EğitimEkonomiKıbrısManşetToplum

Bağlantısallık ve Sosyal Duygusal Beceriler

Doç. Dr. Eda Yazgın'ın bugünkü köşe yazısı.

Salgının dünyada neleri değiştirmekte olduğuna ilişkin tartışmalar, salgının gölgesinde süregiderken, eğitim de elbette en öncelikli sırada bu tartışmaların merkezindeki yerini koruyor.

En azından kendi açımdan, yeni akademik yılın hazırlıkları son sürat devam ettiğinden zihin gündemim bu konu ile epeyce meşgul. Harvard Eğitim Fakültesi’nden Profesör Jal Mehta, New York Times’da yazdığı bir makalesinde “Salgın bize neredeyse dünyanın her yerinde eğitimin bozulduğunu gösterdi. Ayrıca bize nasıl düzeltileceğini de gösterdi” diyor.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Eylül 2021’de 9 ülkeden 2019 verilerine dayalı olarak sosyal ve duygusal beceriler araştırmasının raporunu yayınladı.

Raporda, 10-15 yaş aralığındaki çocukların sosyal ve duygusal yetkinlik alanları ile ilgili becerilerine ilişkin bulgular var. Bu yazıda OECD’nin araştırma sonuçlarını ayrıntılı olarak tartışmaktan çok, sosyal ve duygusal becerilerin olay ve zamandan bağımsız olarak, salgının gölgesinde de, eğitim için ne denli önemli olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Çünkü rapordan en genel anlamıyla çıkan sonuç: Evde veya okulda, sosyal ve duygusal becerileri desteklersek, aslında akademik becerileri de desteklemiş olduğumuz bilgisi. Jal Mehta, sözü edilen makalesinde, “salgın süresince bazı okullar, geleneksel müfredata dayalı eğitime odaklanan uzaktan öğrenme rutinleri uyguladı; bu okullarda, birçok öğrenci giderek daha fazla izole olmuş ve hayal kırıklığına uğramış hissediyordu” diyor.

Bazı okullar ise, birbirini desteklemenin ve anlamanın önemini vurgulayarak öğrenmenin sosyal ve duygusal yönlerine daha fazla odaklandı; bu okullarda öğrenciler daha güçlü bir bağlantısallık, topluluk, empati ve katılım duygusu hissettiler. İşte geleceğin kazanan okulları!

Elbette burada söz etmek istediğim “kazanım” gelişen ve yaşam memnuniyeti yüksek bireyler olma. OECD raporunda yaşam memnuniyetine ilişkin bulgular da var. Yaşam memnuniyetinin 15 yaş grubunda, 10 yaşa oranla azaldığı yönündeki sonuçlar çok dikkat çekici.

Gelinen noktada “ne yapmalıyız?” sorusuna odaklanalım. Krizler içinde fırsatları gizler. Gelişen sınıflar, öğretmenlerin güçlü, yakın, sıcak ilişkiler oluşturmaya alan açtığı sınıflar olacak. Bunun için okullarımızın, güne sabah çemberleri ile başlayan, “bugün okula nasıl geldim, gelirken neler gördüm, ne hissettim?” gibi düşünme, hissetme ve ifade etme fırsatlarını sunan yaşantılarla donanması gerekir.

Böylelikle çocukların iyi hissetmeleri için öncü nitelikli temel güven duygusunun yeşermesine fırsat sunmuş oluruz. Sosyal ve duygusal etkileşimler karşılıklılık içerir. Yani, öğretmenin de kendini ifade etmesi, o gün nasıl hissettiğini, neler düşündüğünü, ne istediğini aynı şekilde ifade etmesi, beden diliyle, davranışıyla, sakin, etkili ve sıcak bir ses tonu ile iletişim kurması, etkileşimi karşılıklı canlı ve sürdürülebilir kılacaktır.

Gerek okulda gerek evde, biz yetişkinlerin, ister ana baba ister öğretmen hangi rolde olduğumuzdan bağımsız olarak çocuklara sağlıklı olan çevreyi oluşturma sorumluluğumuz var.

Böylelikle onlar da, benlik farkındalıklarını, karar verme becerilerini, başkalarının farkında olmayı ve yaşama dair memnuniyeti, çocuklar için, çocuklarla birlikte yarattığımız çevreyi referans alarak geliştirebileceklerdir. Öğrenme, içinde merak, yaratıcılık, neşe, güven, eğlence, yardımlaşma, estetik olduğunda hayata verimlilik olarak yansıyor.

http://www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2021_09/07170836_No19_-

_OECD_Sosyal_ve_Duygusal_Beceriler_Arastirmasi.pdf

https://www.youtube.com/watch?v=n42j5wNNC5s

https://www.nytimes.com/2020/12/23/opinion/covid-schools-vaccine.html

Diğer Haberler

Başa dön tuşu