KıbrısManşet

Siber: Oyum, yönetmeyi bilene!

Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçen, eski başbakan, meclis başkanı Dr. Sibel Siber, nasıl bir adaya oy vereceğini açıkladı

“BİZ BİLİRİZ’ DİYEN BİR LİDER… “En üst bilgisi olan insanlarla birlikte çalışabilen, ekip ruhu olan, egosu “Ben bilirim” değil, “Biz biliriz” olan bir yapıya ve liderliğe ihtiyacımız var…” Seçilecek cumhurbaşkanının iyi bir yönetici vasfı olması, ekip ruhuna değer vermesi, kolektif çalışma kültürü olması yeterlidir.”

“SİYASİ HIRSIM YOK” … “Siyasi hırsı olan bir insan olmadığımı beni eleştirenler gayet iyi bilir. Öyle olsaydı %100 seçilecek bir adayken ‘aktif siyaseti bırakıyorum’ diyebildim. Ben sadece siyaset gömleği sırtında olan ve onunla var olan bir kişi değilim. Boşlukta kalan, ille bir makama gelip de oturmak isteyen bir yapım yok.”

“HÜKÜMET YOK Ki”… “Ben ortada bir hükümet görmüyorum. İki ayrı parti oturuyorlar ve karar almaya çalışıyorlar. Ruh birlikleri yok. Hükümet tek bir vücut, tek bir organdır ve birlikte hareket eder.  UBP-HP’de böyle bir yapı yok. Aralarında rekabet var…”

“GERİ DURMAYI TERCİH ETTİM”…“Aday olmayı hep düşündüm. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamında neler yapılabileceğini iyi biliyorum. Çok adaylı bir seçim ve COVID-19 gerçeği var. Tüm bunları değerlendirince geri durmayı tercih ettim.”

GIYNIK ÖZEL- GİZEM ÖZGEÇ’İN RÖPORTAJI

SORU: Hekim kimliğinizle bilindiniz, sonrasında siyasete girdiniz. Sibel Hanım hep siyasetin içinde. Sibel Siber siyaseti çok mu sevdi de kopamıyor? Siyaset sizi yormadı mı?

“TOPLUMSAL DUYARLILIK DÜRTÜSÜ İÇİMDE HEP VARDI”

SİBER: “Benim şu an yaptığım şey siyaset değil çünkü hiçbir siyasi oluşumda görev almıyorum. Toplumu ilgilendiren ve doğru olduğuna inandıklarımı hakla paylaşma dürtüsü içimde hep var. Belki çoğu kişi bilmiyordur ama aktif siyasete girmeden önce de, yani 2009 yılında benim yine köşe yazılarım, toplumsal duyarlılıkla ilgili açıklamalarım hep vardı. Siyasette görünür olmak bir yana, bir de Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı gibi üst yönetim mekanizmalarında görev aldıktan sonraki açıklamalarım tabi ki daha bir farklı bakış açısıyla da değerlendirilir oldu.

SORU: Yaptığınız birçok açıklama sonrasında, ‘hep bir aday olma isteği var o yüzden bu tarz açıklamalar yapıyor’ denilerek, sizi sinsilikle suçluyorlar. Buna katılıyor musunuz? Bu stratejik bir şey mi?

“80 GÜNLÜK BAŞBAKANLIK SÜRECİM TOPLUMA OLUMLU YANSIDI”

SİBER: Tabi ki eleştiriler olacak. Neticede ülkemizde demokrasi var. Herkesin kendi düşüncelerini ve fikirlerini tartışması, konuşması ve söylemesi çok doğal. Ben 2017 yılı sonunda, genel seçimlerden önce milletvekili seçilme olasılığım çok yüksek olduğu halde aktif siyaseti bıraktığımı kamuoyuna açıkladım. Siyasi hırsı olan bir insan olmadığımı sanırım bunu söyleyenler de gayet iyi bilir. Öyle olsaydı ben yüzde yüz seçilecek bir adayken aktif siyaseti bırakıyorum demezdim. Çünkü hayatımda, yapacağım başka işler de var. Ben sırtında sadece siyaset gömleği olan ve onunla var olan bir kişi değilim. Aktif siyasetteki gömleğimi çıkarıp bir kenara astım ve hekim gömleğimi yeniden giydim. Boşlukta kalan ille de bir makama gelip de oturmak isteyen bir yapım yok. Çalışmayı çok seviyorum ve bulunduğum görev ve makamlarda da hep projelerle uğraştığımı çok iyi biliyorsunuz. Makam dürtüm olsa makamı olmayan ama çalışma gerektiren teklifleri kabul etmezdim. 80 günlük başbakanlık sürecimde toplumun ruhunda bir iyileşme olduysa beni anlatan budur. Bence bu 80 gün, ‘Sibel Siber ne yapmak isterin bir özetidir’ aslında diye düşünüyorum.

SORU: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olmayı düşünüyordunuz. Neden vazgeçtiniz?

“GERİ DURMAYI TERCİH ETTİM”

SİBER: Aday olmayı hep düşündüm. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamında neler yapılabileceğini bildiğim için çok daha işlevsel, çok daha aktif, çok daha kucaklayıcı bir yapı oluşturabilirdim. Ben Meclis Başkanlığı görevindeyken büyük bir heyecanla Başbakanı orta projeler yapmak için defalarca aradığımı belirtmek isterim. Hele cumhurbaşkanı makamının elindeki olanaklarla 5 yılda neler yapılabileceğini düşündükçe öyle bir istek ve arzu içimde vardı. Ama genel olarak bakıldığında, bizi çok adaylı bir seçim bekliyor. Dolayısıyla covid-19’un da başlamasıyla bu düşünceyi yeniden değerlendirdim. ‘Toplum sağlığı konusunda bilinçli birinin yer alması daha mı iyi olur?’ düşüncesi aklımdan geçti ama genel olarak baktığımda, bu kadar çok adaylı bir seçim ve tabi ki farklı farklı ilişkiler, bütçeler, tüm bunları düşününce motivasyonum pek artmadı. Seçmenin ne istediği, ne derece bu suni kampanyalara inanarak gidip oy vereceği, adayların karnelerini veya adayların yaptıklarıyla, icraatlarıyla, duruşlarıyla kendilerinde oluşturdukları güvene göre mi değerlendirecekleri yoksa bu kampanyaların, çıkar ilişkilerinin ve oy satın almaların egemen olacağı bir seçim mi olacak? Tüm bunları değerlendirince geri durmayı tercih ettim. Bir de toplumsal sağlığın tehdit altında olduğu bir dönemde köy, kahvehane gezip, evlere girmeyecektim. Hekim kimliğim ve insanlardaki bulaş riskinin ne kadar yüksek olduğunun bilincinde oluşum bunu engelleyecekti. Bunları üst üste sıraladığımda aday olmak cazip gelmedi.

SORU: Anketler seçime katılımın çok az olacağını işaret ediyor. Sizce de öyle mi olacak?

“SEÇİM HALKIN UMURUNUNDA DEĞİL”

SİBER: İlk defa bu kadar ruhsuz bir seçim dönemi yaşıyoruz. Ben mesleğimden ötürü halkla yakınım ve ilk defa seçimin ‘s’si geçmiyor. Kimsenin umurunda değil gibi bir hava var. Hem toplum sağlığı hem ekonomik sıkıntılar insanların gerçekten çok zor bir süreç yaşamasına neden oluyor. Okullar, ekonomi, sağlık ve birçok konu insanımızı daha çok tedirgin ediyor.  Seçim sandıklarına gitmek, kapalı ortamlarda insanları toplamak bir daha değerlendirilmeli. Hekimlerin seçimlerle ilgili nasıl bir tavır takınacaklarını bilmiyoruz. Tüm gelişmeler değerlendirildiğinde 65 yaş üstünün sandığa gidip oy verme noktasında olmayacağı da ortada. Ayrıca, Kıbrıs sorununun çok fazla heyecan yaratmadığı bir dönem, dolayısıyla o yönden de bir düşüklük var. İkincisi şu anda toplumun merkezinde olan konular seçimle ilgili değil. Üçüncüsü, bu adaylardan herhangi birinin kazanması durumunda insanların sosyal yaşamlarında ve yaşam kalitelerinde bir iyileşme olacağına dair bir inanç yok. Yani bu bir genel seçim veya hükümet seçimi olsaydı farklı bir heyecan olabilirdi ama toplumun Kıbrıs sorununda bir çözüm olacağına inancı da yok.

