Erken seçim yerine mevcut yapıdan güçlü bir koalisyonla yeni bir hükümet modeli çıkma olasılığı var demiştim.. Lakin artık demiyorum.
Geçtiğimiz Pazartesi Meclis’teki durumu görünce özellikle azınlık hükümetinin demokrasiden uzaklaşan ve despot bir tavra dönen yaklaşımı sonrası bunun iyi bir fikir olmadığına kendimi ikna ettim. Hani derler ya, “umutsuz vaka” diye..
İşte Meclis’teki bugünkü durum da tam bunu anlatıyor bizlere..
Seçim tarihini belirlemek, Seçim ve Halkoylaması Yasası Değişikliklerini Hazırlamak ve Görüşmek Üzere geçici ve özel ad hoc komite, Pazartesi oy çokluğu ile onaylandı.
UBP-DP-YDP hükümeti bu karar ile toplumsal iradeyi, hukuku, Anayasayı ve Meclis iç Tüzüğünü bir kez daha yok saydı..
Buradan da anlaşılacağı üzere azınlık parmak hesabı ile çoğunluğa koşullara bağlı olarak erişince “ben yaparım olur” içgüdüsüyle hareket etti. Bu vakitten sonra da anlaşıldı ki, Mecliste hiçbir şekilde toplumsal yarar sağlayabilecek bir ortam kalmadı. Ne iktidar açısından, ne de muhalefet kanadından.
İşte bu nedenle de Mecliste temsil edilen muhalefet partiler bir karar vermek durumundadırlar.
Şöyle ki, böylesi bir anlayış karşısında daha ne kadar tahammül gösterip bu durumu halka karşı meşru kılacaklar?
Zira mevcut durumda Mecliste şu veyahut bu nedenle kalmaya devam ederlerse eğer, ki eğilim o yönde, o zaman da azınlık hükümetinin yasa tanımaz tutumuna meşruiyet kazandırmaya devam edecekler.
Dolayısıyla muhalefetin kararlı ve cesur adımlar atması gerekiyor.
Sine-i Millete dönmek bu aşamada yapılabilecek en doğru tercih olarak görünüyor.
Zira azınlık hükümetinin ülkeye ve tabiatıyla topluma daha fazla zarar vermesini önlemenin başka bir yolu yok gibi görünüyor.
Haliyle vakit meydanları harekete geçirme vaktidir.. Aksi bir tavır ise azınlık hükümetinin yanlışlarına ortak olmak anlamına geliyor.
Zira Mecliste bulunan muhalefet partilerinin de azınlık hükümetinin yanlışlarını önleyebilecek bir pozisyonu yoktur.
Meclis kürsüsünden yapılan konuşmalarla sınırlı kalan bir muhalefetin bundan daha fazlasını ortaya koyması gerekiyor.
Lakin böyle bir ihtimal çok zayıf muhalefet açısından..
Bu arada azınlık hükümeti , İş Yasasında da değişiklik yapmak istiyor. Üstelik böylesi zor bir dönemden geçerken bunu hayata geçirmeye çalışıyor.
Peki maksat ne?
Alın teri döken birçok emekçi insanın hakkını budamayı amaçlıyorlar, Bununla birlikte Toplu İş sözleşmesi güvencesi dışına emekçiyi kapının önüne koymaktır düşünülen.
Bu düpedüz vicdansızlıktır.
Üstelik Uluslararası Çalışma Örgütü
ilkelerine de uygun değildir bu yapılmak istenen..
Fakat belli ki birileri bunu yapın demiş.
Böyle bir anlayışın tahakkümü altında bir Meclisin topluma verebileceği bir şey kalmamıştır. Bu durumda yeni bir irade için şans verilmelidir halka, lakin müdahalesiz, hilesiz, hurdasız.
Bunun içinde her şeyden önce gerçek iradeye sahip çıkılmalıdır.
Bu ülkede hepimiz biliyoruz ki siyasi rant için gelişi güzel vatandaşlıklar verildi. Binlerce kişi sistemli bir şekilde vatandaş yapıldı Kıbrıslı Türklerin iradesini etkisiz bırakmak için.. Dolayısıyla verilen bu yeni vatandaşlıkların bir an önce durdurulması gerekiyor. Bununla birlikte verilen haksız hukuksuz adil olmayan vatandaşlıklar tekrar gözden geçirilmeli ve iptal edilmelidir..Eğer iptal edilemiyorsa seçme ve seçilme hakkını vermeyecek yasal bir düzenlemeye gidilmelidir.
Unutmayın ki bu ülkede her ay bine yakın yeni vatandaşlık veriliyor..
Bunun önüne geçilemez ise yapılacak bir seçimde sandıklara yansıyan irade Kıbrıslı Türklere ait olmayacaktır..
Lakin görüyoruz ki muhalefetin de böyle bir problemi yok. Nitekim Yüksek Mahkeme, Mecliste Ad Hoc Komitesi oluşturulmasına ilişkin davalar için tarafların mahkeme huzuruna çıktığını, tarafların mutabakatı ile istidanın 20 Eylül tarihine ertelendiğini duyurdu.
Yani yaklaşık 2 buçuk ay sonraya kaldı mahkeme.
Üstelik mutabakat ile hükümete zaman kazandırıldı muhalefet..
İnanın ne yazacağımı bilemedim!
