Güney KıbrısKıbrısManşetSiyaset

Ayağam galiba başımız belada! Yapayalınız galdık Dünya’da!

Siyaset biliminde en çok tartışılan konulardan veya başlıklardan biri “liyakat ilkesi”dir!

Google dahil, kime sorarsanız, bu ilkeyi en basit şekliyle şöyle açıklar:

“… Liyakat ilkesi; kamu hizmetine girişte, hizmet içerisinde yükselmede ve görevlendirmelerde açıklık, yeterlilik, uygunluk ve başarı ölçütlerine önem verilmesi anlamına gelmektedir…”

Bu kapsamda en basit anlatımla liyakat: “herhangi bir işe en uygun kişinin alınmasıdır”…

-*-*-

Ama mesele o kadar basit değildir…

Çok daha geniş ve uzun uzadıya sıralanabilecek “liyakat” özellikleri vardır…

Mesela liyakat, kamu hizmetini yerine getiren herkesin “oturduğu koltuğu hak ediyor” olmasıdır.

-*-*-

Liyakatta, “yalan” olmamalıdır.

Propaganda hiç bulunmamalıdır.

-*-*-

Manevi görüntü veya gerçek dışında, maddi tavır da çok önemlidir.

Bir örnek verelim:

KKTC’de gerçekten bir adet başkanlık sarayı veya parlamento binasına ihtiyaç var mıdır?

Bana göre “teknik anlamda” evet vardır ama buna karar vermesi gereken, ülkedeki yasal ve de teknik kurumlar olmalıdır…

Mimar ve Mühendisler Odası gibi…

Planlama ve inşaat kurumları gibi…

-*-*-

Bu kurumlarda, odalarda görevlerini “liyakat ilkeleri” çerçevesinde yerine getiren kişi veya kişiler, Dünya standartlarına göre kurumları inceler ve “evet gereklidir” veya “hayır gereksizdir” diye “temiz, dürüst, şeffaf, güvenilir” raporlar hazırlar, “devletin yönetimi” de kararını verir.

-*-*-

Devletin yönetimi, tek başına teknik raporlar ışığında mı karar verecektir?

Hayır!

Bir de kasaya bakılır!

Hazinede, bu iş için yeterli para var mıdır?

-*-*-

İşte bu noktada “çağdaş, demokratik, şeffaf, hesap verebilir” bir devlet yönetiminin titiz davranması kaçınılmazdır!

Liyakata uygun karar üretmesi olmazsa olmazdır!

-*-*-

KKTC örneğine bakalım…

Devletin parası yoktur.

Kasa tamtakırdır.

En önemlisi, ciddi bir salgın hastalık, tüm Dünya’yı olduğu gibi ülkeyi de etkilemektedir ve bu hastalığa karşı ön cephede savaşanların ödemeleri yapılamamaktadır.

Veya yapılsa bile, “doğru ve dürüst” bir şekilde gerçekleşmeyen ödemeler söz konusudur.

-*-*-

Kısacası, şu anda “Saray” veya “Parlamento” yapılması; “ayran bulunmadığından dolayı; sıçmaya atla gidilmesi” anlamına gelmekle birlikte; elbette son kararı vermesi gereken, liyakat ilkesi ışığında, hesabını en şeffaf şekilde vermesi zorunlu olan “siyasi erk”tir.

-*-*-

Radikal İslam, şatafatlı mezar taşlarını bile “putperestlik” kabul eder.

Bu, bir tartışma konusudur.

Kıbrıs Türk toplumunun seversiniz veya sevmezsiniz; saygı duymamız gereken iki önemli lideri hayatta değildir.

Her ikisine de saygının dibi anlamına gelecek, çok bakımlı, çok zarif, çok yakışır türbe ya da anıt mezar yapılmasına, abartıya kaçılmaması gerektiği gerçeğiyle karşı değilim.

“Abartı” sınırı nedir?

“Ayağını yorganına göre uzatmak”tır!

-*-*-

Gerek Dr. Fazıl Küçük gerekse Rauf Denktaş’ın anıt mezarları konusunda pek sınıf atladığımız söylenemez.

“Gözlerim”le algıladığım; her açıdan iki liderin anıt mezarları konusunda sınıfta kaldığımızdır.

Özellikle Rauf Denktaş için yapılan anıtın tamamlanamaması, sulama sistemini bırakın; bölgeye su dahi getirilememiş olması; Tarihi Girne Yat Limanı gibi, bu anıt mezar bölgesinden kim ya da kimlerin sorumlu olduğunun dahi doğru dürüst bir şekilde belirlenememiş olması; bölgenin yemyeşil olması gereken yerlerinin sap sarı durması; lambaların kırılması, çalınması; orada iki kez program çekimi yaptım; duvarlarda graifitti dahi bulunması; çevre düzenlemesi veya peyzajın içler acısı olması; çevrede sokak köpeklerinin, tüm atıklarıyla salma dolaşması; geceleyin çok sayıda kişinin bölgede her türlü keyif alemine dalıyor olması; hükümetlerin istifasını dahi gerektirecek bir durumdur.

-*-*-

Siyaseten hayatta uyuşma şansım hiç bulunmamış Rauf Denktaş’ın yattığı mekan, kurucusu olduğu “KKTC” adına utançtır…

-*-*-

Benim televizyon programı yapmamı veya yazı yazıp siyasi görüşlerimi açıklamamı en az elli defa basın bildirisi ile kınayan en milliyetçi dernekler, mesela Denktaş’ın kurduğu TMT’nin derneğinin yöneticilerinin burada bir tek eylem gerçekleştirmemiş olmasını sadece “ayıp” kelimesi ile geçiştirmek isterim.

Oysa bu dernek veya dernekler; “saray yapacağınız paranın ellide biri ile Denktaş’ın anıt mezarını güzelleştirebilir, tamamlayabilirsiniz” diyebilirdi!

Ama bu dernek veya derneklerin kılavuzu, geçmişinde Türk Bayrağı yakan biriyse; sistemin yalama olmasının sebeplerini çok iyi anlayabilirsiniz!

 

-*-*-

 

Sistemin yalama olması mı?

Bakın, “BM Güvenlik Konseyi, Maraş ile ilgili şu kararı almıştı; bu kararı vermişti” den çok; asıl önemli olan, KKTC’nin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamadır.

Bu açıklamayı imzalayanlar, onaylayanlar, Annan Planı’na hırsla, kinle, hatta gerekirse silahlanıp karşı durmayı savunanlardır!

Ne acıdır ki aynı kişi ya da kişiler, şu anda o Annan Planı’na sarılmakta ve hiç çekinmeden “alkış” tutmakta; tutabilmektedir!

 

-*-*-

 

Evkaf’ın eski müdürlerinden sevgili Taner Derviş dışında, bir tek kişi; Maraş konusunda “eskiden savunduğu”nu savunamaz “yalakalıkta”dır!

 

-*-*-

 

İşte “liyakat ilkesi” burada da önemlidir!

Yanar döner olmamak!

Tutarlı siyaset gütmek!

Talimatla yönetilmemek!

 

-*-*-

 

Ama lütfen bakar mısınız?

Bu kişi ya da kişiler arasında, geçmişinde Türk Bayrağı’nı yakan bir adam da bulunmakta ve herkese, hepimize “nasıl Türk olunur?” dersi vermektedir!

 

-*-*-

 

“Liyakat” budur!

Veya “liyakatsizlik” budur!

 

-*-*-

 

Gelinen noktada; son derece “liyakatsiz” olduğumuzdan dolayı; siyaset kabızıyız…

Ne istediğimizi kesinlikle bilmiyoruz…

Ve ne istenirse yapıyoruz…

 

-*-*-

 

“Liyakat ilkesi”ne aykırı bir şey daha anlatmak istiyorum; geldiğimiz yeri iyi açıklaması adına!

 

-*-*-

 

Kişinin “tövbe edip”, İslam Dini’nin (modern yaşam açısından) “radikal” sayılabilecek “ibadet şekillerine” uymaya başlaması, son derece doğaldır!

Ama aynı kişi ya da kişilerin, “siyasi makam” adına aynı şeyi yapıyor olması, “liyakat ilkesi” açısından, sıkıntıdır!

Bırakın İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ı Kerim’deki tek bir sureyi; besmele çekmeyi bilmeyen insanların, camilerde namaz kılarken fotoğraflarının yayınlanması, her Cuma namaza gitmeye başlaması; “alkol kullanmazmış hatta hayatında hiç kullanmamış gibi yapması”, “liyakat ilkesi” açısından büyük “yanlış”tır!

 

-*-*-

 

Peki nedir izlediğimiz bu film?

Bu film; daha önce de yazmıştık; Türkiye’de 2023 yılında gerçekleştirilecek seçimlerle ilgili yazılan senaryo doğrultusunda vizyona sokulan filmdir!

Arada BM Güvenlik Konseyi huylanmaktadır!

KKTC Dışişleri Bakanlığı da BM Güvenlik Konseyi’ne normal koşullarda Taner Derviş beyin yaptığı açıklamanın benzeri bir açıklamayla yanıt verecekken; “… Abi ne olur bizi yanlış anlamayın; biz BM kararlarına aykırı davranmıyoruz, Maraş’ı tamamen kuralına, yasasına, kanununa göre açıyoruz; asıl mülk sahipleri gelsin diye… Please bizi yanlış anlamayın” demektedir!

 

-*-*-

 

Vaaaay aslanlar vaaaay!

Hani tek çakıl vermeyecektiniz?

 

-*-*-

 

Liyakat İlkesi!

Çok önemlidir!

Bizimkisi mi?

Mutlak “liyakatsizlik!”

 

-*-*-

 

Hani Ahmet Kaya merhumunun dediği gibi; “… Senelerce kuralsız yaşamışım… Bugün düşünemeyeceğin kadar başım belada… Köşe başları tutulmuş üstelik yağmur yağmada… İler tutar yanı yok, iler tutar yanı yok… Nerden baksan tutarsızlık… Nerden baksan ahmakça…”

-*-*-

(Müsaadenizle, hafiften Kıbrıs ağzıyla şarkıya ekleme yapayım:)

Ayağam galiba başımız belada! Yapayalınız galdık Dünya’da!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu