Sokaktaki yangın büyüyor, farklı meslek gruplarından ve sektörlerden sesler yükselmeye devam ediyor.
Sanayi Odası, seyahat acenteleri birliği, otomobil galerileri, berberler ve kuaförler, toplu taşıma hizmeti, yiyecek ve eğlence sektörü gibi daha sayamadığım birçok iş kolu pandemi sürecinde sorunları ile baş başa bırakıldılar. Devleti yanında hissetmeyen birçok işletme maliyet hesabı içinde işyerlerinin faaliyetlerini tamamıyla durdurma kararı alırken, bazı işletmeler de işyerlerini satılığa çıkarmak zorunda kaldılar. Elbette içinde bulunduğumuz bu zor süreç sadece bizim ülkemize has bir durum değildir, lakin ekonomik yeterliliği olan her ülke bu süreçte tam bir dayanışma eylemi ortaya koyarak sürecin olumsuz etkilerini hafifletmiş ve yurttaşlarının mağduriyetlerinin acı verecek boyutlara ulaşmasını engellemişlerdir.
Bizim ülkemizin kıt imkanları dolayısıyla maalesef böyle bir eylem planının hayata geçirilmesi mümkün olmadığı gibi, kısıtlı olanakların da doğru kullanılmadığını görüyoruz.
Dolayısıyla hükümetin Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesinin önerileri doğrultusunda pandemi yönetimi ile ilgili aldığı kararların ekonomiye ne şekilde ve hangi oranda yansıyacağını öngören çalışmalar yapması gerekiyor. Eğer bu planlama yapılmaz ve süreç içinde iktisadi faaliyetler hedeflenen dinamizmi yakalayamaz ise bu ekonomide daha büyük kırılmaları beraberinde getirecek
Buradan hareketle küresel ölçekte kabul görmüş aşıya ulaşarak bu sorununun bir şekilde giderilmesi gerektiği sonucuna varıyoruz.
Zira aşıyı tedarik etmeden, aşılama kampanyalarını artırmadan hükümetin lokomotif sektör olarak nitelenen yüksek öğretim ve turizmi açmayacağını, ve kimsenin böyle bir riske girmeyeceğini hepimiz üç aşağı beş yukarı kestirebiliriz.
O halde içinde bulunduğumuz 2021 yılını da kaybetmemek için aşıya odaklanmalıyız.
Aşı tedarikindeki sıkıntıları aşmak ve aşıya ulaşıp randımanlı aşılama kampanyalarına hız kazandırmak hükümetin önceliği haline gelmelidir. Zira aşı yeni normalin anahtarı olarak karşımızda duruyor.
Bu planlamadan sonra ancak diğer adımları sağlıklı bir şekilde atmamız mümkün olacak. Kaldı ki 1 Nisan turizme başlama hedefi gerçekten varsa aşının dışında yoğunlaşmamız gereken bir de pazarlama konusu var. Ve tabiki Güney üzerinden gelen AB vatandaşları dışında kalan yolculara Rum otoritesinin koyduğu engeli kaldırmak için de diplomatik girişimleri sonuç alıcı bir yöntemle başlatmamız gerekiyor.
Haliyle burada aşıya ulaşmak yaşamsal öneme haizdir.
Malum son bir haftadır aşı yok.
Bunu ülkeye getirmek hükümetin sorumluluk alanı içinde olmasına rağmen ve tamamen insan odaklı bir eylem olmasına rağmen görüyoruz ki başta hükümetin başbakanı olmak üzere bunu siyasi bir şova dönüştürdüler. Oysa hükümetin en önemli görevlerinden bir tanesi de halk sağlığını korumaktır.
Nitekim Başbakan Ersan Saner’in Ankara dönüşü aşıyla gelebileceği konuşuluyor..
Belli ki böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor.
Yakın geçmişte örneklerini gördük.
Ersin Bey varsa para da var yaklaşımını unutmadık, şimdi de Ersan Bey varsa aşı da var uyarlamasını izlemek istemiyoruz.
Bu son derece çirkin bir anlayış.
Ve bu anlayışla aşı tedariki üzerinden birileri PR çalışması yapmaya soyunuyor.
Lakin bizim siyasi şova değil, aşı kampanyalarının aksatılmadan istikrarlı bir şekilde ve süratle devam etmesine ihtiyacımız vardır.
Aksi takdirde Nisanı da kaybedersek, birçok turizm işletmesi kapısına kilit vurmak zorunda kalacak.
Ki bu sadece turizm özelinde bir çöküş olmayacak.
Yüzlerce yan sektöre de domino etkisi yapacak.
Yaklaşık 1 yıldır kısıtlı açılımlarla iktisadi faaliyet yürüten birçok sektörün mali açıdan daralması bu sektörlerin yeni banka kredisine ulaşmasını mümkün kılmıyor. Ya da mevcut kredi taksitlerini öteleyerek ayakta kalıp faaliyetlerini sürdürmelerinin mümkün olmayacağını herkesin ama özellikle yönetenlerin iyice idrak etmesinde fayda vardır.
