DünyaManşet

Ünlü yazar Havva Tekin’den eleştiri: İlk şaştığım ismi oldu

Ankara'da yaşayan Kıbrıs Türkü ünlü yazar Havva Tekin 'in "Bir Zamanlar Kıbrıs" dizisine yaptığı eleştiri

Ankara’da yaşayan Kıbrıs Türkü ünlü yazar Havva Tekin ‘in “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisine yaptığı eleştiri
*
“Sevgili dostlarım baştan söylüyorum bu uzun bir yazı ama daha azını yazamadım. Yazamazdım. Kıbrıs diye başlayıp bir pespaye hal alan dizi için konuşmam şart olmuştu. Sevgilerimle…
Bir Zamanlar/ KIBRIS… !!!
Kıbrıs ile ilgili bir dizi yapıldığını fragmanlarından öğrendik. İlk şaştığım ismi oldu. Bir zamanlar Çukurova dizisindeki ismi alıp kullanmak gibiydi “Bir Zamanlar Kıbrıs”. Garipti. Düşünüp taşınmışlar koyacak isim mi bulamamışlardı. Ön yargılı olmamak için bunu es geçtim. Fragmanlar da pek bir şey söylemiyordu. Bekledim. Birinci bölüm ekrana geldi. İzlemeye başladım. Dizinin birkaç sahnesinden sonra de çıldırdım. Çıldırdım diyorum çünkü ben bir Kıbrıs’lıyım. Kıbrıs tarihini Kıbrıs gerçeğini annemden babamdan ninemden dedemden komşulardan büyüklerden yani yaşayanlardan dinlemişim, öğrenmişim. Ve dahi aklım erdikten sonra da Kıbrıs tarihini, Türkiye Tarihini okuyagelmişim. Tarihe ışık tutacak her belgeyi okumaya çalışıyorum. Doğal olarak Kıbrıs’a dair kütüphanem var. Hepsi bir yana Kıbrıs’ı yazan bir yazarım. Edebiyata dair bütün türlerin özünü, içini, akışını, kurgusunu bilirim. Bilirim diyorum. Herkesin emin olarak söyleyeceği alanlar vardır. Bunlar da benim alanlarım. Yani uzaktan değil yakından “gazel” okuyacağım…! Ne tarihi ne gerçeği ne araştırmayı bilmeyenler karşısında susmak olmaz. Had denen bir şey var herkes haddi bilmeli…
Savaşın ortasında doğmuşum. Yedi sülalem savaşlarla yoğrulmuş, can vermiş, savaşmış, direnmiş. 63 yılının Aralık ayında bir arkadaşı ile birlikte alınıp götürülen amcam henüz yirmi bir yaşındaymış. Onun fotoğrafı evimizde bir gerçeği işaret eder gibi asılı durur hep. Bildim bileli savaşı ve barışı konuşur insanımız. Kendini anlatmayı sesini duyurmayı çok başarabilmiş değilse de eğitimli bilinçli uygar yaşamaya gayret eder. Tabi ki Kıbrıs’ı ve Kıbrıs Türk halkını anlatan filmler tiyatrolar romanlar olsun. Olsun da bunlar sağlam olsun. Yazamıyorsanız yazmayın, olmamışsanız bir senaryo ile ortaya düşmeyin.
Bir senaryo neden yazılır?
Bir konuya dikkat çekmek için veya gündemde olan bir konuda algı yaratmak için veya sanatsal kaygıyla veya sinemacılık tarihine iz bırakacak belgesel nitelikli bir dönem filmi yaratmak için. Peki senaristimiz ne yapmaya çalışmış?
Adına bakılırsa Kıbrıs’a dair bir dizi yapmaya kalkışmış. Üstelik tarih konulu bir diziymiş niyeti. Peki bunu isteyen bu durumda ne yapmalı?
Ne yapacak, kalkıp Kıbrıs’a gidecek. Bir süre orada kalacak. O dönemin yaşayanlarını bulacak, onlarla konuşacak. Eski mekanları, müzeleri gezecek. Dönecek gelecek oturup o dönemle ilgili yazılanları okuyacak. Bunları yaptıktan sonra da bu konuya kafa yormuş tarihçilerle görüşecek. Sonra da doydum artık yazabilirim deyip bilgisayarın başına oturup senaryosunu yazmaya başlayacak. Eee ne yapmış senaristimiz bunlardan kaçını yapmış… ?
Soru güzel cevap dehşetengiz. Hiç birini yapmamış.!!!
Oldum deyip bir sonraki aşamaya geçmiş hayalinde kurguladığı bir “senaryocuğu” (Kıbrıslılar cik cuk takısını pek severiz) yazmaya başlamış. İçine ne koyarsam bu dizi tutar diye düşünmüş. Elbette aşk…
Aşk koyacak da nasıl bir aşk. Sıra dışı, olmaz bir aşk. Güzel. Bunu da buldu. Peki kan gövdeyi götürse, millet mağdur olursa dikkat çeker mi? Çeker. Türkler ezik görünürse bu iş tutar mı? Tutar. Ee daha ne! Oldu bu iş. Başla yazmaya. Yazmış. Bitirmiş.
Sonra götürüp bir Kıbrıslıya vermiş oku bunu diye. Senaryo okunmuş. Olmaz demiş okuyan. “Bunlar şunlar hatalı, yanlış, bu böyle şu da şöyle olmalı. Siz araştırın yeniden. Şunlara bunlara danışın.” Senaristimiz almış dosyayı düşünmüş. “Amaan kim fark edecek. Yutar bu halk” demiş çekmeye başlamış film. Sonra da TRT gibi köklü bir kuruma nasıl edip eylediyse senaryoyu kabul ettirmiş. (!) Ve zurnanın zırt dediği son nokta… Danışma kurulu denen bişey var ki herkes bilir. O nerede efendim…!!! Ortada Türkiye’nin tarihçilerinden Kıbrıslı tarihçilerden oluşan, yaşayan canlı tarihlerden oluşan bir danışma kurulu var mı? Yok…!!! Sonra da bu aş pişti gayri deyip önümüze, Türk izleyicisinin ekranına sunmuş…
BİR ZAMANLAR KIBRIS… Pöh pöh pöh… Gören tarih yeniden yazılıyor sanacak…!!!
Yok beyim yok ağam tarih öyle yeniden yazılmaz. Yazılamaz. Tarihi yaşayanlar acısını çekenler yüreğinden yananlar yazar. Ha bu belgesel değildir gerçeğe bağlı kalmak zorunda değilim diyorsan orada duracaksın. Kıbrıs Türk Tarihini direnişleriyle, kavgalarıyla, canları ve kanlarıyla yazanlar var Kıbrıs’ta. Onlar 55 de 60 da 63 de ve sonrasında kendi yağlarıyla kavrula, yana direnmişler, dünyaya kendilerini gösterip biz de varız burada kıyım var diye haykırarak varlıklarını korumaya çalışmış insanlardır. 63 Aralık ayında yaşanan can pazarından sonra Türkiye’nin Kıbrıs semalarında uçurduğu uyarı uçaklarının adada yarattığı sevinci dinledin mi Kıbrıslı yaşlı bir yürekten? Yontulmuş sopalarla, şişelerle, taşlarla, av tüfekleriyle köylerinde nöbet bekleyen, korumaya alışan o mücahitleri dinledin mi?
Köylerini teslim etmemek için ellerindeki kıt olanaklarla birlik olmaya çalışan, kendilerince mevziler kazıp, planlar yapıp hayatta kalmaya, çocuklarını ve topraklarını korumaya çalışan köylüleri dinledin mi?
DİNLEMEMİŞSİN…!!!
Dileseydin, Dr Fazıl küçüğün Kıbrıs Türk’ü için hem bir tıp adamı hem bir lider hem olgun bir diplomat olduğunu, halkının hem tıbbi yaralarını hem sosyal yaralarını sarmaya çalışan köy köy dolaşan, moral vermek için uğraşan bir lider olduğunu da öğrenirdin.
Dileseydin, Denktaş’ın hem savaşta mevzide direndiğini, buz fabrikası ele geçirildiğinde oraya Türk bayrağı asılsın diye bayrak taşıdığını öğrenirdin. Barış için oturduğu Avrupa masalarında vurduğu yumrukla ses getirdiğini duyardın. Duymamışsın çünkü tarih okumayı da bilmiyorsun…
Kıbrıs Türk halkı tabi ki şiddeti, yaşadı, zulüm gördü. Tabi ki kıyıma uğradı ama yok olmamak varlığını sürdürmek için hep savaştı, hep direndi. Ne korkak bir liderimiz, ne korkak bir halkımız var. Yetmiş yıldır varlığı için savaşıyor Kıbrıs Türk halkı. Gerekirse, şart olursa barış ve huzur için bir bu kadar daha savaşır. Tarih konulu bir dizi yapmaya kalkarken işin içine aşk katmazsan seni kimse izlemez diye kaygılanmışsın ya. Haklıydın ama bu halde bile izlemiyorlar. O köhne aşk bozuntusu bile seni kurtaramadı. Çünkü aşk bir senaristin en yumuşak karnıdır. Aşk dediğin şeyi yazarken ona da vakıf olmak gerek. Böylesi bir konuyu bu kadar basitleştiren bir aşk(!) zemininde de ancak kayıp düşersin… Ki düştünüz…
Gelelim bu cehaleti besleyen devasa hatalarınıza EOKA Lefkoşa’yı hiç teslim almadı Lefkoşa hiç düşmedi… Bilginize… Kıbrıs savunması ve direnişinde Kıbrıs köylüsünden ögretmenine çobanından, doktoruna doğal olarak oluşan mücahitlerle müthiş bir hikaye yazdı. Bunları yazmayı deneseydin keşke. Kıbrıs Türk halkını sürekli mağdur, sürüklenen ve karşı koyamayan bir durumda göstermekle hangi amaca hizmet ettiğinizi çok merak ediyorum!
Dr Küçük ve Rauf Denkataş’ı pısırık, ürkek, umutsuz karakterler olarak halka sunarak ne Türkiye halkının ne de Kıbrıs halkının onayını sempatisini alamazsınız. Her yerde didişir ama gerçek ve tarih söz konusu olunca birleşiriz…
Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının arasındaki bağı koparmayı planlıyorsanız bu da tutmaz. Yüzyıllardır yürekle, kan bağıyla bağlıyız. Özden, sözden bağlıyız. Söz demişken dizinin en fazla tepki çeken bir başka noktası da kullanılan ağız tabi…
Kıbrıs Türk halkının tıpkı Karadeniz ağzı gibi, Ege ağzı gibi kendine özgü bir ağzı var. Kıbrıs Türk halkı İstanbul ağzı ile konuşmaz. Bunu da cümle alem bilir. Hem bir dilci hem bir Kıbrıslı olarak merak ediyorum. Neden dizide (!) Kıbrıs ağzıyla değil de İstanbul ağzıyla konuşuyor oyuncular. Kıbrıs Türk halkı, hem de o yıllarda İstanbul ağzıyla konuşuyor espri yapıyor, vecizeler diziyor öyle mi?!
Biz Türkçenin her halini başımıza taç ederiz. O ayrı konu ama Kıbrıs’ı yazacaksan bir zahmet dilini de, kültürünü de, sosyal yaşamını da, köy hayatını da, insan ruhunu da araştıracaksın. Yoksa böyle elinde patlar dizi dediğin… Ha söylemeden geçmeyeyim. Bir de oyunculuk var ki evlere şenlik. Belli ki kimseler senaryoya adapte olamamış…!
Gelelim komik teknik hatalarına…
KKTC daha yumurtada bile yokken çekimler sırasında KKTC bayrağını dalgalandırmak ilginç(! )bir çekim hatası. Liseli amatör kameramanlar bile bunu yapmaz. Kızılayı gösteriyorsun. Aa Kızılay’da o yollarda gökdelenler varmış, haberimiz yokmuş. 80 yılından beri Ankara’da yaşayan biri olarak Kızılay’ın binalarını sayarım sana. Herkesin buluşma noktası olan bir Gimamız vardı. Herkes buluşma noktası olarak orayı söylerdi.” saat üçte Gima’nın önüne gel.” Bu kadar. Cep telefonu mu var! Çıkar gelirdiniz! O da dört katlı bir bina yani… Yani ne tarafından tutarsan elinde kalacak bir hal eylemişsiniz sayın senarist ve yapımcılar… Para kazanmışsınız belki ama itibarı gömmüşsünüz…
Kıbrıs Türk halkında yarattığınız öfkeli şaşkınlık için, tarih bilen Türk insanında yaratığınız infial ve kızgınlık için sizi kutlarım. Bunu başardınız.
Son söz… Kıbrıs Türk Halkının özünü, sözünü, yaşadıklarını, katlandıklarını ve sabrını öğrenmek gerek. O zaman belki gerçek bir dizi yazmak ve yapmak mümkün olur…
Havva Tekin.”

Diğer Haberler

Başa dön tuşu