KıbrısManşet

Bu da geçer ya Hu!

TL’nin her geçen gün Dolar, Euro ve Sterlin karşısındaki eriyiş hızı, pandemi nedeniyle yaşanan zorluklar, önümüzdeki yılın ilk ayını göremememizi sağlayabilir

“Hu” kelimesi, “Sufi literatürde” Allah’ı kastetmek için kullanılır.

Kıbrıslılar, “hade yahu” veya “hade yavu”yu, şaşkınlık ifadesi olarak çok sık ağızlarına alır…

Ama aslında “ya Hu”; “ya Allah” anlamına gelebilir… Hatta “gelir”…

-*-*-

Korkunç bir ekonomik kriz dönemine giriyoruz…

Bu konuda Lübnan’la benzer çok yanımız var ama “farklı” önemli bir yan daha söz konusu…

-*-*-

Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, hükümeti kurma görevini yeniden, geçen yıl büyük gösterilerin ardından görevini bırakan Saad Hariri’ye verdi. Hariri, teknokratlardan oluşan bir kabine kurup, ülkede giderek derinleşen ekonomik krize çare bulmaya çalışacak…

-*-*-

Birinci benzerlik; ekonomik krizin derinliği…

Pek farklı olduğumuzu sanmamak ve düşünmemek lazım…

TL’nin her geçen gün Dolar, Euro ve Sterlin karşısındaki eriyiş hızı, pandemi nedeniyle yaşanan zorluklar, önümüzdeki yılın ilk ayını göremememizi sağlayabilir.

-*-*-

Lübnan ile başka benzerliğimiz var mı?

Aslında “yoktu” ama son günlerde, “var” denilecek noktaya geldik!

Ülke, “etnik” açıdan bölündü!

Acıdır, yazıktır, ayıptır, günahtır ama ne yazık ki, artık KKTC’de de, eğer bazı inançlar bastırılamazsa, Lübnan’dakine benzer Sünni Gelecek Hareketi, Şii Emel Partisi ve Dürzüler, Hizbullah falan diye “ayrılacağız”… İsimler tabii ki farklı olacak…

-*-*-

Bazı inançların bastırılmasından söz ederken ne mi demek istedim?

En başta Türkiye’nin, bu bölünmeye “çanak tutmaması” gerekmektedir.

Bölünmenin sorumluluğundan kimse kaçmamalı… Bunu demek istedim…

-*-*-

Lübnan’da 50 yaşındaki Saad Hariri, yeni kabineyi kurmaya çalışıyor… Parlamentodaki 128 üyenin 65’i kendisine destek vermiş durumda…

Kıl farkıyla “rahat”…

Hariri, “Umutsuzluk derecesinde zorluklar çeken Lübnan halkına, ekonomimizi, toplumumuzu ve güvenliğimizi tehdit eden çöküşü durdurmaya kararlı olduğumu söylemek istiyorum” diyor…

-*-*-

Gerçekten durumumuz farklı değil…

Ekonomi, toplum ve güvenlik kesinlikle tehlikededir…

Umutsuzluk söz konusudur; hem de her açıdan!

-*-*-

Bizim Lübnan’dan tek farkımıza gelince…

Bu fark, aslında “Türkiye ile ilişkilerimiz” olmalıdır…

-*-*-

Lübnan’ın da Türkiye’si var…

Suudi Arabistan… Ama dikkat etmek şart; kıyas yapmak tam doğru olmayabilir…

Lübnan’da “yeniden sen kur” denilerek “başbakanlık görevi verilen” Saad Hariri’nin annesi; Suudi Kral Abdullah’ın yüze yakın kardeşinden biri…

Gerçekten abartmıyorum ama bildiğim kadarıyla, Kral Abdullah’ın kızkardeşlerinden biri, Saad Hariri’nin kendisi gibi “başbakan” olan multi milyoner babası Refik Bahaddin el-Hariri’nin eşi…

-*-*-

Çok büyük bir suikast sonucu öldürülen Refik Hariri, eski Suudi Kral Fahd’ın “ahbabı”ydı ve kızkardeşi ile evlenmişti… Kral Abdullah da Fahd’ın kardeşi değil mi?…

-*-*-

Neyse, yine de, Lübnan etnik açıdan o kadar bölünmüş ki; herkes “Suudi Kraliyeti” ile ahbap değil.

