KıbrısManşetSiyaset

Bir ipte 2 cambazı oynatmazlar!

Anastasiadis’in Crans-Montana’da süreci bertaraf etmesinden sonra büyük bir fırsat yitirilmiş ve Kıbrıs sorununda ilerleme yerine gerileme yaşanmıştı. Bugün ise gelinen noktada o günün etkileri ile 27/29 Nisan tarihleri arasında tarafların beklentilerinin çok daha fazla farklılaştığı sıkıntılı bir gayrı resmi 5+1 toplantısına gidiliyor..

Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Cyprus Mail gazetesinde çok ilginç bir makale vardı önceki gün. İlginç olduğu kadar da objektif bir bakış açısıyla analiz edildiği görülüyor.

“Anastasiadis’in enerji konusundaki yanılgıları bize pahalıya mal oluyor” diye bir de başlık atılmış makaleye..

Ve Rum Lider Nikos Anastasiadis’in Doğu Akdeniz’de uyguladığı politikalar eleştirilmiş..

Makalede 2017 yılında gerçekleştirilen ve sonuca bağlanmayan Crans-Montana görüşmeleri sonrası  Anastasiadis’in seçimlere odaklandığı ve enerji planlarına müdahil olmaması için Türkiye’ye karşı diğer komşu ülkelerle ittifak yaptığı belirtiliyor. Bunun yanında Nikos Anastasiadis’in; Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’de enerji alanında Türkiye’yi “dışlayarak” yaptığı planın “korkunç biçimde yanlış” olduğu ve nihayetinde, Türkiye’nin, bölgede hem keşif çalışmalarını yürüttüğü hem de Anastasiadis’in çok güvendiği üçlü ittifakı anlamsız kıldığı vurgulandı.

Makalede son derece doğru ve gerçekçi saptamalar yapılmış.

Zira Anastasiadis’in Crans-Montana’da süreci bertaraf etmesinden sonra büyük bir fırsat yitirilmiş ve Kıbrıs sorununda ilerleme yerine gerileme yaşanmıştı. Bugün ise gelinen noktada o günün etkileri ile 27/29 Nisan tarihleri arasında tarafların beklentilerinin çok daha fazla farklılaştığı sıkıntılı bir gayrı resmi 5+1 toplantısına gidiliyor..

Burada muhtemel bir ilerleme için müsait zeminin olup olmadığına bakılacak. Yani herhangi bir konu müzakere edilmeyecek. Lakin şu da çok açık ki, mevcut durumun devamı veya kalıcılaşması gibi bir sürece de olanak verilmeyecek.

Elbette Cenevre’de taraflar çantalarında ne var,ne yok yeniden masaya dökecekler.

Lakin bir taraftan da bunun yeni bir başlangıç olmayacağını herkesin iyice anlaması sağlanacak.

Rum lider Anastasiadis’e tekrar dönecek olursak, Cyprus Mail gazetesinde politikalarına karşı yapılan eleştiri doğru bir değerlendirmedir. Zira Nikos Anastasiadis’in Grans Montana dahil Kıbrıs sorununu müzakere edildiği her platformda adada çözümsüzlüğe zemin yaratarak, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türkler ile bir anlaşmaya hazır olmadığını gerekçe olarak öne sürmüştür.

Bugün Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi şu veyahut bu şekilde dışlayarak kimsenin hanesine yazacağı bir kazanım elde edilemez..

Bu çok net bir realitedir.

Buna rağmen bölge ülkeleri ile ittifaklar yapıp Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri saf dışı bırakmaya yönelmenin akıl dışı bir çaba olduğu Mısır’ın tavrından sonra daha da anlaşılır bir hale geldi.

Hoş Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias’ın, Mısır ziyareti ardından “Mısır kıta sahanlıkları ile ilgili tartışma şimdilik kapanmış gibi görünüyor. Nitekim  bu görüşmenin ardından “Mısır tartışma yaratacak hamleler yapmayacak” denildi. Malum Türkiye 2003’de  Akdeniz’de izlediği politika ile  önemli bir fırsatı yitirdi. Bunu her ne kadar da  Libya politikasıyla kapatmaya çalışsa da geriye gidiş durdurulamadı. Şimdi Kıbrıs Türkiye için önemli bir koz.

Dolayısıyla Akdeniz’de atılması muhtemel adımların bölgeye sağlayacağı kazanımların tüm paydaşlar tarafından desteklenmesi gerekiyor. Lakin belli ki Anastasiadis bir taraftan bölge ülkeleri ile Türkiye’yi dışlayarak, Kıbrıslı Türkleri ise yok sayarak girdiği işbirliğini güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da AB’nin desteğini almayı umuyordu. Lakin Türkiye’nin bölgedeki etkisi, AB-Türkiye ilişkileri üzerine karşılıklı beklentiler, ki mülteci sorunu bunların en önemlisidir, bu umutları zayıflattı. Fakat bunu bir tek Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis göremedi.

Son günlerde Güney Kıbrıs’ta peş peşe ortaya çıkan skandallar içinde adı zikredilen Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis ve yakın çevresinin olması Kıbrıs sorunun bu şekilde devam etmesinin kimlere yarar sağladığının da açık bir göstergesidir.

Bu adanın Kuzey yarısı için de geçerlidir.

Zira bugün mevcut durumun Kuzey Kıbrıs’ta da kimlere ne fayda sağladığı ortadadır. Haliyle nasıl ki Kıbrıs’ta çözümsüzlük Güneyde birilerinin çarkına su taşıyorsa, Kuzeyde de çözümsüzlük birilerinin çarkına su taşıyor.. Bu durum aslında herkesin bildiği, gördüğü bir gerçektir. Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler özelinde önlerinde duran en büyük engeli budur. Ha sonrası da var tabi!

Garantörüdür, süper gücüdür, uluslararası camiasıdır ve gider..

Velhasıl bugün görünen o ki, Kıbrıs’ta mevcut durumun kalıcı olması için karşılıklı çabalar var. En azından her iki tarafın yönetimlerinde yetki sahibi kişilerin bu yönde bir tasarrufları olduğu görülüyor.

Ve fakat bir başka birileri de Kıbrıs’ta mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı yönünde uluslararası bir kanaat oluşturdu.

Yani bu ne demektir?

Kıbrıs sorununun bir şekilde çözülebileceğine inananlar var.

Nitekim süreç yaklaştıkça hızlı bir trafik yaşanıyor. Lute adaya geldi, önce Anastasiadis sonra Tatar ile görüştü. Bu arada Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias da Kıbrıs’a geldi. Anastasiadis-Miçotakis ile telefonda görüştü. AB temsilcisi Borrell’in açıklamaları da Avrupa basınında geniş yer buldu.

Bütün bunlar Kıbrıs sorunun çözümüne odaklı diplomatik arayışlar..

Uluslararası alandan Kıbrıs’ta mevcut durumun sürdürülemez olduğuna dair ciddi bir görüş birliği vardır.

Ha bu mümkün mü?

Yani taraflar bu kadar taban tabana zıt şeyleri savunurken elbette kolay değil..

Zaten 27-29 Nisan gayrı resmi 5+1 konferansı ya da toplantısı bunun ne derece mümkün olup olmadığını bize gösterecektir.

Lakin Türk tarafının dünyaya yeni politikamızı anlatmaya başladık dediği iki ayrı egemen eşit yan yana iki devlet tezi içinde sanırım bir kafa karışıklığı ve kavram karmaşası yaşanıyor. Zira federasyon çatısı altında da biri egemen, diğeri egemen olmayan iki toplum tanımı yoktur. Bilakis egemenlik iki toplum arasında siyasi eşitliğe dayandırılmaktadır.

Buna rağmen bunu anlaşılmaz kılmak, bizi çözümsüzlüğü savunur hale getirmektedir. Nitekim Rum tarafı bunu fırsat bilerek federal çözüm politikasını benimsemediği halde sürdürmeye devam edecek, federal çözümü savunacak ve biz haklı olduğumuz bir davada zaten sıkıntılı olan uluslararası desteği de tamimiyle kaybedip, çözüm istemeyen taraf olarak addedileceğiz!

Peki ya sonra ne olacak?

Gidilecek köyün minareleri göründü demek istemezdim, lakin şu günlerde anlıyorum ki  iyice göründü!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu