KıbrısManşetSağlıkSiyaset

Beyni yok, fikri var

Bir düşünün; Covid pozitif sonucu alan doktor haberinin altına “Az gezzseydi” yazan var

Önce geleneksel medya, ardından ana akım medya sonrası da ana akıma bağlı yeni akım medya falan piyasaya yayıma başladı ya, işte o gün yurdumuzda da mertlik bozuldu. Özellikle ülkemizde haber yapan internet gazetelerinin yeni akım dalgaları altında yer alan yorumları okuyunca “Millet olarak kafayı yedik” cinsinden hâllere takılmamak elde değil.

Bir düşünün; Covid pozitif sonucu alan doktor haberinin altına “Az gezzseydi” yazan var. Kurban eti dağıtımı yapan iş insanı haberi altına “Az yemedi” yazan da var. Yeni plaj haberi altına “Peşkeş çekildi” yazanı da var. E başka? Ex sevgiliye kamuya açık medya üzerinden atarlanmalara alışmaya çalışırken, bu aralar siyasi partisini bile Facebook üzerinden yönetmeye çalışan başkanlar da var ki abuk ve de sabuk bir sürü söylem işitirizi her Allah’ın günü. Demek ki bu kadar atarlı ve de güvensiz bir millet olma yanında bu kadar gaddar ve vandal bir millet olma yolunda son sürat ilerliyoruz maalesef. Adam komşusuna olan borcunu vermez ama her gün yattaki Blue Label üzerinden selfi falan da ülkemizin diğer sosyal ve de ekonomik yarası ki bunu da başka yazıda konuşuruz.

E hâl böyle olunca da vatandaşlar birbirlerine de bayrak ve milliyet üzerinden ha’bire sosyal medyası üzerinden önüne gelene dalmalar filân yazık. Kimileri haklı, kimileriyse sağlam günah temizleyicisi mazaAllah. Hani şu rahmetli Uğur Mumcu tarafından sarfedilmiş yüz’yılın sözü var ya; “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz” diye, işte tam da o hesap bu yüzyılda maalesef. Hele hele bazıları içinse Cem Yılmaz üzerinden girelim; “Beyni yok, fikri var” dedirten bile var maalesef.

Neyse, “Gazetecilik zor zanaat” derler gazeteci büyüklerimiz. Haklılar da. Haa, kimse yanlış algılamasın, üç-beş köşe yazdık diye kendimizi ‘gazeteci’ olarak tanımlamamız mümkün değil, asla. Tam zamanlı profesyonel gazetecilerden bahsediyoruz. Hele hele eskiden şimdiki gibi medya teknolojisi de yoktu. Bir taraftan karanlık odada fotoğraf tab etme, diğer taraftan da çinkoları diz babam diz. Ya şimdi? Teknoloji ilerledi ama artık “Her yerde var” diyor gazeteci Serhat İncirli. Hemfikiriz.

Bunun yanında haber atlatma da hızlandı. Medyada yer alan kırıcı rekabet sanırım hiçbir sektörde yok. Sosyal bilim çalışan araştırmacılar ‘ömür törpüsü meslekleri’ araştırıyorlar yıllardır. Örneğin gazetecilikle ilgili en önemli bulgu; Gazetecilerin ‘doğal biyoritm’ sürecinden yoksun olmaları. Düzensiz çalışma saatleri ve süreleri sayesinde ‘tükenmişlik sendromu’ gerçekleşiyormuş. Gazetecilik mesleği ani ve önemli kararlar vermeyi gerektiren, aşırı duygusal yüklenmelere yol açan, çalışanı aşırı baskı altında tutan bir meslek. İlgili süreç spor gazeteciliğinde de bâki. Bizim memlekette küçük bir kısım için ekmek teknesi, büyük bir kısım için ise şan-şöhret veya kendini ifade etmeye yönelik bir araç. Üç-beş kuruş da çorba parası.

Özetle çim kokulu sahalardan, soyunma odalarına koşan, oradan klavye üzerinde har har debelenip maç yorumunu yazan, bu arada radyoyla canlı bağlantı kurup, akşama TV’ye hazırlanan birçok arkadaş var. Üstelik de bu işler tam da doğal biyoritmin durağan hale gelmesi gerektiği anlar olan hafta sonlarında baş gösteriyor. Sonuç mu? Sonuçta daha kesilmemiş bolca kabak ve havanda dövülmesi gereken tonlarca su var. Kolay gelsin.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu