KıbrısManşetTürkiye

Ailemizden biriydi!

Çok değerli bir insanı, hayatımıza ciddi anlamda dokunmuş, bizi hep güldürmüş, mutlu etmiş birini yitirdik…

Bazı insanlar vardır, bir şekilde hayatınıza dokunur…

Onları çok seversiniz…

Belki bir sanatçıdır, belki bir sporcudur hatta siyasetçidir, devrimcidir…

Ne bileyim, akrabanızdır, ailenizden biridir…

-*-*-

Mesela dedem…

Babamın babası…

Mehmet İncirli…

İnsan torununu sevmez mi?

Bilmem, torunumu yok, olsa eminim severim…

Ama dedem beni farklı sevdi…

-*-*-

Mesela dayım…

Ahmet Teralı…

O, bütün herkesi çok sevdi…

Çok erken ayrıldı bizlerden ve sadece benim ya da ailesinin değil; tanıyan herkesin hayatına dokundu.

-*-*-

İlla ki çok yakınınız olması gerekmez…

Hiç tanımamış da olabilirsiniz…

Yani Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan isimleri, bizim çocukluğumuzun kahramanlarıdır…

Elbette siyasi yakınlık söz konusudur ama başka türlü bir dokunuştur onlarınki…

-*-*-

Neredeeeen nereye…

Johan Cruyff…

Maradona…

Sadece ekrandan izledim ikisini de…

Ama öldüklerinde çok ağladım…

-*-*-

Hugo Lloris, Tottenham’ın Fransız kalecisi…

Canımı istesin veririm…

Değişik bir duygu…

Aynı takımda top oynayan Güney Koreli Son Heung-min, kendi oğlum olsa, bu kadar severdim…

Vallahi Ekim’den ayırmam…

-*-*-

Farklı bir duygudur bu…

Anlatması kolay değil…

Futboluyla dokunmuştur yüreğime…

Ama belki de altıncı histir…

Açıklaması çok zor…

-*-*-

Cem Yılmaz, Ata Demirer, Yılmaz Erdoğan, Tolga Çevik, Şahan Gökbakar “vallahi da billahi da” kardeş ötesi sevdiğim karakterlerdir…

Güldürüyorlar…

Olağanüstü seviyorum insanları…

-*-*-

Adile Naşit öldüğünde üniversitedeydim; nenem öldüğünde o kadar üzüldüğümü hatırlamam yani…

Hala, her oynadığı filmi, ellinci, yetmişinci, yüz yetmişince kez izleyebilirim…

İzlerken gülümsüyorum…

-*-*-

Bir şey fark ettim; “güldürenlere” tutkunum…

Kemal Sunal’ın oğlu Ali Sunal’ı “Güldür Güldür”de izlerken, çocuk sahneye çıkar, “hah aha gardaşı oğlum” diye algılarım…

-*-*-

Aslında saymakla bitmez…

Mesela içki sofrasında Bülent Ersoy, “Dönülmez akşamın ufkundayım” diye şarkıya girsin, kesinlikle ağlarım…

Tek kelime anlamadığım halde, Dimitris Mitropanos söylesin, ben dinleyim… Bayılırım…

Hele hele “Marios Tokas”ın bestelediği, Neşe Yaşın’ın sözlerini yazdığı “Benim yurdum ikiye bölünmüş ortasından…” var ya; o şarkıyı Mitropanos’un ağzından dinlediniz mi?

Dinlemedinizse, dinleyin derim…

Tek kelime anlamam ama Giorgos Dalaras söylesin, saatlerce, her şarkısı beni inanılmaz mutlu eder…

Çoğu şarkılarında belki de hüzün vardır ama ben yine coşarım…

Mutlu olurum…

-*-*-

Çizgi roman kahramanlarım bile vardır…

Red Kit mesela…

Hastasıydım…

Hem çizgi romanlarını hem de çizgi filmlerini hasta seviyesinde takip etmişimdir…

-*-*-

Bazı mekanlar da beni çok mutlu eder…

Genellikle sahildirler…

Mesela Yeşilırmak sahili…

Ama bir de yıllarca “askeri bölge” diye gidemediğimiz, Yeşilırmak’ın meşhur Petra adacığınıın az Batısı var…

“Kumlu Deniz” diyoruz…

Gider, saatlerce oturur, kayaların üzerinde zar zor yürürüm, denize girerim ve mutlu olurum…

Hatta kendimi kaybederim…

-*-*-

Konuyu nereye mi getireceğim?

Türkiye Sağlık Bakanı’nın bir sözü aslında bu yazıyı yazmama sebep oldu…

Fahrettin Koca…

Ne mi dedi?

Dedi ki, “… Televizyon olan her evde aileden biriydi. Başımız sağ olsun.”

Evet, Rasim Öztekin için söyledi…

Rasim Öztekin yaşamını yitirdi…

61 yaşındaydı…

-*-*-

Hiç tanımadım…

Bir çok insan O’nu canlı olarak tiyatro sahnesinde izlemiş; ben izleyemedim…

Öldüğünü dün sabah televizyon programına hazırlanırken öğrendim…

Ve gerçekten yıkıldım…

Sanki, haftanın üç gecesi meyhanede kadeh tokuşturduğum biriymiş gibi geldi bana…

-*-*-

Benim aklım ermez ama, “… İsmail Dümbüllü’nün Münir Özkul’a devrettiği, Hasan Efendi’nin kavuğunu tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy’dan 2016’da teslim almış, geleneksel Türk tiyatrosunun simgesi olan kavuğu, sağlık sorunlarına işaret ederek, 21 Eylül 2020’de, oyuncu Şevket Çoruh’a teslim etmiş…”

Önemli bir şey olsa gerek!

Ancak, gerçekten bu tür semboller, unvanlar, ödüller beni hiç ilgilendirmiyor…

Beni ilgilendiren, çok sevdiğim, izledikçe beni çok mutlu eden bir insanı kaybetmiş olmak…

-*-*-

GORA’daki Bob Marley Faruk…

Kabadayı’daki Sürmeli…

Ve Sekesenler’deki Fehmi Baba…

-*-*-

Çok üzgünüm…

Çok değerli bir insanı, hayatımıza ciddi anlamda dokunmuş, bizi hep güldürmüş, mutlu etmiş birini yitirdik…

Yüreğimizde elbette yaşayacak ama çok erken gitmeseydi keşke…

Hoşça kal Bob Marley Faruk…

Bye bye Sürmeli…

Güle güle Fehmi baba…

Tiyatronun, sinemanın, Türk televizyonlarının, sanatın başı sağolsun…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu