KıbrısManşetSiyaset

Siz bunun için mi siperlerdeydiniz?

Paranoya, aslında, doğru olduğuna dair bir kanıt olmamasına rağmen, insanların sizi izlemesi veya size karşı hareket etmesi gibi bir şekilde tehdit altında olduğunuz hissidir aynı zamanda…

Paranoya!

Türk Dil Kurumu’na göre, “Abartılı gurur, kuşku, sanrı, güvensizlik ve bencillikle belli olan bir ruh hastalığı”dır.

Paranoyaya tutulmuş kimseye “Paranoyak!” denir…

-*-*-

Gazetecilikte, habercilikte, “bir miktar güvensizlik” iyi bir şeydir…

Sürekli “kuşku” duymak da fena değildir aslında…

Ama bencilliğin, abartılı gururun gazetecilikte yeri olmaz…

-*-*-

Paranoya, aslında, doğru olduğuna dair bir kanıt olmamasına rağmen, insanların sizi izlemesi veya size karşı hareket etmesi gibi bir şekilde tehdit altında olduğunuz hissidir aynı zamanda…

Veya paranoya, bazı kişilerden sürekli şüpheleniyor olma halidir…

-*-*-

Mesela bizde en moda suçlamalardan biri “Rumcu” suçlamasıdır…

Veya bunun karşıtı, “Türkiye’nin işbirlikçisi”…

Bu suçlamaların kanıtı yoktur ama “paranoyak” olan kişi, kanıta ihtiyaç duymaz…

-*-*-

Sonuçta ne olursa olsun, paranoya ciddi bir ruh sağlığı problemidir…

-*-*-

Paranoyak birilerinin her türlü “şüphelenme” durumu, elbette “normal vatandaşı” da etkiler…

Etkileyebilir…

Haliyle, “dezenformasyon”, “manipülasyon” ve “propaganda” gibi “derin devlet işlerinde” paranoyak provokatörlere ciddi ihtiyaç vardır…

-*-*-

Geri kalmış demokrasiler, bu tür insanlarla doludur…

Totaliter rejimlerin tümünde, bu türden insanların “itibarı” elbette yoktur ama “kullanımları” yaygındır.

Asla “insan yerine konmazlar” ama pek de umurlarında değildir çünkü paraları ödenmektedir.

Gerçek bir tek dostları, sevenleri bulunmamaktadır.

-*-*-

Dediğim gibi, demokratik ülkelerde, bu tür insanlar bilinmez, görülmez, duyulmaz, değer verilmez, kendi hayatları içerisine kapalı; gerilim filmlerinde gördüğümüz her türlü sapık yaşam tarzına bulaşmış “film gibi” karakterlerdir.

-*-*-

Demokrasisi arızalı ülkelerde ise “müdür”lükler bile alabilirler…

Ülkeyi kendilerinin yönettiğine inanır pozisyonlara getirilebilirler…

Ama söylediğim gibi, tüm hayatları sevgisizlikle dop doludur…

-*-*-

Pek insan içine de karışmazlar…

Küçük gruplar içerisinde yer alıp, genellikle toplumdan çok kopuk bazı zevkleri olabilir…

Mesela siyasetin içerisindedirler ama aday olsalar, kendilerine oy verecek tek kişi bile yoktur.

-*-*-

Çamur atmak veya insanları kışkırtmak ve kendi kendilerine saldırtmak gibi de çok keyif aldıkları yanları olabilir!

Bir şekilde, sevilmemekten besleniyor olduklarını düşündüğüm bile olmuştur.

Hatta, nefret edilen insanlar olmanın kendilerine keyif verdiği konusunda da “çok ciddi paranoyağım” dersem yeridir!

-*-*-

Bu tip insanların attığı ya da atacağı çamur; atılanın “doğru” olduğunun en belirgin ispatıdır…

Yani bu tür kişiler eğer size, görüş ve siyasi duruşunuzla ilgili “çamur” atıyorsa, bilin ki o görüşünüz ve siyasi duruşunuz “ülkenizin, insanlarınızın, vatanınızın, devletinizin, kurumunuzun” yararınadır!

Sanırım beni anladınız!

-*-*-

Çamur atmanın asıl sebebi; atan kişinin hiçbir görüşünün olmamasını işaret eder!

Mesela siz “toprak reformu yapılmalı, tüm toprak köylüye dağıtılmalı” gibi örnekleyeceğim bir görüş savundunuz!

Bu türden kişiler, “hayır dağıtılmamalı” bile demez!

Anında size mesela “hain” der, “komünist” der hatta belki de “faşist” der…

Çünkü bu kişiler, Dünya coğrafyasında sadece sağ tarafta değil sol taraflarda da oldukça sık bulunmaktadır.

-*-*-

KKTC coğrafyası özeline bir bakalım…

Mesela bir gazeteci olarak, “Türkiye’den para gelmediğini yazamazsınız”…

Ya da “pandemi koşulları çerçevesinde kokteylli, maskesiz, bol hatıra fotoğrafı çektirmeli gala yapmak çok büyük yanlıştır – kendi koyduğunuz kuralları nasıl bu kadar hoyratça harcıyorsunuz?” diyemezsiniz…

-*-*-

Ülkede para kalmadığını bizzat Maliye Bakanı söylüyor…

Ama siz bu konuda bir şey diyemezsiniz…

-*-*-

Hatta biraz ileri gider ve “… Kardeşim, egemen eşit iki devleti savunabilirsiniz tabii ki, ama bunu savunmak açık bir şekilde çözümsüzlüğü savunmaktır” derseniz; bitersiniz…

-*-*-

Ne mi yapılmalı?

Bize düşen en ciddi görev demokrasinin bir cins içecek olmadığını artık iyice anlamaktır…

Birbirimizle kavga etmek yerine, ortak akılla geleceğimizi şekillendirmek zorundayız.

Ya da yok olup gideceğiz…

Üstelik, yok olmayı hak edecek hiçbir şey yapmadığımız halde…

Yok olmamak için, yıllarca siperlerde direnen, bugün 70’li ve 80’li hatta 90’lı ve belki de 100’lü yaşlarında olup hayatta kalan mücahitlere sormak isterim:

“Siz bunun için mi direnmiştiniz?”

Diğer Haberler

Başa dön tuşu