Güney KıbrısKıbrısManşetSiyasetSürmanşetTürkiye

Avukat Murat Hakkı: Başımız çok ağrıyabilir

"Maraş adımı 'fetih dalgası' gibi algılandı” diyen Avukat Murat Metin Hakkı, “Eğer izah edemezsek” diye uyardı ve ekledi:

“FETİH ALGISI BOZULMALI”… Avukat Murat Metin Hakkı, Avrupa Konseyi kararlarının Türkiye ve Kıbrıs konusunda Avrupa vatandaşlarının algısını yarattığını, Maraş açılımının ise uluslararası camiada bir Barış Harekâtı veya fetih dalgası gibi algılandığını kaydetti. Açılımla öngörülen esas unsurun insan hakları ihlallerinin giderilmesi olduğunu vurgulayan Hakkı,  bu konuda dünya kamuoyuna izahatta bulunulması gerektiğini söyledi.

“MARAŞ KONUSU ÇİĞ ET GİBİ”… “Bu açılım mantıken iyi ve akıllıca ancak ben Maraş konusunu çiğ bir ete benzetiyorum. Yeterince pişirmeden sunulursa hasta edebilir ancak iyi pişirilmişse, lezzet ve enerji verir… Yani Maraş konusunda diplomatik altyapının hazırlanması ve bu açılımın ne maksatla yapıldığının uluslararası camiaya izah edilmesi gerekir. Ancak bu şekilde ekonomik açıdan toplum adına kazanımı olabilir.”

GIYNIK ÖZEL

Maraş açılımını yorumlamak için geriye dönüp sürecin en başından beri ele alınması gerektiğini kaydeden Avukat Murat Metin Hakkı, Kıbrıs Rum Malları ile ilgili olarak Türkiye aleyhine ilk pilot davanın 1989 yılında açılan Loizidu davası olduğunu ve bu davanın 1996 yılında Türkiye aleyhinde sonuçlandığını anımsattı. Bu davanın Rumlar lehine çok ciddi bir emsal teşkil ettiğini kaydeden Hakkı, bu davanın akabinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 2005 yılına kadar Türkiye aleyhinde bin 500 dava başvurusunun daha dosyalandığını dile getirdi. Bu meselelerin iç hukuk yoluyla çözülebilmesini sağlamak amacıyla, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun ortaya çıktığını kaydeden Hakkı, 2010 yılından bugüne kadar TMK’ya 6 bin 800 başvuru yapıldığını bu başvuruların 400’e yakının Maraş’la ilgili olduğunu ifade etti.

“MARAŞ AÇILIMI AİHM’E BİR MESAJ NİTELİĞİNDE”
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Kapalı Maraş dışındaki bölgeler için bugüne kadar önemli kararlar ürettiğini, toplamda 300 milyon sterlinlik tazminata hükmedildiğini ve bu tazminatların büyük bir bölümünün ödendiğini fakat geriye kalan miktarın ise ekonomik sıkıntılardan dolayı ödenemediğini aktaran Murat Metin Hakkı, TMK’nın bugüne kadar Maraş’la ilgili tek bir dosyayı dahi neticelendiremediğini belirtti. Kıbrıs Vakıflar İdaresi’nin de sürece dâhil olması neticesinde sürecin tıkandığını ve yeniden meselenin AİHM’e gittiğini kaydeden Hakkı, pilot davanın 2020 yılına kadar çok ciddi bir aşama kaydettiğine dikkat çekerek, “Maraş açılımıyla, AİHM’e Maraş’la ilgili iç hukuk yolunun açıldığı mesajı verilmesi amaçlanıyor. Böylelikle AİHM’deki pilot davanın Türkiye’nin lehine sonuçlanması ya da bu dava Türkiye aleyhine sonuçlansa bile yeni davalar açılmasının önlenmesi planlanıyor ki TMK’nın itibarı zedelenmesin” dedi.

“MARAŞ AÇILIMI RUMLARI MASAYA DÖNDÜRMEYE ZORLAYABİLİR”

Annan Planı’nın ardından ilk kez 2017’de Crans Montana’da Kıbrıs sorunda çözüm noktasında çok yaklaşıldığını kaydeden Hakkı, “Rumların masadan kaçmasıyla müzakere süreci tamamen çökme noktasına geldi. Kapalı Maraş açılımıyla siyasi olarak hedeflenen ise yıllardır Rumların müzakere sürecinde çantada keklik olarak gördüğü Kapalı Maraş’ın Rum Yönetimi’ne iade edileceği yönündeki algı da kırılmak isteniyor. Maraş açılımıyla, Kıbrıslı Rumları yeniden masaya dönmeye zorlayabiliriz. Kapalı Maraş’ın Türk yönetimi altında yeniden açılması akıllıca atılan bir adımdır ama bu yemeği pişmeden sunarsak elimizde patlar. Diplomatik olarak gerekli altyapıyı hazırlamamız gerekiyor. Hangi adımın ne amaçla atıldığının uluslararası camiaya izah edilmesi gerekiyor. Doğru atılan adımlar, ekonomik olarak toplumumuza ciddi kazanımlar sağlayabilir” diyerek adımların dikkatli atılmaması halinde başımızın çok ağrıyabileceğini de sözlerine ekledi.

“MARAŞ AÇILIMI YANLIŞ ALGI YARATTI”

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye aleyhinde aldığı yaptırım kararının tavsiye niteliğinden öte bir anlam taşımadığını belirten avukat Murat Metin Hakkı, Maraş açılımın uluslararası arenada ‘3. Barış Harekâtı’ gibi bir algı yarattığını bir ‘fetih dalgası’ olarak yorumlandığını savunarak, “Bu açılımda esas murat edilen Kapalı Maraş’taki insan hakkı ihlallerinin giderilmesidir. Amaçlanan, 40 bin hak sahibinin mallarına yeniden dönmesini sağlamaktır. Eğer dünya ve Avrupa kamuoyuna doğru izahatta bulunabilirsek ve madalyonun öteki yüzünü de gösterebilirsek Maraş açılımı uluslararası camiada kabul görebilir” yorumunda bulundu.

“RUMLARA MARAŞ’TAKİ MALLARI İADE EDİLMELİ”

Kıbrıs sorununa yakın zamanda bir çözüm bulunamaması halinde, Kapalı Maraş’a ilişkin sürecin nasıl işleyeceğini değerlendiren Hakkı, “6-7 yıllık süre içerisinde hak sahibi Rumlara TMK aracılığıyla malları iade edilecek. Rumlar ya mallarını satacaklar ya da bürokratik engelleri aşabilmek amacıyla Türkiyeli veya Kıbrıslı Türk iş insanlarıyla ortaklıklar içerisine girecekler. Bu süreçte mülkiyet rejimi ve idari rejim büyük değişikliklere uğrayacak” dedi.

“MARAŞ’I BM’YE İADE ETMEK AKILCI BİR HAREKET OLMAZ”

Maraş açılımının tamamen uluslararası hukuka uygun şekilde gerçekleştirilebilmesi için Maraş’ın Birleşmiş Milletler’e devredilmesi ve BM’nin hak sahibi kişilere mal iadesi yapması gerektiğini ifade eden Hakkı, içinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde bunun mantıklı olmadığını da vurguladı. 1979’da mutabık kalınan çerçevenin siyasi açıdan lehimize olan bir çerçeve olmadığını söyleyen Hakkı, Türk tarafı kontrolünde hak sahiplerine mülklerinin iade edilmesi gerektiğini dile getirdi.

“MARAŞ KONUSU TEK BAŞINA GÜNEY’İ TEŞVİK ETMEZ”

Taşınmaz Mal Komisyonu’nda tazminat yerine iade ve takas koşullarının ön plana çıkarılması gerektiğini belirten Murat Hakkı, Vakıflar İdaresi’nin Maraş’ta hak sahibi olmasının tek yolunun Maraş’ta takas sistemini işletmek olduğunu ifade etti. Maraş konusunda satranç oyuncusu gibi davranmak gerektiğini kaydeden Hakkı, “1 hamle yaptığınız zaman ardından gelecek 10 hamleyi hesaplamalısınız. Gerekli ekonomik ve yasal düzenlemelerle ilgili çalışmalar yapılmalı. Maraş konusu Rum tarafını çözüm sürecine teşvik etmek için yeterli değildir. KKTC’nin tanınmasını gerçekçi bulmuyorum. Diplomatik tanınma ya da Kıbrıs’ın kuzeyini Tayvanlaştırmak için önce Annan Planı’ndaki Kıbrıs Türk Devleti’ni hayata geçirmek gerekir. Mesela 1983’e kadar uluslararası toplumda da kabul gören Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne geçiş yapılabilir. Bu tür bir hamle uluslararası camiada kabul görürse siyasi kazanımlar elde edebilir” önerisinde bulundu.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu