sürdürülemez bir nitelik kazanmasına vesile oluyor. Oysa Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasında ilişkileri dinamitleyen ve birçok olumsuzluğu beraberinde getiren bu anlatışın artık terk edilmesi gerekiyor.
Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasında çok kuvvetli ve sağlam temeller üzerine inşa edilmiş tarihi bir bağ var. Bu bağın ortadan kaybolması asla mümkün olmadığı gibi, Türkiye’yi yöneten anlayışın kendi ideolojik görüşü temelinde Kıbrıs’ta yapmak istediği, arzuladığı yapı ve dayattığı yaşam biçimi bu tarihi bağlara büyük zararlar vermektedir. Bugün bunu hala görmezden gelmek, anlamazlıktan gelmek Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkileri tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar zayıflatmaktadır.
