Türkiye’nin eski bir siyasetçisi olan Bülent Akarcalı önceki gün Milliyet gazetesinde yer alan köşesinde “KKTC’de yol ayrımı” başlıklı yazısında Kıbrıs’ta iki devletlilik tezindeki kararlılığı ispatlamak için KKTC trafiğinin sağa alınması konusunda öneri yaptı.
Belli ki Türkiye’de kronikleşmiş vaka olarak Kıbrıs’a dair bilgi yoksunu bir beyefendi daha fikrini satmaya çalışıyor.
Bugün bu ülkede yüzbinlerce sağ direksiyon otomobil var, on binlerce de galerilerde mevcut, alt yapı, yollar, kavşaklar, işaret levhaları vb. hep sol trafiğe göre düzenlenmiş, tabii ki bir de yılların getirdiği alışkanlıklar var..
Yani birileri ego kabartacak diye bilgiden yoksun sırf yazmış olayım diye yazıyor, bazen de konuşuyor!
Kıbrıs’ın ayrı bir ülke olduğunu, farklı mevzuatlara sahip olduğunu bir türlü anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar.
Kıbrıs sorunundaki bilgisizliği geçtim BM kararları, uluslararası hukuk, AİHM kararlarından da ya bilgi sahibi değiller ya da hiçbir şeyi takmıyorlar.
Eski yeni siyasetçisi,, gazetecisi, köşe yazarı, aydını herkes ama herkes Türkiye’den bizim ülkemize dair bilgiden yoksun bir şeyler söyleme yarışına girdiler. Hatta önerilerde bulunma yetisi görüyorlar kendilerinde. Fakat gel gelelim kimse de Kıbrıs’ta yaşayan insanlar ne düşünür diye sorgulamıyor.
Maalesef hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs’ın kuzeyinde AKP tarafından oluşturulan mevcut siyasi otoritenin böyle bir anlayışı var.
Bu anlayış akıl almaz bir şekilde uluslararası hukukla örtüşmeyen, AİHM kararları ile uyumlu olmayan, Uluslararası camiaya ters düşen bir agresiflik içinde sürdürülüyor.
Söz konusu bu anlayış bizi yalnızlığa mahkum ediyor.
Bu politika Kıbrıs’ta çözümü getirecek bir zemini yaratmıyor. Bilakis adada mevcut durumun kalıcı olmasını sağlıyor. Adada ki statükonun devamından yana bir maksat güdüyor.
Velhasıl Türkiye’nin Kıbrıs Türk Liderliği eliyle masaya sürdüğü iki devletlilik politikasına uluslararası camiadan en ufak bir destek gelmedi ve belli ki gelmeyecek.
BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi de ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa hem kurumsal olarak bu politikanın karşısında durdular, hem de ülkeleri adına bunun asla mümkün olmayacağına dair tek tek görüş bildirdiler.
Bunun yanında AB kurumsal olarak böyle bir çözüme destek vermeyeceğini açık bir şekilde ifade etti. Lakin gözünü karartmış, çatışma kültürünü politik tavır olarak benimsemiş agresif anlayış BM Kararları, Uluslararası Hukuk, AİHM gibi unsurlara rağmen bunda ısrarlı.
Bu ısrarın hararetle savunduğu ve federatif çözümü reddettiği Kıbrıs’ta iki ayrı devlet temelli tez belli ki mevcut yapının korunmasına yönelik yapılan bir hamledir. Bunu artık görebiliyoruz.
Bu doğru bir politika değildir.
Kaldı ki Kıbrıs’ta BM kararları ortada dururken Türkiye’yi yönetenler de aslında iki devletli çözümün hiçbir zaman kabul görmeyeceğini bilmektedirler.