SORU: Sibel siber sandığa gidecek mi?

“SANDIĞA GİTMEMEK OLMAZ”

SİBER: Sibel siber’in görüşü her zaman sandığa gitme yönündedir ve benim başbakan olduğum dönemde de yine sandığa gitmeme çağrısı yapılıyordu. Ben o zaman ‘sandığa gitmemek ülkeyle umudu yitirmek demektir. Ülkeyle umudumuz var olduğu sürece bizim sandığa gitmemiz gerekir’ diye çağrıda bulunmuştum. Toplum sağlığı tehdit altındaysa sandığa gitmeme durumu olabilir. Sağlık yönünden riskli bir durum oluşturulacaksa sandığa gitmeme çağrısı yaparım ve sandığa da gitmem ancak demokratik süreç içinde mutlaka sandığa gidilmesi gerektiğine inanıyorum.

SORU: Sibel Siber’in adayı kim?

“ÖNEMLİ OLAN HALKI İNANDIRMALARI”

SİBER: Henüz bir karar vermedim, tüm adayları değerlendiriyorum, dinliyorum. Herkes bir değerdir. Her adayın kendine özgü artıları ve eksileri vardır. Böyle bir adaylık konumuna gelmiş kimselerin artı değerleri vardır, özgüvenleri vardır. Cumhurbaşkanlığı görevini yapabilecek yetenekte olduklarına inanıyorlardır. Önemli olan halkı inandırmaları ve projeleriyle, duruşlarıyla, verdikleri cevapla halk üzerinde olumlu pozitif etki yaratmalıdır. Bunları izleyeceğiz. Henüz kampanya süreci devam etmektedir.

SORU: Adayların propagandalarını takip ediyor musunuz?

“PAHALI HARCAMALAR TOPLUMDA HOŞ KARŞILANMAZ”

SİBER: Tabi ki yine bu pandemi süresinde olduğu için eski şaşaalı kampanyaları görmüyoruz. Ama şunu da söylemek isterim, gerçekten ülke ekonomik kriz ve çok zor durumda olan sektörler var. Bu dönemde aşırı para harcamaları, lüks restoranlarda yemekli organizasyonlar topluma itici gelecektir. Eskiden bunlar adaylara pozitif katkı yapardı ancak şu an hem toplum sağlığı açısından kötü bir etki yaratır hem de böylesine pahalı harcamalar sanırım hoş karşılanmayacaktır O yüzden de kampanya sürecini olabildiğince minimalist tutup, güçlü iletişim araçlarıyla kendilerini ifade edebilirler.

SORU: Anketleri inceliyor musunuz? Sizce de ikinci tur Sn. Akıncı ve Sn. Tatar arasında mı geçer?

“GÜÇLÜ ADAYLAR VAR”

SİBER: Tabi ki partilerde ön planda olduğu için ve Sayın Akıncı’da mevcut cumhurbaşkanı olduğu için bulunduğu konumdan ötürü güçlü adaylar. UBP ülkenin en büyük partisi, CTP’nin de adayı var. Dolayısıyla güçlü partilerin adayları bu sıralamada var gibi gözüküyor ama anketlerle ilgili ne derece güven duyduğumu sorarsanız, şu anki açıklamalar bende güven uyandırmıyor. Çünkü ilk zamanlar algı anketleri ön plandadır. Anketler fikir verir ama tek başına anketlere bakarak bir sonuca varılamaz.

SORU: Kadın aday olmayışını bir eksiklik olarak görüyor musunuz?

“KADINLARIMIZI DAHA FAZLA CESARETLENDİRMELİYİZ”

SİBER: Evet görüyorum. Ben olduğum için değil. Genel olarak baktığınız zaman 9 erkek aday var. Dolayısıyla, ülkenin nüfusunun yarısı kadınken 9 aday arasında hiç kadın aday olmaması aslında genel profili pozitif göstermez. O nedenle kadın örgütlerinin bu yönde kadın adayları teşvik edici, cesaretlendirici çalışmalar yapması gerekirdi. Bütün gelişmiş ülkelerde kadının güçlendirilmesi yönünde çalışmalar var. Bizde neden kadın adayların olmadığını çok fazla sorgulamıyoruz ama başka ülkelerin kadın yöneticilerini hayranlıkla takip ediyor, paylaşıyoruz. Sadece kadın olduğu için değil, donanımlı, bu işi yapabilecek yetenekte kadınlarımızın görünür olmasını sağlamak çok önemli. Ülkemizde çok iyi yöneticilik kabiliyeti olan öyle kadınlarımız var ki bu kadınlarımızı cesaretlendirmek ve görünür kılmak çok önemli diye düşünüyorum.

SORU: Hükümet miadını doldurmuş gibi bir profil çiziyor Bu ülke bir seçimi daha kaldırır mı ve bir seçim daha olursa değişiklik olur mu?

“KÖKTEN SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYACIMIZ VAR”

SİBER: “Bir beklentim olmadığı için beni heyecanlandıran ne genel seçim ne de mevcut seçimdir. Halk da bu sistemle bir şey olmayacağını artık anlamış ve yeni sistem arayışına girmiştir. İnsanların yaşam kalitesinde olumlu kökten değişim yapabilecek bir sistem lazım. Küçücük bir ülkeyiz. Büyük ülkeler için pilot uygulama yapılacak kadar küçük bir ülkede bunlar olmadıysa ve olmuyorsa sadece siyasi partileri eleştirmeyelim. Gelin hep birlikte sistemi konuşalım. Ya mevcut sistem iyileştirilecek ya da yapımıza uygun bir sisteme geçeceğiz.

Milletvekillerinin bakan olmayacağı veya bakanların bürokratlardan oluşacağı ya da milletvekillerinin bakan olması halinde milletvekilliğinden istifa edeceği ve bir sonraki dönem aday olmayacağı bir model seçmeliyiz ki bu model ilk defa Siber hükümetinde uygulanan bir modeldir. Siber hükümeti ilk teknokrat hükümettir ve ilk defa halkta pozitif algı yaratan, ‘aman bu hükümet gitmesin’ denilen bir hükümettir. Bu niye böyledir sorusu sorulduğunda ise aslında altında yatan sebep bir seçim gailesi olmamasıydı ve bakanların, merkeze toplumu koyarak onlar için çalışmalarıydı. Böyle bir yapıya ihtiyacımız var. Aksi halde eski model bir siyasetle yeni bakanlar göreve gelse de toplum yaşamında olumlu pozitif ivme yakalanamayacak. O nedenle artık sistemin masaya yatırılması ve bir ameliyat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece semptomatik tedaviyle bu iş olmaz. Ameliyatla kökten halledilmesi gereken bir yapıdayız. Sistem artık bunu gerektiriyor.

SORU: UBP-HP koalisyon hükümeti pandemi döneminde de kendilerini şanssız olarak niteleyebilirler ama bu süreci sizce nasıl yönettiler? Bu hükümete baktığınızda ne görüyorsunuz?

“ORTADA BİR HÜKÜMET YOK”

SİBER: Ben ortada bir hükümet görmüyorum. İki ayrı parti oturuyorlar ve karar almaya çalışıyorlar ama karar sonrası bir ruh birliği olmadığını zaten açıklamalarından görüyorsunuz. Bir koalisyon ortağı çıkıp ‘ben istedim ama yapmadılar’ açıklaması yapıyor. Böyle bir şey olmaz. Hükümet tek bir vücut, tek bir organdır ve birlikte hareket eder. Masa başında tartışırlar ama hangi fikir galip gelirse onun altında imzaları vardır. Çünkü bu Bakanlar Kurulu kararıdır. Bu karardan sonra dışarıya çıkıp medyaya, basına bu karar aleyhine açıklama yapılmaz. Öyle bir devlet geleneği yoktur. Dolayısıyla bir hükümet görmediğimi yinelerim. Ortada bir rekabet var aslında. Çünkü iki parti başkanı da aday. Biri Başbakan diğeri Başbakan Yardımcısı. Ortak kazanım yaramayacak diye düşünüyorlar. Halbuki öyle düşünmeseler hem kendileri hem de toplum kazanacaktı. Böyle bir yapıyla hükümetin çok fazla yürümeyeceği ortadadır.

SORU: Bu süreçte Başbakanlık Sağlık Kurulu’nun başına getirildiniz ama sonra bırakıp gittiniz. Kalbiniz kırık mı? Yoksa inancınızı mı yitirerek gittiniz?

“BENİM GAYEM TOPLUMA YARDIM ETMEKTİ, HÜKÜMETE DEĞİL”

SİBER: Kalp kırıklığı değil bu. Bu üzüntüdür. Ben toplum merkezli bir çalışma için o görevi kabul ettim. Benim gayem topluma yardım etmekti, hükümete değil. Kendimi bir sistemsizliğin içinde bulduğum için ne kadar uğraştıysam da olmadı. Zaten o sistemsizlik halen devam ediyor. İyi niyet başkadır. Kişileri suçlamak istemiyorum ama yönetim becerisi çok farklı bir olaydır. İyi insansınız ama yöneticilik kabiliyetiniz veya yöneticilikle ilgili deneyiminiz, bilginiz yok ve öğrenmek de istemiyorsunuz. Böyle bir zihniyet tabi ki kaybeder, kaybettirir. O nedenle çok daha pozitif, halkla ilişkilerle çok daha güven verici bir yapıda ilerleyebilirken şu anda derin bir belirsizliğin içindeyiz. Güven kaybı oluştu mu başarılı bir süreç yönettiğiniz söylenemez. Hastalar devlet hastanesine gitmekten korkuyorsa, ekonomik durumu da özel hastaneye gitmek için iyi değilse ve buna rağmen yine de ‘evde kalayım varsın öleyim’ diyorsa ortada büyük bir sorun vardır.

SORU: Peki, son olarak, Sibel Siber neye göre oy verecek?

“BEN DEĞİL, BİZ DİYEN BİR LİDERE İHTİYAÇ VAR”

SİBER: Liderlik iyi bir yönetim kabiliyetidir. Her şeyi biliyorsunuz anlamına gelmez. Kıbrıs sorununu en iyi bilen mi yoksa çevre veya sağlık konusunda en iyi olan mı değil, çok iyi bir yönetim vasfı olan ve konuların uzmanlarını etrafında toplayabilen, ayrıca çalışma gruplarını oluşturabilen bir yapıdır bizim istediğimiz. Yoksa seçilen, bakan olan, başbakan olan, her konuda en üst bilgisi olan insanlar değildir. En üst bilgisi olan insanlarla birlikte çalışabilen, ekip ruhu olan, egosuyla hareket eden, ‘ben bilirim’ diyen değil ‘biz biliriz’ diyebilen bir yapıya ihtiyacımız var bizim. Halk ne bekler? O koltuğa oturanın her şeyi bilmesini bekler. Siyasetçilerimiz hiçbir zaman ‘ben bu konuyu bilmiyorum’, ‘bu konuda bir fikrim yok’ demez. Ne sorarsanız sorun mikrofon uzatınca konuşmaya başlarlar. Anında, doğru ama yanlış yanıtlar veriliyor. Çünkü içgüdüsel olarak bilmediğini belli ederse ayıp olacağını düşünüyor. Bunlar da çok önemlidir. Kendisini o makama halk seçmiştir ama en iyi bildiği veya en iyi olduğu için değil. Sağlıkla ilgisi olmayan bir kişi de Sağlık Bakanı da olabilir. İlle de sağlık bakanlarının doktor olması gerekmiyor. Çok iyi bir yönetici vasfı olması, ekip ruhuna değer vermesi, kolektif çalışma kültürü olması yeterlidir. Çok daha iyi bir yönetim olabilir o nedenle benim beklentim de budur.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu