ManşetSpor

Gerçekler, doğrular ve gerçek yalanlar

Nike’ın reklam filmini bilmem hatırlar mısınız; “Amansız demek inatçı demek, sürekli demek. Amansız rakibine diz çökmez. Amansız zamana yenilmez. Amansız acıyı yener. Amansız kanının son damlasına kadar savaşır. Amansız ol” demişti emekli Fatih Terim. İşte, bazı sporcular amansız olur, bazıları da sürekli af diler pozisyonunda diz çöker karşı taraf önünde

Nike’ın reklam filmini bilmem hatırlar mısınız; “Amansız demek inatçı demek, sürekli demek. Amansız rakibine diz çökmez. Amansız zamana yenilmez. Amansız acıyı yener. Amansız kanının son damlasına kadar savaşır. Amansız ol” demişti emekli Fatih Terim. İşte, bazı sporcular amansız olur, bazıları da sürekli af diler pozisyonunda diz çöker karşı taraf önünde.

Başarısızlık çok çabuk alışkanlık haline gelen bir durumdur. Ötesinde de ‘Öğrenilmiş Yetersizlik’ vardır. Son menzili mi? O da ‘Öğretilmiş Çaresizlik’ hâlinde gerçekleşir vesselâm. Bu durumcukları da sevk ve idare etmenin tek yolu sporun özündeki başarı güdüsüne yoğunlaşmak ve bu konunun düşünürü olmak gerekir. İşte tam da bu anda olaya spor felsefesi dâhil yaklaşmakta fayda var.

Felsefe; Yunanca kökenli bir sözcük; “Seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum” anlamına gelen “phileo” ve; “sophia” anlamına gelen “bilgi, bilmek” kelimelerinden türetilmiştir. Bir nevi “Bilgi üretme sanatı, doğru düşünme sanatı” çerçevesinde giden bir durum bu bildik felsefe.

Filozof ise; bu bilgeliğe ulaşmaya çalışan araştırmacı kişidir. Neyse, çok da felsefe yapmadan konumuza dalalım biz. Bir defa ‘Kazanmayı bilmek’ veya ‘Kazanan tavır sergilemek’ her sporcunun harcı değil. Bu felsefik beceriler her türlü tekniğin üzerindedir. Bunun için de doğru felsefeyi ilke edinmek, sonra da basketbolu bir ilk’ler bütünlüğü içinde uygulamak gerekir.

Hani şu Jordan gibi, Maradona gibi, Messi gibi veyahut Lebron James gibi öldürücü oyuncular var ya, işte bu tip öldürücü/bitirici sporcuların kendine has düşünce yapıları vardır. İşin içerisine biraz bencillik, biraz takımcılık, biraz liderlik, biraz meydan okumacılık, biraz duygusallık ve biraz da maddecilik sokarak profesyonel yaşamlarını sürdürürler. E hâl böyle olunca da her 25 milyon sporcudan sadece 1 sporcu “yıldız” sıfatını alır ya, yukarıda belirttiğimiz sporculara da “samanyolu” sözcüğünü yakıştırırsak çok da abartmış sayılmayız hani! İşte bur’da ‘gerçekler, doğrular ve gerçek yalanlar’ söz konusu olur.

Yalanı geçiniz ama doğrular başka, gerçekler başka! Gerçek şu anki durumumuzdur. Doğrular ise olması gerekenlerdir. İlkeler sürekli olarak doğrular üzerine kurulmalıdır! Doğru ama kime ve neye göre doğru onu da Allah bilir! ‘Örneğin rüşvet vermek bazı durumlarda işimizi kolaylaştırır ve de bu istisnalar çoğalınca kaide olurlar’. E bu durum doğru mu? Asla ama geçerli bir durum olur.

Sporda da bu tip gerçek yalanlar çok. Örneğin her taraf ıslak. Yağmuru görmedim ama her taraf ıslak olduğuna göre yağmur yağmıştır. Doping de, şike de böyle bir şey işte mâlumunuz üz’re. E sürdürülebilir yaşamda, sürer durum şeklindeki sportif başarı zemini mi? E pek tabiî ki de bilim ve de teknoloji destekli düşünce dizini.

Çözüm mü? “Hiçbirimiz, hepimiz kadar akıllı değiliz” diyen bir Japon Atasözü var. ‘Düşün bilim’ de zaten bunu emrediyor. Komite tipi teşkilatlanmayla sporu yönetmek farz oldu. Nokta.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu