İlk aklıma gelenlerden; Buse Savaşkan, Emre Özkaram, Sami Hamidi, Hazel Oraç,
Taygun Artan Özcihan, Hakan Tazegül, Yiğitcan Hekimoğlu, Erten Gazi, Doğukan Ulaç,
Emre Ersoy, Bekir Devran Esendağlı, Aren Aybars, Ege Erülkü, Emre Kaplan, Merve
Çelebi, Sedef Nergiz, İbrahim Akgürcü, Salih Hafız, Cemre Bumin, Salih Oday, İbrahim
Yavuz, Ayhan Eroğlu, Akın Özel, Nehir Deniz, Hasan Samet Yılmaz, Nisan Atay, Umut
Akçıl, Bora Altıntaş, Cemal Direkci, Ali Osman, Demir Öztoprak, Murat Mendeli, Mustafa
Ülker, Ayşe Günerman veya Bahir Arnal size neyi ifâde eder? Neyse, filmi başına saralım;
Daha henüz 19-20 yaşlarındaydılar. Hayatlarının ilk baharında bir grup yüksek tahsilli genci
savaşmaları için Erenköy sırtlarına attık. ‘Kalemle değil, silahla savaş’ modunda çokça şehitler
verdik rahmetlere. Yazık, daha silah tutmayı bilmeyen elleriyle onları ateşe attık ve düşman
ateşiyle de yaktık kül ettik o toz pembe karakterleri. İşte, bu Erenköy Mücahitleri’ni anımsatan
bir şarkımz var ya bildik; “Dillirga’dan gece geçti, suyundan içttik ve de badem gözlü bir yar
sevdik de kendimizden geçtik” diye ulusal marş edâsında mırıldandığımız şarkıyı cumhuriyet
sonrası ulusal şarkı diye ilân ettik. Mâlum; sporda da ‘Tek Ülke, Tek Temsiliyet’ kuralı
işleyince göndere çektiğimiz KKTC’nin bayrağını tanımadılar yine bildik. E zaten kendimize
özel bir ulusal marşımızda yok! E hâl böyle olunca da dünya sporunun patronları uluslararası
spor organizasyonlarına katılımımız için bi’çare bizlere çare üretmek için çaba sarfettiler. Şöyle
ki; “Olimpiyat bayrağı verelim” dediler, kabul etmedik. “E onun yerine Avrupa Birliği
bayrağı verelim” dediler, onu da kabul etmedik. Hatta üstüne de “bir çakıl taşı da vermeyik”
dedik sözde! Kendimiz çaldık, kendimiz söyledik, kendimiz oynadık ve Dillirga ritminde dört
nesli kuruttuk. Sadece sporda mı? Hayır. Sanatta da, kültürel faaliyetlerde de en fazla Edirne’ye
kadar uzandık uzunca bir süreç. Hâlimizden memnunduk aslında taa ki cebimize birileri Avrupa
Birliği pasaportu koyana kadar. İşte or’da maymun gözünü açtı misâli gözümüzün önündeki
perde indi ve dünyayı daha yakından tanımayı ve onu daha yakından keşfetmeyi görev bildik.
Tabiî bu işleri yaparken olimpik sporcularımızı da hep ihmâl ettik. Sonuç mu? Projelenmek
lâzım zira öğretilmiş çaresizlik tavan.