Bizde de herkes, Türkiye ile şu anda “canım gülüm” değil; hatta bazılarımız çok ciddi “sıkıntılı”… Hatta ve hatta neredeyse “düşman!!!”…

-*-*-

Yukarıda belirttiğim ve diyeceğim o ki; “bu sıkıntı”; hayra alamet değil!

İşimize yaramaz!

-*-*-

Ve haliyle, yemin ederek dün göreve başlayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a; UBP Genel Başkanı olup, akabinde de Saad Hariri pozisyonunu alıp hükümet kurmak için cırmalayacak kişiye, muhalefet partilerimize, sendikalarımıza ve tüm sivil toplum örgütlerine, “sakin olma” tavsiyesini “haddimi aşarak” da olsa, iletmek istiyorum.

-*-*-

Soğukkanlı, uzlaşıcı olmanın tam sırasıdır.

Çünkü konunun tüm uzmanları, önümüzdeki sürecin “korkunç kötü” olabileceği uyarısında bulunmaktadır.

-*-*-

Tabii ki en başta, “Kıbrıs’a karşı uzlaşıcı ve sakin” davranması gereken Türkiye’yi yönetenlerdir…

Elbette haddim değil, elbette ben de kim oluyorum…

Bu türden seslenişleri işitir gibiyim ama sorun, “Kıbrıs Türk toplumunun varlığının” ötesinde; meseleye “manevi” olarak bakmanın daha da ötesinde, “maddi ve fiziki ilişki” ile alakalıdır.

-*-*-

Neden mi?

Çünkü, Orta Anadolu bakışı konuyu farklı bilse de, Türkiye’nin bu Ada’daki varlığının “temeli” veya “yasal dayanağı”, “Kıbrıs Türk Toplumu”dur.

-*-*-

Kısa kesiyorum…

Seçim bitti…

Hatalarıyla doğrularıyla eğrileriyle eğer “uzlaşı” noktasında buluşulmazsa; “Hoşgeldin Lübnan”dan kaçamayacağız…

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Bir yanda Covid – 19 var…

Koronavirüs ölümcül bir illet…

Bu virüsün hepimiz adına öldürücü bir tehdit olduğunun farkındayız…

Bizim için ölümcül bir tehdit olmasının yanında, dünyamızı daha kaç yıl darmadağın edebileceğini, geleceğin nasıl şekilleneceğini de bilmiyoruz…

Kimse bilmiyor…

Dolayısıyla herkes kaygılı…

Bu tehlike veya bu gerçeğin karşısına geçip, “senden korkmuyorum uleyn” diyen Malkoçoğulları’nın, domalı vaziyette, ağza bir boru sokulu halde, “entübe” pozisyona geçtiği apaçık bir gerçek!

-*-*-

Yeni bir gelecek yeni bir “normal” var karşımızda ve ne yapacağımızı bilememenin; sosyalleşmekten kaçmanın, her türlü travmayı yaşamanın felaketleriyle her an karşı karşıya kalabiliriz.

Hatta karşı karşıyayız!

-*-*-

Bu nedenle, üstüne üstlük bir de “Lübnan”a dönersek; ki kısmen dönmüş durumdayız; altından kalkmamız çok daha güç; bedeli de kaldıramayacağımız kadar acı olur!

-*-*-

Bu da geçer ya Hu!

Evet, sevgili Allah’ım, bu da geçecek elbette…

Ama geçerken, bizi de beraber götürmemesi için, dikkatli mi dersiniz, temkinli mi dersiniz, sakin mi dersiniz, ağırbaşlı mı dersiniz, dayanışma içerisinde mi dersiniz…

Adına ne derseniz deyin; “Ben” diye düşünmeyi bırakıp, “Biz” diye düşünmeyi başarabilmeliyiz…

-*-*-

Bunun için bize lütfen yardım et ya Hu!

Ha bir de “yağmur” konusunda bizi ihmal etme ya Hu!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu