Şu an Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomi ve geçim derdi tüm emekçilerin ana gündemi oldu. Siyasi görüşü ne olursa olsun ya da , oy verdiği parti, düşüncesi, kökeni, dili, dini fark etmeksizin tüm emekçiler ekonomi ve geçim temelli çok ciddi bir öfke içinde..
Bu nedenle siyasi iradeyi elinde tutanların altı boş vaatleri ve temelsiz söylemlerine kimse itibar etmiyor. Tabii ki bu düzenden bir şekilde yararlanan belli bir azınlık kesim dışında.. Onları da zaten biliyorsunuz.
Toplumsal derdimiz geçim!
Ekmek kavgası..
Konunun özü bu.
Ve fakat bu bir kader olmamalı.
Doğru yönetimlerle bütün bu sorunların aşılabileceğini hepimiz biliyoruz. Lakin siyaset kurumunun böyle bir gündemi yok.
Konunun en rahatsız edici yanı da sanırım budur. Oysa yapılması gerekenler belli.
TL’nin sürekli değer kaybı ve buna bağlı olarak gelişen enflasyonun olumsuz etkilediği yaşam koşulları, alım gücünün düştükçe düştüğü bir durum söz konusudur.
Halk büyük oranda satın alma gücünü yitirmiştir. Ve bu elbette çok büyük bir sorundur iktisadi alanda. Dolayısıyla yönetenlerin önceliği bu olmalıdır.
Bunun yanında ülkede mevcut kaynakların heba edilmeden olabildiğince doğru kullanmakla işe başlanabilir.
Kayıp ekonomi diye nitelendirilen kaynak kontrol altına alınabilir. Elbette bunun için çok sağlam kamu kurumlarına sahip olmak gerekiyor. Kamu çok açık ki ihtiyaçlara cevap verebilecek bir niteliğe sahip değil.
Bunu yetişmiş personel, araç gereç anlamında söylemiyorum.
İşlevsel etkisi gözle görünen kurumsal yapısı güçlü bir otoriteden bahsediyorum.
Kamunun yıllardır kemikleşen hantal ve işlevsiz yapıdan arındırılması gerekiyor.
Yani mevcut işleyiş anlayışı içinde tıkanan bir kamu var. Kamunun bu görüntüsü reel sektör üzerinde de olumsuz etkiye dönüştü.