KıbrısManşet

Bugün iki farklı konu: Okular ve bavuriler!

Diyelim ki bu beytambal virüs yayılmayı sürdürdü; okulları da açtık peki yine en riskli olan, “yaşlılar” mı olacak?

Okullar açılacak mı?

Evet şu andaki görünüşe ve açıklamalara bakılırsa açılacak!

Peki sıkıntı var mı?

Olmasın olur mu?

Elbette vardır!

-*-*-

Önce çocuklar açısından ciddi sıkıntılar olduğu söylenmektedir!

Nasıl mı?

Çocuklar neredeyse 6 ayda uzun süre okul yüzü görmedi!

“Uzaktan eğitim” mi?

O bir hikayeydi!

Kimse bana “çok başarılıydık!” diye de masal anlatmasın!

-*-*-

Bir çok çocuk, “gününü” unutmuş durumda, okulsuz hayata alıştı!

Çok ciddi bir sıkıntı yaşanacağı inancıyla konuyu bir uzman psikiyatriste aktardım; daha doğrusu sordum, “bunca uzun tatil sonrası mutlaka adaptasyon sorunu olur ama en büyük sıkıntı, özellikle çok küçük çouckları okula gönderip göndermeme konusunda velilerde var olan sıkıntı türüdür” dedi.

-*-*-

Veliler çocukları okula gönderecek mi?

Çocuklar da koronavirüse yakalanmıyor mu?

Evet yakalanıyor ancak “ölüm vakaları” çok düşük.

Ancak, koronavirüsün yayılmasında, yetişkinlerle bir farkları yok!

-*-*-

Çocuklar okula gitmezse evde kim bakacak?

Anne ve veya baba işe mi gitmeyecek?

-*-*-

İngiltere’deki en ciddi konu mesele bu noktada!

Çünkü çocuklar okula gitmezse, velileri de işe gidemiyor ve ekonomi, daha ciddi sıkıntıya girebiliyor!

Başbakan Boris Johnson, “Artık herkes işine dönebilmeli; bu yüzden okullar açılmalı” görüşünde!

-*-*-

Diyelim ki bu beytambal virüs yayılmayı sürdürdü; okulları da açtık peki yine en riskli olan, “yaşlılar” mı olacak?

Evet; sanırım artık “nene – dede bakarak olsun” geleneğimizi bir kenara bırakmak zorundayız!

Dede ve veya nene, yaşı kaç isterse olsun, daha riskli gruptadır!

Hele yaş az daha ilerideyse risk olasılığı da artar!

Hangi risk mi?

Elbette ölüm riski!

-*-*-

Yani çocuk okula yeniden alışacak vay!

Anne – baba işe gidecek vay!

Bulaşırlarsa, yaşlılara taşıma ve onlara bulaştırma çok daha fazla olacak vay vay da vay!

-*-*-

Peki Dünya ne yapıyor?

Okullarını hiç kapatmayan ülkeler de var.

Ancak büyük çoğunluk yine de kapattı ve yine büyük çoğunluk “açacak” gibi duruyor!

Hatta kimisi de açtı!

-*-*-

Peki bu konuda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve UNICEF ne mi yapıyor?

Bazı tavsiyeleri var…

Tavsiye ötesine geçemezler ki!

-*-*-

Nedir bu tavsiyeler?

Elbette Eğitim Bakanlığımız ve hükümetin bilgisi vardır ama yine de yazmış olalım:

1 – Çocuklar – öğrenciler, çok düzenli bir şekilde ve de her fırsatta ellerini yıkayacaklar… Sabunlu su önemli…

2 – Günlük dezenfektasyon şart… Her gün, çocukların olmadığı saatlerde, okulun her yanı ilaçlarla dezenfekte edilecek.

3 – Okulda çocukların eriştiği veya erişebileceği tüm yüzeyler her gün; hatta günde birden çok kez temizlenecek, silinecek.

4 – Her okulda, düzenli su akışı olacak yani su kesilmeyecek.

5 – Her okulda sanitasyon olacak… Nedir sanitasyon? “… Halk sağlığını korumak ve hastalıkları önlemek için tasarlanan önlemler ve bunların uygulanmasıdır…”

6 – Çöp yönetimi olacak.

7 – Çevre temizliği olacak ve her türlü bulaşın önlenmesi için tedbirler alınacak.

-*-*-

Bunların ne olacağı, nasıl olacağı, kaç paraya ihtiyaç bulunacağı ve seçim yasakları düşünülmeksizin, kaç fazladan çalışana ihtiyaç olacağı da hesaplanmalıdır.

-*-*-

Koronavirüs…

Amma hale soktu bizi ha!

Oysa, bugün, yani siz bu satırları okurkenki tarih 16 Ağustos!

16 Ağustos 1974’ün yıldönümündeyiz…

Yaşantımın çok önemli bir tarihidir bu tarih…

-*-*-

Ve birden bavuri geldi aklıma…

O gün, küçük beynimde, “tek amacım, tek hedefim sadece asker olmak” diye şekillenmişti…

Oysa bugün sabah uyanır uyanmaz aklıma “bavuri” geldi.

Su bavurisi!

Öyle derdik!

Su bavurisi!

-*-*-

Neden?

Çünkü o gün, savaşın nasıl bittiğini anladım; kamuflajlı komandoları, mavi bereli kahramanları tanıdım…

Onlar köyümüze gelmişti…

Gaziveren’e…

-*-*-

Mesela bugünkü çocuklar, köyün harmanlığında tahta tüfeklerle askercilik oynamıyor!

Biz oynardık!

Ve hep o gün köyümüze gelen Mehmetçikleri taklit ederdik.

Şöyle de bir tekerlememiz vardı: “Dan dan dan, çekilin yoldan, Mehmetçikler geliyor Anadolu’dan…”

-*-*-

Ve savaş bitmişti…

Evet “kurtarılmıştık”…

-*-*-

Askerlere, içsinler diye kaç bavuri su taşıdığımı hatırlamıyorum…

En çok aklımda kalan, kana kana su içtikleri be sigara sorduklarıydı…

-*-*-

Her taşıdığım su dolu bavuriyle savaşı ben kazanmış gibiydim…

Bir tankın üzerine çıkmıştım; o heyecanı, 53 yıllık yaşantımda bir daha hiç yaşamadım…

Yemin ederim, ilk defa “selfie olayı keşke o gün de olsaydı”yı da düşünüp gülümsedim.

-*-*-

Sonra mı?

Yani kurtarıldıktan sonra mı?

Ne mi oldu?

Evet kurtarılmıştık tabii ki!

Ancak, ne yazık, sonrasında, elimizde ne bavuri kalmıştı ne de bavuriye bavuri deme hakkı!

Bavuriler, su bidonu oldu sanırım

Laminzanalar da damacana…

İyi mi oldu kötü mü oldu kavgasındayız hala…

Oysa o gün; “kötü oldu” demek, kimsenin aklından geçmezdi!

Demek ki, “kötü oldu” diyenlerin çoğalmasına sebep olanlardır asıl utanması gereken!

“Kötü oldu” diyenler değil!

Bu düşünülmeli!

-*-*-

16 Ağustos 1974, o günü yaşayanlara kutlu olsun…

İyi Pazarlar…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu