GenelKıbrısManşetSiyasetToplum

‘Üzgünüm’ demek yetmez

Ayça Alav. Genç bir kadın. Bir anne. bir eş, bir evlat, bir kardeş, bir iş kadını bir insan var mı ötesi? Bizim ülkemizde, hani böyle şeyler olmaz dediğimiz ada parçasında vahşice işlenen bir cinayete kurban gitti. Peki şimdi biz bu acıyı yaşayıp alışalım mı?

Ayça Alav. Genç bir kadın. Bir anne. bir eş, bir evlat, bir kardeş, bir iş kadını bir insan var mı ötesi? Bizim ülkemizde, hani böyle şeyler olmaz dediğimiz ada parçasında vahşice işlenen bir cinayete kurban gitti. Peki şimdi biz bu acıyı yaşayıp alışalım mı?

Olur böyle şeyler normal mi  diyelim?

Dünya’nın her yerinde oluyor mu böyle şeyler diyelim? Efendiler, uyanın artık. 50 yılda yarattığınız bozuk düzenin getirdiği haldir bu yaşananlar.

Akdeniz’deki üçüncü büyük ada olan Kıbrıs’ta oluyor bunlar. Giderek yabancılaştığımız, tanımadığımız, dilinden anlamadığımız  çoğunluklar var ülkemizde..

Her an her şeyi yapabilecek potansiyele sahip kötü insanlarla beraber yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bu ülkede bize dayatılanların bir sonucu olarak çok açık ifade etmeliyim ki kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştır.

Dünya’nın hiçbir yerinde bir ülkeye bu denli fütursuzca ve kolay bir şekilde yabancı nüfus taşınmamıştır. Kültürümüzden ve toplumsal yapımızdan uzak ve fakat esas olarak bulundukları toplum içinde dahi insanlık ehline sahip olamamış suça karışmış ya da meyilli onlarca insan kontrolsüz bir şekilde aramızda dolaşıyor.  Bir genç kadın, bir genç anne, bir eş, bir evlat, bir kardeş katledildi.

Şimdi bu acıdan sonra yabancı birinin kendi ülkemde şehrimde kendi belediyemin sınırları içinde kaldırımını sahiplenmesini ve bozuk aksanı  ile kaldırımın işgal edilmesine yönelik hakaretlerini,  bizleri küçümsemesini umursamaktan vazgeçeli çok oldu. Bir  başka yabancının ülkemin imkanlarından faydalanırken ve bunun keyfini çıkarırken kendini üstün ırk olarak addetmesi ve bizleri de onların varlığından dolayı şanslı görmemizi beklemesinden de geçtim artık! Sevgili Ayça’nın vahşice öldürülmesinden sonra bu ülkede rastgele yaşadığımızı bir kez daha önüme koyma ihtiyacı duydum. Evet can ve mal güvenliğinin hepten yok olduğu bir sürece doğru ilerliyoruz.

Ve maalesef gözümüzün içine baka baka bu hale getirdiler ülkemizi. Biliyorum ki üzgünüm demek   hunharca işlenen bu  cinayet için yeterli bir kelime olmaktan çıkmıştır. Üzgün olmak yetmiyor. Ülkedeki güvenlik zafiyeti, kontrolsüz girişler, ne olduğu belirsiz suça meyilli kişiler cirit atıyor ülkede… Gencecik  bir kadın eli kolu bağlanarak ağzı tıkanarak boğularak öldürülüyor. Kan donduran bir cinayet işleniyor. Devlet toplumun can güvenliğinden birinci derecede sorumludur. Devlet 24 saat günde eşit egemen naraları atınca devlet olmuyor.. Devlet halkının can güvenliğini sağlamaktan aciz duruma gelmişse o devleti yönetenlerin bunda payı büyüktür. Dolayısıyla ülkeyi yönetenlerin hiç vakit kaybetmeden ülkeye girişlerde uygulanan gelişi güzel formaliteleri gözden geçirip  çok ciddi tedbirler alma zamanı geldi ve geçiyor.

Ha bunu yapacak yetiye de sahip değillerse, halktan özür dileyip gerekçelerini de anlatarak oturdukları makamları halka iade etmek durumundadırlar. Nitekim  bundan önce de, bundan sonra da bu ülkede işlenen her cinayetin vebali onların boynunadır.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu