KıbrısManşetSiyaset

Türk Bayrağı yakan Samson, bir vatandaşımız ve bir milliyetçimiz!

Biz sustukça, meydanı boş sandılar; ekmeğimizle, çocuklarımızın rızkıyla oynamayı da milliyetçilik sayıyorlar!

Ona buna yalakalık olsun diye sevmedik biz Türkiye’yi…

Türkiye’de okuduk, hem de bedava ve o ülkeye aşık olduk…

İnsanlarına da…

Ayırmadan…

-*-*-

Şu ya da bu Türkiyeli siyasetçiye de “bizimle aynı düşünmedi” diye sövmedik…

Evet, eleştirdik…

Eleştirmeye de devam edeceğiz…

Ama asla küfür etmedik…

-*-*-

Haaa Kıbrıslı, Türkiye’dekinden farklı olarak; siyaset nedeniyle kimseden nefret etmedi…

Kendi hesabıma söyleyeyim, siyaseti nedeniyle en çok eleştirdiğim siyasetçi; kişi olarak en sevdiğim insan da oldu çoğu zaman…

-*-*-

Ama hepsinden önemlisi, biz hiç bir ulusun, kutsal değerlerine  asla hakaret etmedik…

Hele hele de bayrağa…

Ama özellikle de Türkiye Cumhuriyeti’nin Bayrağı’na…

-*-*-

Denktaş’ı çok eleştirdik…

Siyasetini de…

“Fotoğraf çek gayrı; bırak git” dedik…

“Fotoğrafçı Rauf dayı” diye de yazdık…

Ama, asla, “Denktaş ölsün” demedik…

-*-*-

Bazı siyasetlerle evet dalgamızı da geçtik…

Türkiye takımlarının, Kıbrıslı Rum takımlarla maç yapıyor olmasına güldük mesela!

Neden mi güldük?

Çünkü “şaka” da ondan canım!

Şaka!

Veya “şaka gibi!”…

Tanımadığın ülkenin takımıyla nasıl maç yapıyorsun ve tanıdığını söylediğinle neden yapamıyorsun?

Olay buydu!

-*-*-

Kimsenin siyasi görüşü bizden farklı diye, “ekmeğinden edilmesi için uğraşmadık”…

Hep insan olduk…

İnsanca yaklaştık…

Hatta mesela cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, “insani desteğimizi”, siyasi desteğin önüne çıkardık.

Neden?

Çünkü Hasan, Mehmet, Ayşe; mevcut durumda bir şey fark etmeyecekti!

-*-*-

Veya şu örneği vereyim; Akıncı son seçimi kazansaydı, belki de 800 milyon TL dünkü gibi bu kadar kolay gelmeyecekti!

-*-*-

Siyaseten veya insanlık açısından şunu ya da bunu desteklerken, ötekilerinden nefret etmedik hiç!

-*-*-

En önemlisi hiç yalan söylemedik!

Ve en önemlisi parmağımızın arkasına saklanmadık!

Ve yine en önemlisi objektif olmayı hiç bir şartta ve de şurtta bırakmadık!

-*-*-

Ailemizden de hep bu ülkeyi çok sevmeyi öğrendik…

Mesela, tanıyan – bilen bilir, Erol Teralı dayımdır…

Erol Teralı, bir TMT kahramanıdır, efsane bir mücahittir ve ölümüne bir öğretmendir…

Merhum Ahmet Teralı da dayımdır…

“Milliyetçilik, bayrak, vatan, Erenköy” mü dediniz!

Ahmet Teralı derim…

İnsanlık, adamlık, insan sevgisi ve öğretmenlik mi dediniz?

Bir kez daha Ahmet Teralı derim…

-*-*-

Fadıl İncirli amcamdır…

Amcam, gerçek bir kahramandır…

Salon milliyetçisi değildir…

1964’te Erenköy’de; 1974’te Yeşilırmak’ta; hep önlerdedir…

Arkadaşları kucağında şehit düşmüştür…

Kurşunlarla, bombalarla dalga geçen; hala ülkesi için ölmeye hazırdır…

Öğretmendir…

-*-*-

Annem, babam, hem mücahittir, hem öğretmendir…

Babam Sıtkı İncirli ve en küçük dayım Yalçın Teralı; yıllarca askerlik yapmıştır…

Üçer ay esir yatmıştır…

Ailemin ve benim; bu ülke için toplam hizmetleri “hani mücahitliği de ikiyle çarpıyorsunuz ya”, belki de bin senenin üzerindedir.

Hem de tek kuruş beklemeden!

Tek kuruş talep etmeden!

-*-*-

Bunları neden mi yazıyorum?

Övünmek için değil elbette!

Ama bazılarının bilmesi lazım!

-*-*-

Bazıları bilmelidir ki, annem, evet Selahattin Demirtaş’ın hapisten çıkmasını savunan 80’lik bir devrimcidir…

Ve bazıları bilmelidir ki; aynı annem, Türk Bayrağı’na hakaret etsem, gözünü kırpmadan beni dilim dilim doğrayacaktır!

-*-*-

Ve bana “hain, ajan, şu, bu” diye yazan bir kaç kişiye gelince…

Çok ilginçtir…

Bunlardan bir tanesinin dedesi, İngiliz döneminde bölgenin İngiliz kumandanlarıyla ahbaptır…

Daha da ilginçtir, 1955’te gizli olarak kurulmasına rağmen, bölgenin EOKA’cı önde gelenleri ile bir yolunu bulup, adeta kardeş olmuştur.

Ve hepsinden daha ilginci, aynı kişi, 1958’den itibaren de Denktaş’ın “adamı”dır!

Sonra da ganimetin sahibi tabii ki!

-*-*-

Ve hepsinden en ilginci; içlerinden bir diğeri, bu ülkede “Türk Bayrağı’nı yakan” evet yanlış okumadınız; “Türk Bayrağı’nı ateşe veren” biridir…

Şaka yapmıyorum!

Amacım, kendileri gibi çamur atmak da değildir!

-*-*-

Kıbrıs’ta üç tane çok bilinen bayrak yakma vakası vardır.

Birincisi, faşist EOKA’cı Nikos Samson’un, Küçük Kaymaklı’ya girdiği zaman Türk Bayrağı’nı yakmasıdır.

İkincisi ise bir vatandaşımızın, siyasi iltica modası döneminde, İngiltere’den sığınma talep edecek diye, İstanbul’daki havaalanına indiğini fark etmeden, burada, Türk polislerin önünde bayrak yakma teşebbüsüdür ki başına geleni tahmin edebilirsiniz; patates püresi edilmiştir.

Ve üçüncüsü, bugün herkesi hain ilan eden, ünlü eski komünist – sonradan milliyetçinin Türk Bayrağı yakması olayıdır.

Bu anlattığımın şahitleri hayattadır…

-*-*-

“Hastadır” dedik; yazmadık…

“Büyüklük bizde kalsın; adam taraf değiştirdi, mecburen bu tür şeyler yazar ki, efendilerine sadık olduğunu göstersin” dedik, yine yazmadık…

“Yaşına hürmet” dedik, yine yazmadık ama artık yeter…

-*-*-

KKTC’de, Türkiye’deki bazı odakların temsilcisi bu adamsa; o odaklara acıyorum…

KKTC’de, Türk milliyetçiliği bu adam veya adamcıklara kalmışsa, üzgünüm ama Türk milliyetçiliğine daha çok acıyorum…

-*-*-

Ve Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi’ne ve öteki yetkililerine de çağrımdır; Cumhurbaşkanınız Recep Tayyip Erdoğan’a, Annan Planı referandumu yıllarında açık açık küfreden de aynı insan veya aynı bir kaç kişidir…

Artık yeter!

Biz sustukça, meydanı boş sandılar; ekmeğimizle, çocuklarımızın rızkıyla oynamayı da milliyetçilik sayıyorlar!

Evet, artık yeter!

-*-*-

Mutlu Noeller!

“Haydi, hemen beni ihbar edin; bu hain, Hristiyanların Noel’ini da kutladı” deyin!

Haydi ama!

Ne duruyorsunuz?

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu