Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Lefkoşa İlçesi Asbaşkanı Ayşe Kişmir, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününün” sadece bir gün anılacak, vaatler verilecek gün olmaktan çıkarılarak, öncelikli gündem yapılması ve bütünlükçü kamu politikalarının geliştirilip uygulanması gerektiğini vurguladı. Sosyal güvencenin toplumda yaşayan bireylere kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için gerektiğinde ekonomik destek sağlama, bireyleri kendi kontrolleri dışında gelişen risk durumlarına karşı koruma anlamına gelse de devletin ve siyasi partilerin bu konuda sınıfta kaldığını belirten Kişmir, sosyal devlet olmanın gereklerinin tam anlamıyla yerine getirilmesinin önemine dikkat çekti.
TDP Lefkoşa İlçesi Asbaşkanı Ayşe Kişmir, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nedeniyle mesaj yayımladı.
Cinsiyet eşitsizliğinin en bariz sonuçlarından olan Kadına yönelik şiddet dünya genelinde toplumları derinden etkilerken, kendi ülkemizde de son 5 yılda özellikle Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) öncülüğünde önemli adımların atılmasına rağmen merkez siyasetin bu mücadelede oldukça yetersiz kaldığına dikkat çeken Kişmir, şiarı insan hakları ve sosyal adalet olan tüm siyasi aktörleri bu gerçekle yüzleşmeye davet etti.
Toplumu yönetenlerin eril siyaset anlayışı ve tutumlarının toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü mücadelesinde ciddi bir engel teşkil ettiğini belirten Kişmir, ataerkil bir yapıda gücü elinde bulunduran erkeğin kadına biçtiği rollerin son derece kısıtlayıcı, baskıcı ve bir o kadar da psikolojik olarak yıpratıcı olduğuna dikkat çekti. Kişmir, bu zihniyette kurgulanan sistemde ‘kadınların hak ve özgürlükleri kendilerinin belirlediği kadardır’ algısının da günümüzde maalesef devam ettiğini kaydetti.
Siyasette, iş alanlarında, evde ve sosyal hayatta kadının sadece toplumsal cinsiyete dayandırılarak değerlendirildiğini belirten Kişmir, “İnsanı kadın ve erkek diye ayırdığımız, rol ve sorumlulukları, farklı rollere biçilen değeri cinsiyete göre biçtiğimiz sürece, cinsiyet eşitsizliği devam edecek, kadına şiddet ise her daim artarak sürecektir” dedi.
Ülkemizde de yapılması gereken net ve somut şeyler varken ve bunlar Meclis’in onayladığı İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler ve TOCED Yasası gibi yerel yasalarda açıkça tarif edilmişken, önceliğin asla kadın konusu veya toplumsal cinsiyet eşitliği olmadığını belirten Kişmir, şiddete maruz kalan kadınların devlet tarafından yalnız bırakıldığını ve sosyal güvencesizlik kayası altında ezildiklerini kaydetti.
Fiziksel şiddetin yanı sıra derin izler bırakan ve yıllarca etkisi süren psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet ve tecride maruz kalan kadınların öz güven ve öz saygınlığının azalarak zayıfladığını belirten Kişmir şunları kaydetti: “Bunları yaşayan Kadın artık tahakküm altına girmiştir ve bu şiddet ilişkisi içinden çıkması noktasında sıkışır. “Çocuklarımla nere giderim?”, “Nasıl geçinirim?”, “Bugüne kadar hiç işlemedim ki”, “Bir asgari ücretle nasıl ev tutarım, çocuklarımı kreşe etüde nasıl gönderirim?” gibi sorulara cevap bulamadığı için, şiddet mağduru o şiddet ilişkisi içerisine kendini hapseder. Bu sıkıntılarla hemen her direnişçi boğuşurken, KKTC vatandaşı erkeklerle evli olup şiddete maruz kalan vatandaş olmayan kadınlar ise çözülmesi daha da imkansız bir kör düğümün içindedirler. Sosyal devletin bu durumda kadın için ne kadar önemli olduğu bu alanda çalışanlar tarafından görülse de, bu konuda toplumsal bir baskı yapılmadığı müddetçe, sadece “sözde sosyal devlet” olmaya devam edeceğiz.”