EkonomiKıbrısManşetSiyaset

Denetim ve ihtiyacımız olan..

Bu kadar pahalı ve insanların bütçesini olumsuz etkileyen bir fark olmamalı ne domateste, ne de Türkiye’den ithal edilen diğer gıda ürünlerinde..

Geçen gün önüme bir haber düştü. Konu domates fiyatları..

Türkiye Ticaret Bakanlığı Antalya’da üreticiden kilosu 4,50 TL’den temin edilen domatesin halden 6,15 TL’ye satıldığını, aynı domatesin İstanbul marketlerinde kilosu 9,60 TL’ye satışa konduğunu inceleme altına almış.

Peki bizde durum ne?

Hemen belirteyim geride bıraktığımız hafta bizim çarşımızda Türkiye’den ithal edilen aynı domatesin  piyasaya değeri 15 TL idi.

Yani tezgahtan tüketiciye bu rakamdan ulaştı

Peki kimin denetliyor bu fiyatları?

Bildiğim kadarıyla yerel yönetimler ve ticaret dairesi..

Fakat öyle anlaşılıyor ki tepki oluşmadığı sürece etki de yetersiz kalıyor.

Oysa rutin bir denetleme yapılmış olsa, sadece domatesle de ilgili değil bu denetlemeler, ticari alanda geniş bir yelpazeyi içine alacak şekilde, ama madem domates üzerinden gidiyoruz, domatesin ülkeye girdi maliyetlerinin neden bu kadar fark oluşturduğunun üzerinde kafa yormak gerekiyor. Burada sıkıntının fahiş fiyatla fırsatçılık yaparak kar payını artırmak suretiyle tüketiciye ulaştırılması mı sağlanıyor?

Yoksa girdi maliyetlerinin yükü mü tüketiciye yansıtılıyor?

Bu iki unsur mutlaka izaha muhtaçtır.

Bu kadar pahalı ve insanların bütçesini olumsuz etkileyen bir fark olmamalı ne domateste, ne de Türkiye’den ithal edilen diğer gıda ürünlerinde..

Haliyle konu gelir ve yönetenlere dayanır.

Ekonomi Bakanlığı aslında bu dengeyi kuracak kurumların başında gelir. Lakin görüyoruz ki Sayın Bakan ve çalışma ekibinin ilgi alanı bu değil. Hatta böyle bir öncelikleri de yok.

Oysa gereksiz yere polemiklere girmek ve sağa, sola laf yetiştirerek boş yere efor harcayacaklarına toplumsal sorunlara çareler üretmeye odaklanmaları gerekiyor.

Ve elbette nihayetinde bu hükümet edenlerin kolektif olarak bir sorumluluğudur..

Devlet ciddiyeti diye bir şey var.

Devlet yönetmek bizim ülkemizde oldukça basite indirgendi. Hayatında iki kişiyi yönetmemiş, sorumluluğunu almamış, en ufak bir başarı öyküsüne sahip olmayan insanların bu ülkeyi yönetmesini beklemek ölü gözünden yaş beklemektir. Elbette bugünlere gelmişsek bunun  en büyük sorumlusu halktır, halkın yaptığı siyasi tercihler (menfaat beklentileri) ülkeyi bu duruma getirmiştir.. Ha derseniz ki herkes dersini aldı yaşadığı tecrübelerle, açıkçası ona da katılmıyorum. Bu kişileri destekleyen, onları tercih eden ve sandıktan çıkmalarını sağlayan anlayış dimdik ayaktadır ve yeni bir seçimi beklemektedir. Bu düzen neredeyse  yarım asırdır itina ile korunuyor, kollanıyor.

Bu düzeni baş tacı yapanlar, çoğunluk bir insan kitlesi mevcut sorunların altında ezilirken, onlar  yıllardır bu düzenin saadet zincirinin halkalarını oluşturuyorlar.

Dolayısıyla bunun onlara sağladığı zümresel ayrıcalıktan vazgeçmeye niyetleri de yoktur.

Zira yaratılan bu sistem içinde alan memnun, satan memnun anlayışı geliştirmişlerdir.

Bütün bunları alt alta koyduğumuzda görüyoruz ki ülkemizin gerçek anlamda yurtseverlere ihtiyacı vardır. Toplumun kazanımlarını kişisel bekasının önünde tutabilecek cesur ve kişilik sahibi insanlara ihtiyaç vardır.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu