KıbrısManşetSporYaşam

Yeni Kıbrıs

Bu süreçte de çok sporcu, özellikle de çok futbolcu izledik. Şimdi yazmaya kalksak bu sütunu değil sayfayı kapatırız. O dönemlerde yoktu öyle ‘para arsızlığı, bacağımda kıl döndü, şoför atladı, lastik patladı veya araba yana yattı’ durumları. Herkes sahaya çıkar ve kendi payına en az iki kişilik performans sağlardı. Bu sürece de ailesini geçtik, sülalesi de kesmez tüm yöre halkı katkı koyardı mânevi yönden imece tarzında

Harman sigarasının içinden odun çıktığı yıllardı ki o hayâli cihan değer yıllar. Ayhan Işık, Filiz Akın ve Ömerciğin “N’aayır, n’olamaaazz”lı filmlerini izlerdik Çağlayan’daki açık hava sineması karşısındaki rahmetlik Sezgin Halamızın evinin terasından.

O dönemlerde ekmeğin üzerine Blue-Band marka margarin sürer, onu üzerine de ıslatılmış şeker serpip yerdik. Pirililerimiz vardı rengârenk ‘gucci ve gofti’ oyunları için. Hafta sonu geldi mi sabah ezanı ile başlar yatsıya kadar devam ederdi ‘lingiri’ oyunumuz. Her evde en fazla bir araba vardı o yıllarda, boylu boyunca yeşil alanlar bizimdi.

Mahalle maçlarımıza Şampiyonlar Ligi muamelesi yaptığımız günlerdi o günler. Tek kanallı siyah beyaz ekranda yoktu öyle öpüşme, aldatma, öldürme veya töre cinayetleri. Anca Arzu Okay ve hem şehrimiz Feri Cansel’in siyah beyaz fotoğraflarını incelerdik kaçamak bi’şekilde. İnternet mi? Ne’işe yaradığını rüyada görsek hayra yormazdık.

Anadol marka arabanın inekler tarafından yendiğini sanırdık hep. Beyaz Gölge sayesinde sevdik basketbolu da. Komşunun komşuya gösterdiği saygıyı görmezdi İngiltere Kraliçesi 2’nci Elizabeth veya Edinburg Dükü Rahmetli Prens Philip. Bir kahvenin en az 40 yıl hatırı vardı o yıllarda. ‘Üç film birden devamlı’ öncesi Selo Pavyonu’na giderdik langırt, bilardo hengâmesi için. Sigara içenlere ‘esrarkeş’ muamelesi yapardık o gencecik beynimizle.

Kimimiz Londra Pastanesi’nden şarlot, kimimiz ise Resa’nın dondurmasına sarardık Çağlayan (Ankara öncesi) Park’ta. Bayram geldi mi ver elini yine o bölgedeki bayram yerine. O dönemde yoktu öyle ‘Cadılar Bayramı garagözlüğü’. Küçükler tokuşan arabalara istiflenir, büyükler ise “Bul karayı, al parayı”da debelenmece.

Orta sona geldiğimizde bayramlık paralarımızla ergen ince işlere girmeye başlamıştık sözde. Kendimi aktör Javier Bardem gibi hissederdim, Barcelona-Barcelona gibi. Arkasından da üniversite yılları ve kendini gerçekleştirme gayreti ve çok şükür askerlik, çoluk çocuğa karışma ve yine Çiğdem’e Allah’ın izniyle bağlanma işleri hâsıl oldu.

Bu süreçte de çok sporcu, özellikle de çok futbolcu izledik. Şimdi yazmaya kalksak bu sütunu değil sayfayı kapatırız. O dönemlerde yoktu öyle ‘para arsızlığı, bacağımda kıl döndü, şoför atladı, lastik patladı veya araba yana yattı’ durumları. Herkes sahaya çıkar ve kendi payına en az iki kişilik performans sağlardı. Bu sürece de ailesini geçtik, sülalesi de kesmez tüm yöre halkı katkı koyardı mânevi yönden imece tarzında.

Forma aşkı mı? En az eşleri kadar severlerdi ilgili formanın logosunu. Birazcık cep harçlığı keserdi o müthiş Beyaz Kıbrıslı Türkleri veya Arap Erdoğanları. Büyükler küçüklerin gözlerinden, küçükler de büyüklerin ellerinden hep kocaman öperdi. Hakeme en çok renga ikrâm edilirdi, yok öyle şiddet, küfür, hakaret eden magandalar. ‘Adamlığın yetenekten önce geldiği’ takımların maçlarına ma’aile gider, o şöleni yerinde izlerdik vesselâm ‘eski hurmalar’ altında. Neyse, şu anda klavyeye basan kollarımdaki tüylerden diken diken oldum, bir yerlerim cırmalanır ya, işte o özlemle daha çoook bekleriz Yeni Kıbrıs’ı.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu