KıbrısManşet

Özdenefe, 8 Mart konuşmasına ironik başladı

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Girne milletvekili Fazilet Özdenefe, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek amacıyla yaptığı konuşmasına, ironik cümleler kullanarak başladı.

 Özdenefe, “Birkaç gün kadar önce, mahalledeki kadın arkadaşlarla birlikte kahvede kağıt oynuyorduk. Bizim oto tamirci Selin ustanın oğlu karısının zulmüne dayanamamış evi terk etmiş, erkek çocukla ana evine yerleşmiş. Bu devirde erkek çocuk sahibi olmak gerçekten zor. Sürekli gözün açık olmalı. Etraf bir sürü art niyetli kız dolu. Benim oğlan da bu aralar bir giyinmeler, bir süslenmeler, uyardım ama, erkek kuyruk sallamazsa dişi yanaşmaz. Adını çıkarmasın, eğlenilecek değil evlenilecek adam olsun! Devir de değişti tabi, erkek çocuklar artık ev işi yapmaz oldu. Her gün söylüyorum: Bu gidişle seni hiçbir kadın almaz, alsa da iki günde bırakır, biraz yemek, biraz tertip öğren! Neyse görüştüğü bir kız var. Söyledim, biz gelenek göreneğe bağlı bir aileyiz, niyeti ciddiyse alsın annesini babasını gelsin, Allah’ın emri peygamberin kavli ile istesinler bizim oğlanı. Belki baba olur da akıllanır. Cennet babaların ayakları altındadır diye boşa mı söylediler? Ama işte bir ütüyü bile doğru dürüst yapmayı öğretemedi babası, aynı bizim komşu Selim bey. Onun da karısı her gün kırışık gömlekle gider işe. Bir adam hiç mi görmez karısının halini sabah evden çıkmadan da bir ütü bassın?…’ ifadelerini kullandı.
“EŞİTSİZLİK DAHA DA ARTTI”
Yüzyıllardır ve halen ülkemizde kadınların bu ve benzeri sözlerle ev içinde, iş yaşamında ve sosyal hayatta ikincil konuma itildiğini ifade eden Özdenefe, kadınların kendilerine biçilen toplumsal rollerle tahakküm altına alındığına dikkat çekti. Covid-19 ile mücadele edilen son dönemlerde ise kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin hayatın bir çok alanında daha da derinleşerek arttığını kaydeden Özdenefe, uluslararası alanda yapılan çalışmaların, bu bir yılın sonunda ortaya çıkan sosyal ve ekonomik ayrışmanın toplumsal cinsiyet eşitliğinde bugüne kadar kat edilen aşamaları tehlikeye atacak şekilde ve uzun vadeli bir etki bırakacağını, örneğin AB’de 47 milyon kadın ve kız çocuğunun yoksulluk sınırın altına düşeceğini ve işsiz kalacağını gösterdiğini anlattı.
AB’de kadınların yüzde 84’ü, ülkemizde ise yüzde 90,9’unun hizmet sektöründe çalıştığını dile getiren Özdenefe, hizmet sektörünün önemli bir bölümü pandeminden en çok etkilenmiş iş kollarından oluştuğunu, karantina uygulamalarının ise bakım ve ev içi hizmet gibi geleneksel olarak daha çok kadınının istihdam edildiği sektörleri daha da olumsuz etkilediğini ifade etti.
“ATAERKİL YAPININ GÖSTERGESİ…”
Özdenefe şu şekilde konuştu: “Evlere temizliğe giden kadınlar pandemi öncesi de en dezavantajlı olan gruplardandı. Önemli bir kısmı halihazırda kayıt dışı çalışmaktaydı. Sürekli ve belirli bir gelirleri olmadığından, sosyal güvenlikten yoksun ve günü kurtarma hedefi ile çalışan bu kadınlar pandemi ile daha da dezavantajlı konuma geldiler, daha da yoksullaştılar. Salgın döneminde günlük çalışıp sosyal güvencesi olmadığı için gelir kaybı yaşayan ve sosyal yardıma başvuran kişilerin yüzde 90’ı evli erkekler. Kadınlar da işsiz kalmış olmasına rağmen her haneden bir kişi başvurabileceği için erkekler başvuruda bulundu. Ataerkil yapının da bir göstergesi olan bu durum, kadınlar üzerindeki ekonomik şiddetin daha da artmasının önünü açmıştır. Diğer bir sorunsa başvurmanın koşulunun vatandaş olmak olduğudur. Ülkede en çok sömürülen, kayıt dışı bırakılan ve her türlü ekonomik veya toplumsal güvenceden bilinçli olarak yoksun bırakılan göçmen kadınlar olmasına rağmen, pamdemide de sesleri duyulmamaya devam ediliyor.”
“ÜLKEMİZDE SIĞINMAYA DAİR HERHANGİ BİR YASAL DÜZENLEME YOK”
“İstanbul Sözleşmesi göçmen ve mülteci kadınlara ya da şiddete maruz bırakıldığı için ülkesini terk etmek zorunda kalan kadınlara yönelik çeşitli hükümler içerir. Bu sözleşmeye göre cinsiyetçi şiddete maruz bırakılan kadınlar bağımsız ikamet statüsü alabileceği gibi, sığınma da talep edebilmelidirler. Sözleşme devletlere geri gönderme yasağını uygularken, şiddet mağduru olan kadınları ayrıca gözetme zorunluluğu da yükler.
Farkında mısınız? Ülkemizde sığınmaya dair halen daha herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere birçok insan haklarına dair sözleşme iç hukukumuzun parçası haline gelmiş olsa da, siyasi irade mülteci kadınları yok saymaktadır. Geri gönderme yasağı göz önüne almadan savaşlardan ve şiddetten kaçan kadınlar tutuklanmakta ve sınır dışı edilmektedirler. 2020 yılında, büyük bir çoğunluğu neredeyse 10 yıldır yıkıcı bir iç savaşın sürdüğü Suriye’den olan, 71 kadın ve 42 kız çocuğu düzensiz girişleri sebebiyle tutuklandı ve gönderilecekleri yerde karşılaşacakları muamelenin ne olduğuna bakılmaksızın sınır dışı edildi. 2021 yılının ilk iki ayında ise 2 kadın ve 1 kız çocuğu benzer şekilde tutuklandı, sınırdışı edildi veya halen edilmeyi beklemektedir.”
“MÜLTECİLER SOSYAL HİZMET İMKANLARINA ULAŞAMIYOR”
“KKTC’de yasal bir giriş yaptıktan sonra BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından mülteci oldukları belgelenen ve bu temelde ülkemizde ikamet eden yaklaşık 27 kadın ve 11 kız çocuğu bulunmaktadır. Yerel bir sığınma mekanizması olmadığı için mültecilere sunulması gereken haklara, örneğin sosyal hizmetlere ve herhangi bir maddi yardıma erişimleri yoktur. Mülteciler iş bulamadıkları durumlarda, ciddi yoksullukla karşılaşmaktadırlar. Farkında mısınız? Mülteci kadınlar ve insan hakları söz konusu olduğunda dil bariyeri, haklara ve onurlu bir hayata erişimde çok büyük bir engel teşkil etmektedir. Ülkemizde ücretsiz veya makul ücretli, erişilebilir Türkçe kursları bulunmamaktadır. Bu, hem istihdama, hem sağlık gibi temel hizmetlere erişimleri, hem de kamusal hayata katılımları önünde ciddi bir engeldir. Farkında mısınız?”
“LAPTOP, TABLET GİBİ ARAÇLARA ERİŞEMİYORLAR”
Mülteci kız çocuklarının da pandemi koşulları çerçevesinde eğitim ve öğretim hayatına katılımları endişe duyulan bir başka noktadır. Online eğitime geçilmesi ile birçok yoksul ve yoksullaştırılmış kesimlerin, laptop, tablet gibi araçlara erişimlerinin sorunlu olduğu varsayımdan öte bir gerçektir. Özellikle de evde birden fazla çocuk olması durumunda erkek çocukların önceliklendirilmesi dünyada sık karşılaşılan bir sorundur. Farkında mısınız?
COVID-19 pandemisinin kırılganlıklarını derinleştirdiği bir başka grup da trans kadınlardır. Trans kadınlar toplumsal ve ekonomik hayata erişimleri en fazla kısıtlanan gruplardandır. Eğitim durumları fark etmeksizin, bar ve benzeri mekanlarda çalışmak birçok trans kadın için devlet ve toplum tarafından sunulan, maalesef, tek opsiyondur.
“AYRIMCILIĞI ORTADAN KALDIRMADA YETERSİZ KALINIYOR”
Yaklaşık bir yıldır COVID-19 önlemleri kaynaklı düzenli ve yeterli bir gelir elde edemeyen birçok trans kadın, uzunca bir dönemdir açlıkla karşı karşıya bırakılmıştır. Her ne kadar olumlu bir adım olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı LGBTİ+’ları pandemiden en çok etkilenen sosyal risk gruplarından kabul etse de ve bu temelde gıda ve hijyen malzemesi sağlasa da, bu karşı karşıya olunan katmanlı ayrımcılığı ortadan kaldırmada oldukça yetersizdir. Farkında mısınız?

Diğer Haberler

Başa dön tuşu